26 Ağustos 1071 Malazgirt meydan savaşı; Doğu Roma ile Büyük Selçuklu arasında olmuştur. Savaşın kırılma anı; Doğu Roma bünyesinde paralı asker olarak görev yapan Peçenek Türkleri ve yine bir çok Türk boyu savaş esnasında saf değiştirip Büyük Selçuklu tarafına geçmiştir. Daha sonra Peçenek Türkleri Müslümanlığı değil Hristiyanlığı seçmiş ve zaman içinde Rum kimliğini almışlardı(Bilge Umar).
Ortodoksların kırılma anı, İstanbul’un alınmasıdır. Yok edilmek istenen bir din İstanbul’un alınmasıyla yeniden can suyu bulmuştur. Osmanlının Bektaşi-Alevi yönetiminden sıyrılıp imparatorluk yönetim anlayışına geçmesi ve yine yönetim içinde Nakşi tarikatının öne geçmesi ve beraberinde halifeliğin İstanbul’a taşınması Osmanlının kader anı olmuştur.
Rumlar, Ortodoks ruhani gücün tesiriyle yönetim safhasında etkin oldular. Mısır valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşanın Mısır da üretim araçların da devletçi politika izlemesi ve kısa zaman dilimi içinde dönemin emperyal gücü İngiltere ye eşdeğer işçi çalıştıracak sanayi gücüne kavuşması ve akabinde İstanbul’a saraya yürümesi Avrupa’nın gözünü korkuttu. Ve İngiltere, Osmanlı’ya karşı bir tampon bölgeye yani bir devlete ihtiyaç duydu. O devlet, Yunanistan devleti oldu.
Yunanistan milli devleti olmasaydı Türkler kendi milli devletlerini kuramazlardı. İttihat ve Terakki ilk kurulduğunda Türkler yok denecek kadar azdı. Girit ada yönetimi karar alıp Yunanistan devletine ilhak olduğunda Osmanlı Rumları tam destek verince Türkler Rumlarla birlikte yeni bir devlet kurmanın mümkün olmadığını gördüler. Ermeniler de Rusların kışkırtmasıyla Osmanlı askerine kurşun sıkınca onlarla da bağ koptu.
Çanakkale savaşında onca askeri ve mühimmata rağmen İngilizler yenilince bir daha İngiltere devleti, Türk askeri ile bire bir savaşmama kararı aldı. İngilizler Anadolu’nun işgalini Yunan askeri ile yapmaya karar vermesi Türkler için kırılma anı oldu. Yunana teslim olmaksa ölürüz diyen Türkler savaş kararı aldılar. Yunanlılar bu savaş karşılığında işgal ettikleri bölgeler de 5 yıl kalıp daha sonra yönetimi İngilizlere devredeceklerdi.
Türk askeri komutanıyla birlikte Sakarya da destan yazdı. O yüzden Atatürk bu savaşa “Rum Sındıgi” savaşı adını verdi.
Türkler asla ihaneti affetmez…
Türkler asla yenilgiye kabul etmez…
Türkler asla Müslümanlığı Araplara benzemek için değil, Hazreti Muhammed’in özüne yani kadına sevgi ve saygı ile yan yana yürümek ve yönetim de eşitlik fikrine sadık olmak şartıyla kabul ettiler.
Peki ne oldu da kırılma yaşandı…
Malazgirt Meydan savaşı kazanıldıktan sonra Büyük Selçuklu devleti İslamiyeti dünyaya yaymak amacıyla Anadolu dışında kalan dünyanın değişik bölgelerine boylara ayrılarak yayılma politikası uyguladı. Savaş sonrası Ortaasya’dan yani Moğol istilasından kaçan Türkmenlere yeni vatan yeri olarak Anadolu’yu dolayısıyla doğu Anadolu’nun yaylaları verildi. Malazgirt Meydan savaşı, Ortaasya’dan kaçan Türkmenlere Anadolu’yu açan bir savaştır. Böylelikle bu savaş sonunda Türkmenlerle İslam birleştirilmiştir. Kısa zaman dilimi sonrasında kurulan Anadolu Selçuklu Devleti, Büyük Selçuklu ile aynıdır dense de uygulama da aynı değildir. Türkmenlere o yaylalar verilirken kendilerinden bir vergi alınmayacağı söylenmişti. Ancak Anadolu Selçukluyu kuranlar, yerleşik düzene geçme planları içinde olduklarından bu kuralı bozdu ve mera ve yaylaklara vergi koydular. Buna karşı direnen Türkmenler ilk üzerlerine gönderilen orduları yendiler ancak gelişen bu sürecin uzun vadede kendileri için de felaket olabileceğini gören Hristiyan dünyası yani Bizans imparatorluğu en iyi askerlerini Anadolu Selçuklu hükümdarı emrine vererek Türkmenleri kılıçtan geçirdi. Hemen arkasından yapılan Kösedağ savaşı ile Anadolu, Moğolların hakimiyetine girdi.
