Hayatı oldukça zorlu bir yaşam mücadelesi ile geçen İstiklal şairimiz Mehmet Akif Ersoy; sarsılmayan bir imanın ve inancın sahibi, milletinin var olma mücadelesine katılmış bir kahraman, milletinin dilini çok iyi kullanan bir yazar, büyük bir entelektüel, vicdani hassasiyeti yüksek bir aydın, ilkeli bir ahlak adamı ve tüm özellikleriyle idealist, bir aksiyon ve dava insanıdır.
18’nci yüzyıl sonlarında Osmanlı İmparatorluğu ekonomik, sosyal,siyasi ve askeri çözülmenin gündelik hayat üzerine çöken enkazı arasında, halk ise yoksulluk ve çaresizlik içinde bulunuyordu. İşte böylesi bir ortamda 1873 yılının Aralık ayında İstanbul’da Fatih’in Sarıgüzel semtinde dünyaya gelir Mehmet Akif Ersoy. Okul hayatı, doğduğu bu yoksul mahallenin mektebinde 4,5 yaşlarındayken başlar. Ortaokul mezuniyeti sonrası dönemin en gözde okullarından biri olan Mülkiyenin İdadi bölümüne kaydolur. Mülkiye’nin yüksek kısmında devam ederken önce babasını kaybeder ardından da bir yangında yaşadıkları evlerini. Geçim sıkıntısı Mülkiye’ye gündüzlü öğrenci olarak devam etmesini güçleştirir. Mülkiye’yi bırakır ve birkaç arkadaşı ile birlikte yeni kurulan ve mezunlarına hemen iş ve 800 kuruş maaş vadeden Halkalı Baytar ve Ziraat Mektebine kaydını yaptırır. Sivil veteriner okulunda pozitif bilimlere tanışan Akif’in gözlem yeteneğinin ve gerçekçi yönünün gelişmesinde bakteriyoloji hocası Rifat Hüsamettin’in önemli etkileri olur. Paris’te eli Pasteur’un eline değmiş olan Rıfat Hüsamettin’den Pasteur’u öğrenen Akif, Pasteur’ede her zaman saygı duyardı. Akif için hayatının bu döneminde bir başka önemli isim daha vardır:İçini bir yangın gibi saran şiir yazmak ve şiir yazma tutkusunu körükleyen, edebiyata meraklı okul müdürü Miralay veteriner hekim Mehmet Ali Bey. Gazelleriyle Mehmet Ali Bey’i her geçen gün daha da şaşırtan okulun bir numaralı öğrencisi Akif, 22 Aralık 1893 de okul birincisi olarak mezun olur. 4 gün sonra o zamanki adıyla Orman ve Ziraat Nezareti’ ne bağlı sivil veteriner hekimliği örgütü memurluğuna dahil edilir. Birkaç ay sonra çalıştığı şubenin müfettiş muavini olur görevi gereği de Rumeli’de, Anadolu’da, Arabistan’da bulaşıcı hayvan hastalıkları ile mücadele eder. Edirne’de mebus Şeref Aykut Bey’in atıyla köy köy gezer. Orduya alınacak atları seçmek için Şam’a, Halep’e ve Adana’ya gider. Böylece memleketin acı gerçekleri ile tanışır, halkın yaralarını sarmak içinse mesleğine güvenir. 2. Meşrutiyetin ilk yıllarında canlanan dernek kurma hareketleri çerçevesinde kurulan ilk Veteriner Hekimliği Derneğinin kurucuları arasında yer alan Akif, dernek dergisinin yayınlanmasına da ön ayak olur. Bir süre sonra da bu derneğin yerini alan bir başka mesleki derneğin başkanlığını üstlenir. 1909 yılında görev yaptığı şube müdüriyet olarak değişince müdür muavini olan Akif, memuriyet hayatında 19 yıl 4 ay 16 gün çalışır ancak müdürü Abdullah Bey’e yapılan haksızlığı kaldıramaz ve 24 Mayıs 1913’de istifa ederek görevinden ayrılır.İstifa dilekçesinde “Umumi Baytariye müdürü Abdullah Efendinin yerden göğe kadar haklı olduğu Bakteriyolojihane meselesinden dolayı azli üzerine memuriyetimden sureti katiye de istifa ediyorum” demektedir. Bundan sonra Safahat’ta “Keşke baytarlık edeydim” dediği Köse İmamı “Yine et mümkünse” sözleriyle konuşturan Akif in “Unuttum be Köse” dediği mesleğinin Veteriner hekimliğinin yerine şairliğe geçecektir.
1915 in o cehennem baharında kendisi görevli gittiği Berlin’de, aklı ve yüreği Çanakkale’de dir. Çanakkale’yi orada dövüşen bir asker gibi yaşar ve bu topraklar için toprağa düşen kahramanlar için ilk anıtı şiiri ile diker.
Vurulup tertemiz alnından uzanmış yatıyor
Bir Hilal uğruna ya Rab ne güneşler batıyor.
Ey bu topraklar için toprağa düşmüş asker
Gökten ecdad inerek öpse o pak alnı değer,
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi
Bedrin aslanları ancak bu kadar şanlı idi.
Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın
Gömelim gel seni tarihe desem sığmazsın.
Çanakkale’de ateşlediği direniş ruhunu kısa zamanda bir ulusal bağımsızlık savaşına dönüştüren Mustafa Kemal’in Anadolu’da dalgalandırdığı Milli Mücadele bayrağının altına ilk koşan neferlerden biri olur.
