Batı Anadolu’nun Güney Marmara bölümünde bulunan Balıkesir, Sayın Tarihçi Cemal Kutay’ın ifadesiyle Milli Mücadele döneminde devletleşen bir yöredir.
Şöyle ki;
30 Ekim 1918’de imzalanan Mondros Mütarekesi ile Osmanlı Devleti’nin bütün topraklan, Birinci Dünya Savaşı’nın galip devletleri olan İtilâf devletleri tarafından taksim edilmeye başlamış. Bütün egemenlik hakları sınırlandırılmıştı. Nitekim, Yunan Ordusu 15 Mayıs 1919’da İzmir’e çıktı. Bu, beklenilen bir durumdu. Esasında, hâdise, tarih sahnesinden tasfiye edilen Osmanlı İmparatorluğu’nun taksimi idi. Bunun için, uluslararası platformda müstakil bir Türk Devleti bırakmama amacında olan İtilâf Devletleri Yunanlılar’ın Ege kıyılarına çıkmasını sadece desteklemekle kalmayıp, bunu temin ettiler. Oluşan şartlan Yunanlılar’ın “Megalo İdea = Kutsal Ülkü” olarak adlandırılan amaçlan doğrultusunda kanalize ettiler. Yunanlılar bu ülkü doğrultusunda, Ege’yi Yunan toprağı olarak kabul ediyorlardı. Bunun haricinde, İtilâf Devletleri, Mondros Mütarekesi’nin 7.maddesine istinaden; “Müttefiklerin kendi güvenliklerini tehlike altında gördükleri her yeri işgal edebilecekleri” hükmü uyarınca ülkenin çeşitli bölgelerine asker çıkardılar.
İşte bu şartlar altında ülkeyi kurtarmak için bir mucize şarttı. Fakat bu mucize ümidi, maalesef devlet ve hükümetten doğmuyordu. Görev millete düşüyordu. Ülkede ilk silkiniş ve bilinçli bir şekilde derlenip toparlanma, kamuoyu oluşturma hareketi Balıkesir’den geldi.
Balıkesir’e tarihi açıdan bakacak olursak, Osmanlı Devleti güçlenip İstanbul’un fethinden sonra kurulan Anadolu Eyâleti’nin Karesi Sancağı’na merkezlik yapmıştır. Daha sonra şehir, 1818’de örgütlenerek ortaya çıkan Hüdâvendigâr Eyâleti’ne bağlanmıştır.
İkinci Meşrutiyet’ten sonra müstakil sancak veya diğer bir deyimle mutasarrıflık olmuştur.
Milli Mücadele döneminde Balıkesir, aktif bir devir yaşamıştır. Nitekim Bu faaliyetler Mustafa Kemal Atatürk’ün dikkatini de çekmiştir. Esasında, Milli Mücadele’nin fikir ve uygulama safhası Kongreler devri ile başlamıştır.
Şöyle ki; Erzurum Kongresi, Birinci Balıkesir Kongresi’nden sonradır. Balıkesir’de ülkenin kurtuluşu için öncülüğü yapılan fikir ve amaçların eyleme geçirilmesi durumu, dalga dalga vatan sathına yayılmıştır.
Balıkesir’de oluşun bu kamuoyu, bir devlet ciddiyeti içinde, sivil, asker işbirliğiyle direniş hareketlerinin örgütlenmesini temin etti. Bu yurt çapında ilk mahalli örgütlenme hareketi, merkezi otoriteden bağımsız olarak gelişen, Yunan işgalinin hiçbir suretle kabul edilemeyeceğinin göstergesidir.
Fakat bunun yanısıra, Milli Mücadele aleyhine Kamuoyu oluşturmaya çalışan İtilâf Devletleri ve onların yoğun baskısı altında İstanbul Hükümeti, işgallere karşı direnme hareketlerinin saltanat ve hilâfete düşmanlık olduğunu, aynca milli hareketin İttihatçı teşebbüsü olduğu nazariyesini bin anti tez olarak geliştirme çabası içerisindeydiler.
İşte bu şartlar Balıkesir’de oluşmaya başlayan kamuoyu 18 Mayıs 1919’dan itibaren, işgalleri fiilen reddederek,”harb etme” kararı verdiler.
Bunu temin etmek için de öncelikli olarak 19 Mayıs 1919 günü toplanıp aralarında bir “Hey’et-i Merkeziye” seçtiler.
