Osmanlı hükümeti 1566’da küçük, 1584’te ilk büyük devalüasyonu yapmak zorunda kaldı. Bu olaylar için tarih profesörü F. Braudel şöyle diyordu: “1566 devalüasyonunun Türk imparatorluğunun yorulduğuna dair ilk işaret olup olmadığını anlamak ilginç olacaktır. 1584’te hiç kuşku yoktur; vahim bir para bunalımı zincirlerinden boşanmıştır.”
Osmanlı devleti, bütçesi açık verdiğinde, özellikle savaş dönemlerinde ek gelir sağlamak amacıyla sikkeler içindeki gümüş miktarını düşürüyordu. “Tağşiş” denilen bu olayda enflasyona yol açıyordu. Devlet tağşişler sayesinde kısa vade de ödemelerini gerçekleştirirken, değişik toplumsal kesimlerde buna direniş gösteriyordu. Enflasyon karşısında, alım güçleri düşen yeniçeriler zaman zaman isyan ediyorlardı. Devlet, barış zamanlarında tağşiş yapamıyor ancak savaş yıllarında tağşişe meşruiyet kazandırılmaya çalışılıyordu. En fazla tağşiş yapan sultan II.Mahmut, savaş sırasında bastırdığı sikkelere de “cihadiye” adını vermiştir.
19. yüzyılda Sultan II. Mahmut (1808-1839) yılları Osmanlı tarihinin en hızlı enflasyon dönemidir. Tepkiler üzerine, Mahmut, 1826’da “Vaka’yı Hayriye” hamlesiyle tağşişe karşı en güçlü toplumsal muhalefeti gösteren yeniçeri ocağını ortadan kaldırıyor. Kuruşun gümüş içeriğini de hızla düşürmeye sadece bakır kalana kadar devam ediyor. Halk’ta bu düşük sikkeleri metelik olarak adlandırıyor.
1844 yılında I. Abdülmecit yeni bir para operasyonu yapıyor. Bu işleme “tashih-i ayar” deniyor diğer bir deyişle para ayarının düzeltilmesi. 100 gümüş kuruş da 1 altın lira olarak tanımlanmış ve lira, ilk kez 1844 yılında piyasaya sürülmüştür.
1838 Ticaret Anlaşması, Osmanlı sanayi ve ticaretini, Avrupa’nın denetimi altına sokmuştu.
Osmanlı İmparatorluğu ilk istikrazı, yani dış borçlanmasını 1854 yılında yapmıştır. Yaklaşık 3,3 milyon sterlin almış, faiz, komisyon derken eline 1,5milyon sterlin geçmiştir.
1856 yılında Avrupalıların hazırladığı haklar bildirgesini; Islahat Fermanı olarak dünyaya duyurarak Avrupa’ya uyum sağlayacağımıza söz verdik. Vereceğimiz ödünlerin karşılığı olarak, 30 Mart 1856’da Paris’te tüm Avrupalı devletlerin katılımı ile imzalanan barış anlaşması ile Osmanlı devletinin, Avrupa Birliği’ne alındığını kabul ve ilan ediyorlardı.
Osmanlı İmparatorluğu, 1854-1914 yılları arasında elde ettiği 222 milyon Osmanlı Lirası tutarındaki borcu karşılığında 164 milyon Osmanlı Lirası’nı bulan faiz ödemiştir.
Times gazetesi 12 Şubat 1856 tarihli nüshasında şunları yazıyordu.
“Yabancıların toprak almasında her türlü engelin ortadan kalkması, sağlıklı bir mali sisteminin kurulması, yol ve köprülere yatırılan sermayenin güven altına alınabilmesi için verilen teminatlar ardından büyük sonuçlar getirecek olan diplomatik başarılardır. Önümüzde işlenmemiş ve zengin bir toprak bulunmaktadır; Batı sanayii bu toprağa nüfus etmeli ve ona sahip çıkmalıdır.”
Ardından Ege’de verimli büyük tarım arazileri yabancıların mülkiyetine geçmeye başladı.
19. yüzyılın sonuna doğru, Osmanlı İmparatorluğu’nda yabancılara demiryolu yapımlarında “garantiler” verilmiş. Yabancı girişimcileri zarar olasılığında kurtaran ve kilometre başına hasılatı “garanti” eden bu ödemeler, yalnızca 1899-1909 arasında 10 milyon sterlini bulmuştur.
Osmanlı İmparatorluğu, 1875’te “Tenzili Faiz Kararı” ile iflasını ilan etmiştir.
1881’de yürürlüğe sokulan “Muharrem Kararnamesi” ile yabancı ülkelerin borçlarının düzenli ödenebilmesi için çeşitli ülkelerin temsilcilerinin oluşturduğu “Düyun-u Umumiye İdaresi” kurulmuştur. Devlet borç yönünden hızla iflasa sürüklenirken, yabancılarda maliyeye de el koyarak imparatorluğu çökerttiler. Tuz ve tütün tekelleri, pul, müskirat, balık ve bazı illerin ipek öşürleri ile kimi vergiler bu idareye bırakılmıştır. Bütün altyapı tesisleri, denizcilik, havagazı, limanlar, demiryolları, PTT ve piyango yabancıların eline geçmişti.
1920’de Sevr’de yeni bir anlaşma imzalanarak Anadolu paylaşılıyordu…