İnanılır gibi değil, hukuk adına, ülkemiz adına tarifsiz kötü günlerden geçiyoruz.
Hukuk-çu(!)yum diyenlerin yorumlarına bakıyoruz…
Yerin dibine geçiyoruz onların namına.
Nasıl bir çarpıtma, nasıl bir yorumlama, nasıl bir siyaset?
Akıl alır gibi değil, inanılır gibi değil…
Önce tespitleri sıralayalım tane tane:
Anayasa Mahkemesi de Anayasa da tüm mahkemelerin ve normların üstündedir.
Mevcut Anayasa var olduğu sürece o Anayasa’nın tüm hükümlerine uymakla yükümlüsünüzdür ve Anayasa Mahkemesi kararları herkesi ve tüm kurum ve organları bağlar.
Anayasa Mahkemesi’nin kararını gönderdiği yerel mahkeme, derhal Anayasa Mahkemesi kararını uygulamakla yükümlüdür, Yargıtay Ceza Dairesi’ne gönderemez.
Yargıtay Ceza Dairesi’nin yerel mahkemenin talebini geri çevirmesi gerekirken Anayasa Mahkemesi kararı için “uygulanmaz” diyerek kriz çıkarması tümüyle Yargıtay 3.Ceza Dairesi’nin sebep olduğu bir krizdir.
Bu noktada karşımıza iki şık çıkar; ya 3.Ceza Dairesi hukuku tümden unutmuştur ya da bu kriz bilinçli çıkarılmış ve Anayasa Mahkemesi’ni ve Anayasa’yı değiştirme zemini hazırlığıdır.
Oysa…
Anayasa’nın da Anayasa Mahkemesi’nin de istisnasız en önemli işlevi temel hak ve özgürlükleri iktidara karşı korumak ve her daim temel hak ve özgürlüklerin yanında yer almaktır.
Can Atalay örnek gösterilerek belli çevrelerin ve bir kısım medyanın “Anayasa Mahkemesi’nin 9 üyesi FETÖ ve PKK’ya yol açtı” diyebilmesi açık hedef göstermektir ve daha önce hedef gösterilme nedeniyle Danıştay’a düzenlenen saldırı asla unutulmamalıdır.
Anayasa Mahkemesi kararına kendince yorum getirerek “ben uygulamıyorum” deme hakkı ne yerel mahkemede vardır, ne Yargıtay’da. Kimsede yoktur.
Anayasa Mahkemesi kararı bir an için velev ki dünyadaki bütün evrensel hukukçular tarafından bile yanlış bulunsun, velev ki yüzde yüz dünyanın tüm hukukçuları karara karşı aleyhe yorum getirsin, hiç farketmez.
O Anayasa Mahkemesi kararı uygulanmak zorundadır.
Tekrar yazalım uygulanmak zorundadır.
Hukuk sosyal bir bilimdir ve 2×2 gibi kesin bir sonuç yoktur, sonuç olarak pek çok karar oy çokluğu ile alınabilmektir.
Önümüzdeki tablo hukuk adına felaket bir durum olduğu gibi yargının siyasallaşmasının evrensel hukukun asla affetmeyeceği boyutlara taşınmasıdır.
Yargıda kriz yoktur, yapılan yanlış vardır. Sayın Cumhurbaşkanı’nın krizi(!) çözmek için “yüksek mahkeme başkanları ile görüşürüm” veya “hakemlik yaparım” demesi çare olmadığı gibi gerekli ve kabul edilebilir de değildir. Zira böyle bir durum yürütmenin yargıya üstünlüğü anlamına geleceği gibi yargı bağımsızlığı ile de bağdaştırılamaz. Bu kriz; önce yerel mahkeme ve sonra Yargıtay 3.Ceza Dairesi tarafından çıkarılmıştır ve krizi giderecek, AYM kararını uygulayacak olan onlardır.
Ayrıca bu noktada hak ihlali kararı oy çokluğu ile çıktığına göre 9 üyeyi hedef göstermek; Cumhurbaşkanı danışmanının Yargıtay için “milli yargı” demesi, bir siyasi parti genel yardımcısının yine Yargıtay için “şerefli yargı” demesi insanın aklını uçuran inanılmaz kötü, inanılmaz çirkin ve inanılmaz şekilde kabul edilmesi mümkün olmayan söylemlerdir.
Ne yani istenilen karar verilmeyince yargı şerefli ve şerefsiz yargı olarak mı ayrılacak; milli yargı milli olmayan yargı mı var ülkenin yargı sisteminde; nasıl bir akıl tutulmasıdır bu?..