Seçilen “Hey’et-i Merkeziye”
24-25 Haziran 1919 gününden, 27 Haziran 1920 tarihine kadar yaptı- ğı toplantılarda aldığı 101 karan, (Beş karann numarası mükerrer verildiğinden esasında karar sayısı 106’dır.) Hey’et-i Merkeziye Karar Defterine geçirdiler. Bu karar defteri günümüze, Karesi Meb’usu Mehmet Vehbi Bolak’dan intikal etmiştir. Hey’et-i Merkeziye’nin çalışmaları elimizde yazılı belgesi olan karar defterinin incelenmesi neticesinde,
sonuç olarak şunları söyleyebiliriz;
- Balıkesirliler, vatanın kurtuluşuna kadar, İtilâf Devletlerinin işgaline karşı, silâhlı mücadeleye karar vermelerinin tarihi; 18 Mayıs 1919’dur. Bu karar Balıkesir’de Alaca Mescid’deki toplantı sonucu hüküm altına alınmıştır. Bunun sonucunda seçimlere geçilerek, Alaca Mescid’de her türlü karar almaya yetkili 41 kişiyi belirlediler.
- Bu tarihten sonra (Yani 18 Mayıs 1919’dan sonra) seçilen 41 kişi kendi aralarında toplanıp, Mustafa Kemal Atatürk’ün Samsun’a çıkma tarihi olan 19 Mayıs 1919’da bir Hey’et-i Merkeziye seçtiler. Hey’et-i Merkeziye’nin ortaya çıkışından sonra, bölgede silâhlı mücadele için, hemen mahalli düzeyde örgütlenme hareketleri teşkilâtlanarak, devlet ciddiyeti içersinde direnme hareketleri yürütülmüştür. Bu harekât, çete harekâtı değildir. Muntazam harb’dir.
- Milli Mücadele bir dönemin adıdır. 1919 yılında başlayıp, 1922’de sona eren ve Türk ulusunun ölüm kalım savaşı yaptığı bir dönemdir. Bu devrede, Balıkesir’de memleketi yıkıp parçalayan parti ayrılığı, partizanlık yok edilerek elbirliğiyle, başarılı olmak için çalışılmış ve neticeye ulaşılmıştır.
- Balıkesirliler, yörelerinde Milli Mücadele ile birlikte son ana kadar bölgede emniyet ve asayişin temin edilmesinde başarılı olmuşlardır.
- Balıkesir Milli Mücadelesi bir sınıf önderliğinde olmamıştır. Harekete, her yaş ve sınıftan halk katılmış, fakir, zengin, asker ve sivil demeden direnme hareketinin başarılı olmasına çalışmıştır. Bu nedenle, cepheye asker şevkinde hatır, gönül gibi faktörler rol oynamamıştır.
- Balıkesir Hey’et-i Merkeziyesi vergi, silâh toplamış. Harb mükellefiyeti tatbik etmiştir. Kurul neyi emanet aldıysa, iade etmiş, Milli Mücadele ülke içinde örgütlenince de, ellerindeki malzemeleri Ankara’ya taşımışlardır.
Bu arada Balıkesir’deki Hey’et-i Merkeziye’nin çalışmaların da, Milli Mücadele’de üstün hizmetlerine daima şahit olduğumuz Türk kadınları da boş durmamışlar. Kendi aralarında örgütlenme faaliyetlerini sürdürerek, Hey’et-i Merkeziye ile irtibata geçmişlerdi. Bunun sonucunda Hey’et-i Merkeziye Hacı Kâmile Hanım başkanlığında, diğer hanımları seçerek cephelere giyecek yardımı hususunda (Çorap, fanila gibi…) destek temin etmişlerdir.
Balıkesir’de 18 Mayıs 1919’da oluşan Hey’et-i Merkeziye Milli Mücadele’de kamuoyu oluşturulması ve mahalli direnme hareketlerinin örgütlenmesi açısından oldukça önemli bir aşamadır.
Kısaca diyebiliriz ki;
Hey’et-i Merkeziye ve onun Karar Defteri ilk etapta örgütsüz, karargâhsız silâhlı mücadeleye, mahalli düzeyde önderlik etmek ve düzen sağlamak üzere emir ve komutayı ele almak bakımından büyük önem taşımaktadır. Dolayısıyla Hey’et-i Merkeziye’nin yazılı belgesi ve kanıtı olan karar defterinin incelenmesi de bu görüşü bariz bir şekilde vurgulamaktadır.(devam edecektir)