Bu hafta laiklik ilkesinin anayasamıza girişinin 87.yıldönümü. Bundan dolayı bu haftaki sohbet konumuz laiklik üzerine olacaktır. Önce olayın tarihsel boyutuna bir bakalım.
Laiklik kelime anlamı olarak din dışı demektir. Devlet yönetiminde din kurallarının değil devletin meclisinin yaptığı yasaların geçerli olması demektir. Kısaca din işleri ile devlet işlerinin ayrılması demektir. Oysa din adamları devlet yönetiminde dinin egemen olmasını isterler. Dinin egemen olması derken din adına devleti onlar yönetirler. Devlet yönetiminde din kurallarını katı şekilde uygulayan dinler semavi dinler olmuştur. Diğer pagan dinlerde bu şekilde katı bir dinsel kurallar yoktur.
Türkler eskiden beri din kuralları dışında bir devlet yönetimini benimsemişlerdir. Büyük Selçuklu Sultanı Tuğrul bey Abbasileri kontrol altına alıp halifeyi devre dışı bırakınca zaten devleti laik bir sisteme olmuştur. Dolayısı ile ilk laiklik uygulaması Selçuklularda görülmektedir.
Selçukluların atası Selçuk Beyin babası ise İsrafil olup Hazar Türklerinin komutanlarındandır. Hazar Türkleri ise Museviliği kabul etmiş Türklerdir. Selçuklular Nizamimülk ile şeriat sistemine dahil edilmişlerdir. Anadolu Selçuklu Devleti de zamanla Büyük Selçuklulardan etkilenmiş ve şeriat sistemine dahil olmuştur.
Osmanlılar kurulduğunda laik bir yapıdadırlar. Şeyh Edebali Otman Bey’e “insanı yaşat ki devlet yaşasın” demektedir. İnsan ise laik kurallarla üretir ve yaşar. Şeriat kuralları ile kontrol edilir ve yenilik üretemez. Osmanlı Devleti Yavuz Sultan Selim’e kadar Bektaşi meşrepli yarı laik bir yapıda yönetilmiştir. Fakat bu dönemde haliffeliğin İstanbul’a getirilmesi ile devlet katı şeriat sistemine girmiş ve zamanla geri kalmaya başlamıştır.
19. yüzyıl içinde bu tıkanıklığı aşmak için batı örnek alınmış ve bazı kanunlar Batı’dan alınarak laik bir yapıya evrilmeye başlamıştır.1876 yılında 1.Meşrutiyet ilan edilmiş ve yönetimde halkın temsilcileri de söz sahibi olmaya başlamıştır.1850’li yıllardan itibaren bazı kanunlar batıdan alınmış ve yürürlüğe konulmuştur. Okullarda ise 1773 yılından itibaren batı tipi pozitif eğitim verilmeye başlanmıştır.1876 yılında yarı batı tipi, yarı şeriat ile harmanlanmış Mecelle kabul edilmiştir.
1908 yılında ilan edilen 2.Meşrutiyet ile laiklik sistemi daha da güçlendirilmiştir. Bu laik atılımlar ise şeriatçılar tarafından dinsizlikle suçlanmıştır. Bu tartışmalar içinde Osmanlı Devleti 1. Dünya Savaşına girmiş ve kaybetmiştir. Savaş sona erdikten sonra halife padişah, düşmanı olduğu İngiltere’ye sığınmıştır. İngilizlerin işgal faaliyetlerine karşı Mustafa Kemal ve arkadaşları Kurtuluş savaşını başlatmışlardır.
Kurtuluş savaşını ise şeriatçılar yine dinsizlikle suçlamışlar ve Kurtuluş savaşı aleyhine isyanlar çıkartmışlardır. Bu isyanlar bastırılmış, düşman 1922 yılında yenilerek ülkeden atılmış ve 1923 yılında Lozan barış antlaşması ile devlet kurulmuştur. Sıra köhnemiş kurumların atılıp günün şartlarına göre yeni kurumlar benimsenerek çağdaş bir toplum oluşturmaya gelmiştir.
1921 Anayası ile 1924 Anayasası’nda “Devletin dini İslam’dır” maddesi vardır. Fakat yapılan devrimlerin hepsi şeriatın dışındadır.1924 yılında medreseler kapatılmış ve eğitim ve öğretim birliği sağlanmıştır.1925 yılında Medeni Kanun kabul edilerek şeri kurallara karşı tek eşlilik kabul edilmiştir.
1928 yılında harf devrimi yapılarak Arap alfabesi terk edilmiştir. Aynı yıl 10 Nisan1928 tarihinde Anayasa’dan “Devletin dini İslam’dır” maddesi çıkarılmıştır.1934 yılında soyadı kanunu çıkarılarak insanların tanınması kolaylaştırılmıştır. 5 Şubat 1937 tarihinde ise Anayasaya “Devletin laik bir devlet olduğu “ maddesi girmiştir.
Son yıllarda laiklik ilkesi sürekli aşındırılmak istenmektedir. Oysa sürekli değişen dünyada değişmeyen kurallarla devlet yönetmek mümkün değildir. Bu durum bedeni sürekli gelişen bir çocuğa aynı elbiseyi giydirmeye benzer. Zamanla elbise dar gelir ve yırtılır. Din kuralları da böyledir. Sürekli gelişen dünyada din kuralları ihtiyaçlara yanıt vermez. Din kurallarının orası burası farklı yorumlanarak sistem kurtarılmaya çalışılır ama gün gelir bunlarda işe yaramaz.
Dünya işi aklın kurallarıyla yönetilir. Din işi ise inanç olup insanın içindedir. Din bireyin içinden toplumun işine yönelirse sıkıntı yaratmaktadır. İnanç insanın içinde olup bireyseldir. Oysa devlet yönetimi toplumsal olup duruma göre kendini yenilemelidir. Bu da laiklik sistemi ile olur.
Saygılarımla.
11.Şubat.2024
Sinan Kahyaoğlu