“Bakkalına sahip çık”
Nicesini çoktan kaybettik, kalanları da ne kadar yaşar bilinmez.
Çok ama çok geç kalmış bir kampanya.
Mahalle bakkalının kıymetini de, her zamanki o kötü ve çirkin alışkanlıklarımız gibi, tümüyle kaybedince mi anlayacağız?
Mahalle bakkalları can çekişiyor.
Çünkü önü-arkası, sağı-solu süperiyle, hiperiyle, maksisiyse, minisiyle marketlerle çevrili…
Nasıl yaşasınlar?
Bol çeşit, uygun fiyat avantajı karşısında nasıl yaşayacak bakkallar?..
Markette her şey var.
Ama bakkallarda olan o eşsiz “şey”e sahip değiller.
Bakkallar yaşıyorsa halen…
O “şey” hatrınadır.
Ruhtur o şey, bakkallar sokağınızın ruhudur.
Sıcaktır.
Hikayedir.
O küçük dükkanda bazen loş ışıkta oturur bakkal amca, elektrik faturasını düşündüğünden…
Ama zamanla aileden biri olur.
Kapı komşunuzu tanımıyorsunuz bu zamanlarda, bakkalınızı bilirsiniz ama.
Mahalle bakkalı dosttur.
Hangi hipermarket size o dostluğu verebilir?
Aksine robot gibi hissetmiyor musunuz kendinizi; büyük marketlerin uzun kuyruklarında sepet sepet gezinip kasa kuyruğuna girdiğinizde?
Veresiye defteri tutar bakkal, kendisi can çekişse de…
“İçimizden biri” olması ondandır.
O yüzden gerçekten sayıları giderek azalan bakkallarımızı, o dev marketlere inat koruma zamanıdır artık.
Geç bile kalındı.
Geç bile kaldık.
Ama zararın neresinden dönsek fayda, ne kadarını ayakta tutsak geçmişten geleceğe aktarabileceğimiz bir sıcaklık olacak bakkallar…
Bazı ürünler 1 lira, 2 lira pahalı mı?…
Varsın olsun…
Bakkallarımızı tercih edelim.
İhtiyaçlarınızı liste haline getirip ille de büyük market alışverişine saklamayın kendinizi; zeytin de alın bakkalınızdan, toz şeker de…
Sadece ekmek gazete için girmeyin kapısından…
Yaşayamazlar çünkü.
Mahalle bakkalının sokakta kapladığı yeri, kapısına kilit vurduğunda veya kepengini indirdiğinde anlayabilirsiniz.
“Ah” ya da “vah” demek o zaman bir anlam ifade etmeyecek.
Bugünden önemini kavrayalım.
En azından geleceğe taşıyabileceğimiz bir değer kalsın, gelecek kuşaklar da “bakkal amcalarını” bilsin…
Bakkal amcalar unutulmaz…
Çocukluğumuzun geçtiği sokakta evimize bilemediniz 50 metre ötedeydi bakkalımız…
O zamanlar marketler yok böylesine….
Belki koca şehirde bir elin parmakları kadar…
Leblebi tozu alırdık bakkaldan; kapısından çıkmadan daha, “pufff” diye püskürtür, sağa sola saçardık tozu…
Bakkal amcanın arkamızdan bağırışı halen kulaklarımızda…
Leblebi tozunu bilmez marketler…
Leblebi tozu mahalledir, arkadaştır, içinizden biridir.
Bakkalınızdır o sizin…
Sahip çıkın o leblebi tozuna, uçup giderse havaya…
Bilin ki bakkallar ölmüştür.