Bu hafta Medeni Kanunun kabulünün 97’nci yıldönümü idi. Bundan dolayı bu haftaki sohbet konumuz bu kanun üzerine olacaktır. Çünkü bu kanun toplumsal ilişkileri düzenleyen kanundur. Medeni kanunun kabulü ile ülke laik sisteme geçmiştir. Önce tarihsel sürece bakalım.
Her toplum üretim ile yaşar. Üretimin sağlanması için ise insanlar arasında yasalar ve kuralların olması gerekir. Çünkü insanlar toplum halinde yaşamak zorundadırlar. Toplumsallaşma ise yasa ve kuralları zorunlu kılar. Üretim altyapı, hukuk ise üstyapıdır. Üretim her geçen yıl bulunan yeni icatlarla değişir. Dolayısı ile buna uygun olarak hukukun da yenilenmesi gerekmektedir. Üst yapı kurumu olan hukuk üretim ilişkisi olan altyapıya bağlıdır.
Türkler İç Asya’da konar göçer hayvancı topluluklardır. Dolayı ile hukukları da buna göre oluşmuştur.
Türklerde toplumsal katmanlaşma yoktur. Toprak sahipliği yoktur. Türklerin bu dönemdeki hukuklarına Örfi Hukuk denir. Çok daha insancıldır. Anlaşmazlıklar “Yargu” denilen hakimler tarafından çözülür. Oysa çiftçi toplumlarda farklı hukuk gelişmiştir. Burada toplumsal katmanlaşma mevcuttur. Kölelik vardır. Türkler 11’nci yüzyıla kadar örfi hukuk ile yönetilirken bu yıllarda İslamiyet’in kabulü ile Şeri Hukuk benimsenmiştir. Şeri Hukuk ise Arapların Ticaret Hukukudur. Oysa Türkler konar göçer hayvancı toplumlardır. Çiftçi de değildirler. Şeri Hukuk gerek Anadolu tarımla geçinen köylerinde gerekse hayvancı göçer gruplar arasında tutunamamıştır. Kentlerde ticaret erbabı arasında tutunabilmiştir.
19’ncu yüzyıl içinde Avrupa’da Sanayi Devrimi ise durumu iyice değiştirmiştir. İşin içine sanayi üretimi girmiştir. Hukukta buna kendini uydurmuş ve yenilenmiştir. Sanayi devrimi inancı geri çekip akılı öne almakla gerçekleşmiştir. Sanayi devrimi ile üretim artınca bu dünya çapında ticareti de arttırmıştır. Avrupa’daki ülkeler mallarını götürdükleri ülkelerin hukuklarına müdahale etmişlerdir. Osmanlı imparatorluğu 19’ncu yüzyıl içinde kendini yenilemek zorunda kalmıştır. 18’nci yüzyıl sonunda “Nizamı Cedit” denilen yeni bir dönemi açmış ve bu dönemi yüzyıl boyunca devam ettirmiştir.
Bu arada sanayi ülkeleri ile sıhhatli diyaloglar kurup sanayileşip bu devletlerin baskısından kurtulmak için çeşitli çareler aranmıştır. 1839 Tanzimat Fermanı hukuksal bakımdan önemli bir adımdır. 1838 Balta Limanı Antlaşması Osmanlı’ya yabancılar ile anlaşmazlıklarda yabancı hukuku kabule zorlamıştır. Bu durum şeri hukuktan bazı tavizler doğurmuştur. Avrupa ülkeleri ile ticaretin ve ilişkilerin artması yüzünden bu ülkelerin üretim biçimlerine uyum sağlamak zorunda kalmıştır. Bunun için bazı kanunlarını Avrupa ülkelerinden almış ve yürürlüğe koymuştur.
Bu kapsam içinde Medeni Kanunu da yenilemek zorunda kalmıştır.1868-1876 arası Ahmet Cevdet Paşa yarı Şeri Hukuk yarı Laik Hukuk’tan oluşan “Mecelle”yi hazırlatmış ve 1877 yılında yürürlüğe koymuştur. Evlilik, miras, insanlar arasındaki problemler, vb. sorunlar yarı şeri yarı laik sistemle çözüme kavuşturulmuştur.
1908 yılında ilan edilen 2. Meşrutiyet ile laikleşme daha da hızlanmıştır. Fakat buna karşı tutucu kesim tepki vermiş ve toplumsal bir sürtüşme yaşanmaya başlanmıştır. Kurtuluş Savaşı bu çatışma içinde yapılmıştır.
Cumhuriyetin ilanından sonra ülkenin üretim biçimini değiştirmesi ve sanayileşmesi için yasalarını toptan yenilemek zorunluluğu hissedilmiştir. 17 Şubat 1926 tarihinde Türk Medeni Kanunu hazırlanmış ve kabul edilmiştir. Kanun 4 Ekim 1926 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Bu kanun ile çok evlilikler yasaklanmış ve nikah kıyma yetkisi imamlardan belediyelere verilmiştir. Mirasta ise kız olsun erkek olsun tüm kardeşlere eşit mal verilmiştir. Bu kanun sayesinde kadınlara seçme ve seçilme yetkisi de verilmiştir. Bu kanun günün şartlarına göre 22 Kasım 2001 tarihinde yenilenmiştir. Bu yenilenen Medeni Kanun 01 Ocak 2002 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Medeni kanunun kabulünden sonra laikleşme daha kolay olmuş ve üretim biçimi de gelişmiş ve artmıştır. Mustafa Kemal’in getirdiği Medeni Kanun ile ülke kısa süre içinde sanayileşmiş ve kendi ihtiyaçlarını karşılar haline gelmiştir. Fakat Osmanlı’da olduğu gibi tutucu kesimlerin en büyük hedefi bu kanun olmuştur. Bugün de tutucu kesim tarafından en fazla eleştirilen ve kaldırılmak istenen bu kanundur. Bundan dolayı bu kanunu gözümüz gibi korumamız gerekir. Saygılarımla.
18 Şubat 2022
Sinan Kahyaoğlu