Çok detaya girmeden özetleyecek olursam Büyük Selçuklu Devleti daha çok bir Türkmen devleti ve yine Hazreti Muhammed’in dinini eşitlik anlamında ruhuna özgün olarak inanmış ve yaşatmış ve kadına değer veren bağımsız bir devlet iken hemen akabinde kurulan Anadolu Selçuklu devleti teslimiyeti seçen ve dini ve yönetimi Sünni iktidarına dönüştüren ve kadını da giderek kapatan bir devlet konumundadır. Büyük Selçuklu Hükümdarı Alpaslan’ın erken ölümü ve yerine oğlu Melikşah’ın geçmesi ve yine bu süreçte çok güçlü olarak görev yapan
Nizâmülmülk ile Büyük Selçuklu devleti tarihe yön veren bir devlet olacaktı. Selçuklu devletinden dört önemli kol üzerinden Anadolu’ya, Hazar kıyılarına, Hindistan’a kadar uzanan bir yayılım olacaktı. Ve sayısız Selçuklu devleti kolu neredeyse dünyanın Asya-Avrupa hattı üzerinde her noktada kurulacaktı. Bizi daha çok Anadolu ayağı ilgilendiriyor.
Bu yaklaşık iki yüzyıl süren karışıklıkta Anadolu’da büyük bir aydınlanma hareketi oldu(Ortaasya’dan gelen Türkmenler-beraberinde Yesevi, Kalenderi, Haydari, Vefaî tarikatlarını zenginliğini de getirmişlerdi-) ve bu süreçte yok edilen, edilmek istenen Türk kimliği ve Türkçe 1276 yılında Moğolların yenilmesiyle yeniden atağa geçecektir… Onu da kısaca özetleyelim… Moğollar, atadıkları görevliler kanalıyla Türkler üzerinde inanılmaz baskı kurarlar, Türkçe konuşmak neredeyse yasaklanmış, konuşanlarda büyük işkence görmektedir. Her şeye rağmen varlıklarını sürdürebilmek adına Selçuklu liderleri Moğolların her isteğine izin verir. Farsça ve Arapça öne çıkar ve milli dil olur. Dil giderse Türk ulusu da gidecektir. Halk üzerindeki baskı tahammül edilmeyecek noktaya gelince zamanın din alimleri bir adım değil on adım öne çıkar. Atın üstünde bir elinde Kur’an bir elinde kılıç Türk köylerinde hem ateşli konuşmalar yaparlar hem de Moğol’a karşı kılıç sallarlar. Yunus Emre’nin Anadolu’da adı bu nedenle her taşa her ağaca, her yeni doğan Türkün kulağına böyle işlenmiştir. Yunus Emre başta olmak üzere Hoca Mevlana Arız ve diğerleri Anadolu’da yeniden kaybolan heyecanı sağlarlar. Bu hocaların mücadeleleri içinde doğan ve büyüyen Karaman bey, 15 Nisan 1276 da Elbistan da Moğolları yener. Sonrasında hızla birleşme ve toparlanma olur ve hemen Türkçe yeniden milli dil olur… 13 Mayıs 1277… Böylece 13. asır Türkçenin yeniden dirilişi olur…
Diyeceğim şudur; Anadolu’da zalime direnmeyenin adı efsane olmaz…
Bunu unutmayın…
Yine unutmayın; işbirlikçi ve teslim olmuş zihniyet asla Türkün yol haritası olamaz..
Atatürk’ün 26 Ağustos tarihini seçmesi o nedenle çok önemlidir. Bizim özümüz hoca Ahmet Yesevilerden başlar… Yunus Emre ile devam eder… Atatürk ile de sonsuzluğa gider.. Çünkü yolumuz insanlık yoludur ve dünyadır.. Nerelisin diye sorduklarında Türk Milletinin onurlu bir ferdiyim demek ve devamında da Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Dünyalıyım demek bizim beslendiğimiz kaynağın ne kadar berrak ve engin olduğuna işaret eder…
Yaşasın Anadolu
Yaşasın Türk Milleti
Yaşasın Anadolu aydınlanması
Yaşasın Türkiye Cumhuriyeti Devleti
Yaşasın Dünyamız
Sevgi ve saygılarımla… V. Yılmaz
*Okunsun diye çok çok özet geçtik, kusur derecesinde bir hata inşallah yapmamışımdır…
*Meraklısına özel not…
“Rum Sındığı”
Atatürk’ün, İsmet İnönü tarafından “Başkomutanlık Meydan Muharebesi” olarak adlandırılan savaşa layık gördüğü isim, “Rum Sındığı”dır…
Tamamıyla “Sırp Sındığı” savaşına yapılan göndermedir…
“Rum Sındığı” savaşından sonra Ankara başkentimiz olur.
“Sırp Sındığı” savaşından sonra Edirne başkentimiz olur.
“Sırp Sındığı” savaşında Macar, Bulgar, Sırp, Eflak ve Bosnalılardan oluşturulan Haçlı ordusu yenilmiş ve hakimiyet Balkanlar da Türklere geçmiş…
“Rum Sındığı” savaşından sonra Anadolu artık bizim olmuştur.
“Rum Sındığı” Rumların kırılışını ifade eder.
“Sırp Sındığı” savaşı Haçlıların kırılışını ifade eder.
“Sırp Sındığı” savaşı bu anlamda Osmanlıya karşı ilk kurulan haçlı ordusuna karşı kazanılan büyük bir zaferdir…
“Rum Sındığı” savaşı da bu anlamda son haçlıya karşı kazanılan zaferi işaret eder. Bu zafer Lozan ile perçinlenir ve İngiltere Lozan’dan sonra İstanbul’u terk eder..
Unutulmasın ki Atatürk büyük bir tarihçidir…
Tarihini doğru bilmeyenin kimliği de kişiliği de bozuktur.
Her iki savaş ta şahlanan bir ordu vardır…
Yaşasın Türk Milletinin Ordusu…