“Gamsız insanlara eğlence gelirmiş yaşamak,
Yüreğin hisli mi işkencedesin talihe bak.” Mehmet Akif Ersoy
Mehmet Akif çok başarılı bir öğrenciydi.
Daha çocuk yaşta haksızlığa karşı mücadele etmeyi öğrenmişti. Dara düşmüş arkadaşlarına sahip çıkıyordu. Güreşi biliyordu, yüzmeyi biliyordu. İstanbul boğazını yüzerek geçmişti.
İki dil biliyordu.
Yoksullara elinden gelen yardımı yapmaktan sakınmıyordu. Babası ölünce hayata daha çabuk atılıp annesinin yükünü hafifletebilmek için veteriner hekimlik okumuştu.
Dürüsttü, namusluydu.
Pantolon giydiği için yine püsküllü fes giymeyi ret ettiği için her yerde gavur Akif diye karşılanıyordu.
Medreseden kovuldu.
Yine Konya’da ve Mısır’da böyle kovalandığı ve dışlandığı olmuştu. Hele Konya’da Konyalıları düşmana karşı birlik olup savunalım dediğinde aldığı yanıt yüreğini acıtmıştı.
Neyzen Tevfik’in en yakın dostuydu.
Kurtuluş savaşının bir neferiydi.
Akif inanmış bir Müslüman ve herşeyi tok olan çok düzgün insandı.
Dostları İstiklal Marşı’nı sen yazarsın dediklerinde ödül var, ben böyle bir yarışmaya girmem dedi.. Baskı büyüdüğün de yazdığı şiir İstiklal marşımız olunca, Tacettin dergahında ki odasına kapandı, bittiğinde parmak uçları kanıyordu. Konan ödülü almıyor, şiirinin altına imza atmıyor sadece “milletimindir” yazıyordu.
İstiklal Marşı’nı yazdığı için verilen 500 lira ödülü almadı. O ödül o yıllarda öyle büyük bir paraydı ki…
Soğuk kış günlerinde arkadaşından aldığı emanet paltoyla idare ediyordu.
Meclisteyken kendisiyle alay edercesine “siz baytardınız, değil mi?” diye soran milletvekiline kibarca; “Evet, bir yeriniz mi ağrıyor?” demesi günlerce konuşulmuştu.
Bir arkadaşı: “Üstad yazdıkların çok doğru da ama her doğru yazılmaz. Patronların dediklerine kulak verirseniz yoksulluk çekmezsiniz” dediğinde çok sinirlenmiş ve büyük bir öfkeyle “kuru ekmekle soğan yerim, yine de başkalarına yaranmak için tek sözcük yazmam.”
Kurtuluş savaşına çıkarken bir arkadaşı “Ailene para bıraktın mı?” diye sormuştu. Verdiği yanıt, tarihe not düşecek nitelikteydi. “Vatan elden giderken onları nasıl düşünürüm! Vatan elden giderse onlar da gitmiş olur” demişti…
Atatürk ile yıldızları bir türlü barışmadı.
Bir şans verilmeliydi, verildi de…
Kur’an’ Kerimin tercüme etme görevi ilk ona verildi.
Yaptı ancak vermedi..
Siz bunu halka sunarsanız olmaz, dedi..
Çok doğru bir insandı..
Çok güçlü dostları olmasına karşın kimseden bir şey istemediği gibi gözlerine de görünmedi…
Bedir savaşı ile Çanakkale savaşını aynı mana ve önem de görmüştür. Bedir Savaşı İslamiyeti doğurmuş, Çanakkale Savaşı da Türkiye Cumhuriyeti devletinin doğumuna öncülük etmiş… “O Bedir Harbi ki, İslam’ın büyük vicdanı” derken Mehmet Akif ERSOY duygu ve düşüncelerini böyle özetliyordu:“Ne büyüksün ki, kanın kurtarıyor tevhidi,
Bedr’in arslanları ancak bu kadar şanlı idi.”
“Ses Gazetesi” Kurtuluş Savaşı yıllarında Balıkesir’in onuru, gururu olan bu gazetemiz Mondros Mütarekesinin imzalanmasından iki hafta önce, 17 Ekim 1918’de yayınlanmaya başladı. İlk sayısında Mehmet Akif (ERSOY) beyin özel olarak yazıp yolladığı şu mısralar vardı:
“Düşman sesi duymak istemezsen,
Kardeş sesidir uyan bu sesten!
Kalkınca görür ki akşam olmuş
Vaktiyle uyanmayan bu sesten..”
Türkiye Cumhuriyeti Devleti var oldukça bayrağımız ve istiklal marşımız da var olacaktır. Bu vatansever yiğit insanlarımız da gönüllerimizde yüreklerimizde hep var olacaklardır…
Anısı önünde saygıyla eğiliyorum.