“Gerçekten daha gerçek olan bir şey var mıdır? Evet, vardır: Masal!” Nikos Kazancakis
Çocukluğumuzda masal okumayan, okuduğu masalın hayalini kurmayan, masal kanalıyla korkuyla tanışmayan, masalın saflığına farkında olmadan teslim olmayan ve yaşama okuduğu masallar üzerinden yenik başlayan sayısı öyle çok fazla olan insanımız var ki…
Masal bir hayal disiplinidir. Görevi de çocuğun düşünme yetisini baskılamak ve hayallerini kontrol altına almak ve mevcut toplum yapısının ve egemen sistemin bir kulu olmasını sağlamaktır. Kız çocuğu ise evine sadık ve kocasının hizmetinde olmanın iyiliğine inandırmak, erkek çocuğu ise kahraman ve kurtarıcı konumunda yaşama hazırlamaktır. Bunun içinde güçlü, zengin ve pratik zekalı olmaları yeterlidir…
Masalın diğer önemli görevi ise korkuyu içinize yerleştirmesidir. Korkuyu içinde ruhunda hisseden yaşamı özgür yaşayamaz. Sorularını özgür soramaz. Gerektiğinde başını alıp bir yere gidemez. Tepkisini ortaya koyamaz. Biat kültürünün ağırlığı altında o “eziklik” duygusu ve bu duyguyla birlikte teslimiyet duygusu öyle güzel bir şekilde çocuğun düşünme yetisi içine yerleştirilir ki çocuğun yaşamı hep hizmet etme ve karşısından alacağı bir onay işareti içine sıkışır kalır… o yüzden masallar masum değildir. Çocuğunuza seçtiğiniz ve okuması için eline verdiğiniz her masal kitabı ya düşmanı olacaktır yada aydınlığının ışığı olacaktır. Bu kadar önemlidir. Çocuğunun analitik düşünmesi ve hayallerinin peşinden gidebilmesinin ilk ve en önemli adımıdır, masal kitapları ve okuduğu yada anlatılarak dinlediği masal kitapları… Ya topluma uyumlu olacaktır yada toplumun hırçın çocuğu olacaktır…
Masalın görevi budur…
Masalın görevi yüreğinizin tam merkezine “korku”yu yerleştirmesidir. O “korku” ile feodalizm yani biat kültürü yani teslimiyet korkusu, yani birey olmama isteği yani kendi aklını kullanmama, yani kula kulluk etme isteği, yani verilenle yetinme arzusu öyle güzel yerleştirilir ki beynine o küçük çocuğun… Yaşamı boyunca eziklikten kurtulamaz… O ezikliği ve toplumun altta kalana giydirmek istediği deli gömleği diyeceğim o saçma sapan kurallar peşini öyle bırakmaz ki…
O nedenle bilinçli anne diyorum, bilinçli kadın diyorum… İşte o bilinç çocuğuna okuyacağı masal kitabından başlıyor. Bilinçli kadın-anne olmanın ilk kuralı çocuğunun içindeki ışığını yani hayallerini baskılayan masal kitabını seçmekle başlıyor…
O yüzden diyorum hep mücadelenin, aydınlanmanın merkezinde her daim kadın vardır…
Lütfen bu alıntıyı da okur musunuz…
“Korkudan söz edebilmek pek kolay olmasa gerek. Nedeni, korkuyu anlatabilmek için ille de korku sözcüğü ile baş başa kalmak gerekiyor. Bunu göze alabildiğiniz zaman kendinizi hazırlayın: ilk karşınıza çıkacak olan –tahmin bile edemezsiniz- masallarınızdır.
Çocukluğunuzda kaldığını düşündüğünüz ya da sizi bırakıp gittiğine inanmak zorunda olduğunuz masallarınız. Dinlerken kulak kesildiğiniz, tüm ruhunuzla içine düştüğünüz, her seferinde uykunuzu, beraberinde en güzel, en yürekli düşlerinizi size armağan eden masallarınız. Herkes masal dinler. Masal dinlemek istemeyeni yoktur. Kişi, dinlediği masalı belleğine yazar. Masal, kulağından doğru kişinin içine akar. Yürekte hapsedilen masal ayrıntıları uykuda düşlerle buluşur. Düşlerden beynin kıvrımlarında gizlenmeyi öğrenir. Çünkü hep orada kalacaktır. Dinlediği masal kendinindir. Herkesin masalı, bu nedenle farklıdır. Kişi, dinlediği masalı sahiplenirken onu kendi kılar. Yüreğinde konuk ettiği duygular; beyninde tutuklu kıldığı öfke veya nefret, -masalı ne söylüyorsa- ona göre biçimlenmiştir. Mucize beklentisi, mucizeleri sahiplenme; cezasız kalan suçlar, ağrımayan, acımayan yaralar; keyif olarak sakladığı örselenmeler; tükenmeyen soluk, bitmeyen cesaret, sonsuzluğu soluyan mutluluk ve daha onlarcası, binlercesi hepsi masalların barındırdığı duygulardır.
Biz büyüdükçe masallarımız bizden uzaklaşır. Sönmeye yazgılı yıldızlar gibi. Işığı kesilmemiştir ama uzaklaştıkça soğuyan ışığı -soluklaştığı için olsa gerek-insanda masalın tükeneceği duygusunu uyandırır. Uzaklaştığı duygusuna inandırıldığımız masallarımız barındırdığı tüm duyguları, beklentileri, niyetleri de beraberinde götürmüştür. Bir tanesi hariç! Nedense o hiç gitmez. Korku!
…..
Soru sormazsınız. Yanıt aramazsınız. Ama öfkelenirsiniz. Ama kurban olmayı göze almışsınızdır. Kimi yok edeceğinizi, neleri yok sayacağınızı bildiğinize inanırsınız.
Görmezden gelinmeye alışmışsınızdır. Var olmak muhalefet demek. Ne korku verici!
En iyisi yok sayılmak! Korkunun mayası kuşkudur. Ekşi de olsa asla eksik etmeyesiniz. Elinizden gelse içtiğiniz suya bile ekleyeceksiniz. Korkusundan vazgeçmektense ölmeyi yeğ tutanların kahramanlık menkıbeleri(!) sabah akşam ettiğiniz duanız olmuş.
Sizi bu hale getiren siz oluyorsunuz. İştahla sürdürdüğünüz korku sürecinin -iktidarın size zevkle sunduğu- ikram tepsisi.”
Yani ya “yok sayılmak” yada yaşadım diyebilmek adına “var sayılmak”…
Masalın görevi budur…
Ya varsınız, ya yoksunuz…
Saygılarımla…V.Yılmaz