Ne de olsa “Söz konusu vatansa gerisi teferruattır.”
İstanbul’da 1 Nisan sabahı faytonla başlayan yolculuğu Ankara tren garında son bulur. Kısa bir süre sonra 1.Büyük Millet Meclisi’nde Burdur mebusu olarak Anadolu’yu baştanbaşa dolaşacak ve verdiği vaazlar ve yazdığı yazılarla halkı Milli Mücadeleye çağıracaktır.
Zulmü alkışlayamam zalimi asla sevemem.
Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem.
Biri ecdadıma saldırdımı hatta boğarım
Boğamazsın ki hiç olmazsın ki yanımdan kovarım.
Üç buçuk soysuzun ardından zaharlık yapamam, hele hak namına haksızlığa ölsem tapamam.
Doğduğumdan beridir aşıkım istiklal’e bana hiç tasmalık etmiş değil altın lale. Yumuşak başlı isem kim dedi uysal koyunum.
Kesilir belki fakat çekmeye gelmez boyunum.
Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim.
Onu dindirmek için kamçı yerim çifte yerim.
Adam aldırmada geç git diyemem aldırırım.
Çiğnerim çiğnenirim Hakkı tutar kaldırırım.
Zalimin hasmıyım amma severim mazlumu.
İrticain şu sizin lehçede manası bu mu?
1920 yılı sonbaharında Ankara soğuğuna inat Milli Mücadele tüm ateşiyle sürmektedir. Paltosu olmadığı için ceketle gezen Akif çok soğuk günlerde Şefik Bey’den ödünç aldığı paltoya sarılmaktadır. Şefik Kolaylı Akif’in veteriner hekimliğinin ilk yıllarında tanıştığı Arapça, Farsça ve Fransızca’yı öğrettiği ve kendisinden de ney öğrendiği Neyzen Tevfik’in kardeşidir. Kendi deyimiyle 13 yaşındayken terbiyesine girdiği Akif’in etkisiyle sivil veteriner okuluna gitmiştir. Yıllar sonra Akif’i Ankara ayazından koruyan bu paltonun sahibi de Mısır yıllarında yazdığı “Evladım iki gözüm Şefik” sözleri ile başlayan mektuplarının hemen her satırında izleri görülen kadim dostluğun ortağı da aynı Şefik Kolaylı’ dır. 7 Kasım 1920’de gazetelerde yayınlanan bir ilanla İstiklal Marşı yarışması açıldığı ve bu marşın 500 lira para ödülü konulduğu duyurulmaktadır. Sırtında giyecek paltosu dahi olmayan Akif bu ilanla hiç ilgilenmez. 700′ ün üzerinde başvuru olur ancak şiirlerin hiçbiri Milli Mücadele ruhunu ifade edecek güçte bulunmaz. Dönemin Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi Bey’in ısrarıyla araya aracılar girer. Milli mücadelenin en ateşli günleridir düşman henüz yenilmemiştir. İstiklali ve İstikbali uğruna canını hiçe sayan bu milletin vatan sevgisi ve bağımsızlık aşkı tarihe kazınmalıdır. Ismarlama şiir yazmamakta direnen Akif sonunda parayı isterse almayabileceği şartıyla ikna olur. Yazdığı şiir 12 Mart 1921’de İstiklal Marşı olarak resmen kabul edildiğinde cebinde Zonguldak mebusu Hayri Bey’den borç aldığı 2 lirası bulunmaktadır. Marş için konulan mükafatı bir vakfa bağışlayan Akif “Bu paranın hiç olmazsa birazı ile sırtına bir palto alsaydın” diyen Şefik Bey’e darılır 2 ay konuşmaz. 1.Büyük Millet Meclisi’nin görevini tamamlaması ile 1923 yılında İstanbul’a dönen Mehmet Akif 1925 yılından sonra Mısır’a yerleşir. Bir yandan Kahire Üniversitesi’nde Türk dili ve edebiyatı dersleri verir diğer yandan da Kur’an-ı Kerim’in Türkçe tercümesi ile uğraşır. Bir süre sonra sağlığı bozulur tutulduğu hastalık bedenini, vatan hasreti yüreğini harap eder. Bir deri bir kemik kalmıştır. Hastalığının bir çaresinin olmadığının farkındadır canı gibi sevdiği vatanından uzakta ölmek korkusuna kapılır. Doğduğu, sevdası olduğu topraklara dönmeye karar verir. İstanbul’da 1936 yılının 27 Aralık günü yaşama gözlerini ebediyen kapatır. Cennet vatanının İstiklal Marşı ile defnedilir. Şehrin toprağına kendi eseri ile verilen ilk ölüsüdür. “Rahmetle anılmak ebediyet budur amma sessiz yaşadım kim beni nerden bilecek” diyen Akif’in bu sözlerine en iyi yanıtı Onu hiç unutmayan sevgisini gönüllerinde yaşatan Veteriner hekimler verirler. Ne de olsa milli şair vatan şairi bir de veteriner hekim Akif’i en iyi onlar bilirler. Akif’in her satırını her meslek sahibi her makamda oturan kişi çok dikkatle okumalıdır. Safahat ciddi bir öğreti içerir. Onun her kelimesinden isteyen mutlaka bir şeyler öğrenir.
Balıkesir Veteriner Hekimleri Odası Başkanı Hüdayi Tanrıkulu