Ne demek ki milli yargı ayrıca?.. Yargıda evrensel hukuk kuralları vardır, gerektiğinde uluslararası sözleşmeleri de uygulamak, Roma Hukuku’na bile gitmeniz gerekir.
Yargıtay ve siyasiler milli yargı diye bas bas bağırırken, Yargıtay’ın kararlarında İngiliz ve Amerikan anayasalarından alıntı yapıp gerekçe sunması millilikle nasıl izah edilir?
Peki…..
Dezenformasyon Yasası’nı iptal etmedi Anayasa Mahkemesi…
İptal etmediği için o karara özel milli ve şerefli mahkeme mi şimdi? Veya onu da iptal etseydi yine milli ve şerefli olmayacak mıydı?…
Ek MTV’yi daha önce iptal eden Anayasa Mahkemesi bu kez iptal etmedi, kendi içtihadıyla bile çelişti ama iktidarın işine geldiği için kimse tukaka ilan etmedi öyle mi Anayasa Mahkemesi’ni?…
Kararlar eleştirilir ama uygulanmak zorundadır.
Hiçbir kurumun hiçbir gerekçe ile Anayasa Mahkemesi kararını uygulamama hakkı yoktur.
Geçiniz suç duyurusu gibi saçmalıkları oralara hiç girmeye gerek yok.
Yargıtay’ın tümünü kastetmeyelim ama Yargıtay 3.Ceza Dairesi hukuk devletinin boynuna ilmek takmıştır.
Bilmiyoruz Yargıtay Ceza Daireleri Genel Kurulu, Yargıtay Büyük Genel Kurulu ne düşünüyor bu konuda?..
Telafisiz, hukukun son oksijenini de tüketen bir ortam yaratıldı.
Bu tablonun telafisi yoktur, izahı yoktur, mantığı yoktur, siyaset uğruna yazık edilen değerler, ilkeler, adalet, hak, hukuk Türkiye’nin emniyet subabıdır.
Mevcut Anayasa’ya uymayıp, mevcut Anayasa kurallarını uygulamayıp anayasa değişikliği ve yeni anayasa söylemleri ise konuyla alakası olmayan dam üstünde saksağan hallerdir.
Önce önündeki anayasaya uymak zorunda olduğunu hatırlamalısın.
Anayasasının özellikle mahkeme kararıyla yok sayılması artık bizi dünya hukuk liginde hangi dipsiz kuyunun en dibine götürür onu da yakın zamanda görür ve bu kez de uluslararası hukuk endeksini açıklayan kuruluşlara da “dış güçler, Türkiye’ye düşmanlar” der geçeriz..
Yazıktır hukuka, geleceğe, Türkiye’ye.
Bir de hatırlayın, Can Atalay özelinde bu kaos yaratıldı ya!
Hak ihlali katlanarak devam ediyor ve bunun sonunda AİHM ve Avrupa Konseyi’ne de kafa tutabilirsiniz elbet lakin bir de en geriye dönmek gerek.
Yüksek Seçim Kurulu seçime girmesinde ve seçilmesinde bir engel görmemiş, vatandaşın oylarıyla milletvekili seçilmiş… Ama şimdi “milletvekilliği yapamazsın” öyle mi?..
Deveye sormuşlar “boynun niye eğri”… Ama o kısma tekrar dönmeyelim…
O zaman şöyle yapsın iktidar, YSK Yasasını, Seçim Yasası’nı değiştirsin önce… Hakkında soruşturma veya takibat yapılan kimse aday olamaz desin… Yargı süreci devam edenler de aday olamaz desin…
Böyle olunca hiç hak ihlali de yaratmamış olurlar ne dersiniz, basit bir çözüm değil mi?..
Tekrarla bitirelim…
Temel hak ve özgürlükleri korumak Anayasa’nın ve Anayasa Mahkemesi’nin asli görevidir.
Sayın Adalet Bakanı’nın “iki yüksek mahkeme arasında görüş farkı vardır” demesini siyasi kimliğine verelim ve üzülelim ama…
İki yüksek mahkeme arasında görüş farkı olup olmamasının önemi yoktur.
Yargıtay bu konuda karar veremez, yerel mahkeme AYM kararını uygulamak zorundadır.
Velev ki yerel mahkeme topu bu örnekte olduğu gibi topu Ceza Dairesi’ne attı.
Ceza dairesi üyelerinin şahsi görüşlerinin önemi yoktur:
Anayasa Mahkemesi kararı Anayasa ve hukuk devleti gereği amasız, fakatsız uygulanmak zorundadır.
Aksi her durum, şimdi olduğu gibi, kabus ötesi çılgınlıktır!