Laikliği halen çözebilmiş değiliz.
Tıpkı hukuk devletini de işimize geldiği şekilde algılayıp çekiştirdiğimiz gibi laiklikte de aynı sorun devam ediyor.
En basit ilkeler bile fiili durumda zedeleniyor.
Türkiye’de ceza hukukunun duayen profesörlerinden Zeki Hafızoğulları’nın laiklik tanımı bize göre bu noktadaki tartışmaları kapatacak nitelikte:
“Eğer bir ülkede devletin kuruluşu, anayasası, temel yapılanması insan iradesinin, insan aklının ürünüyse o devlet laiktir ama devletin kuruluşu, temel yapısı, anayasası ilahi kurallardan oluşuyorsa orada laiklikten söz edemezsiniz”
Hafızoğulları’na göre toplumun çoğunun benimsediği ve basit tanım olarak bilinen “din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması” ise laikliğin sınırlarından biri olarak karşımıza çıkıyor.
Diğer sınır da “din ve vicdan özgürlüğü…”
Peki, Türkiye’de laiklik ne kadar devletin emniyet supabı?
Tüm dinlere eşit mesafede olması gereken devletin Diyanet İşleri Başkanlığı’nın günlük hayata dair hemen her konuda fetva vermesi laikliğe aykırı değil mi?
En basit son örnek…
“Sigara haramdır” şeklinde devletin kurumu fetva verebilir mi?..
Sokakta herkes istediği gibi tanımlama yapabilir, kişinin özel dünyasıdır.
Ama devlet bireye kamu gücü aracılığıyla bu şekilde telkinde bulunamaz.
Çünkü laikliğe aykırıdır.
Kamuda, laik hukuk devletinde cezalar ve yasaklar vardır.
Sigaranın bilinen zararlarına karşı devletin her türlü önlemi alması kamu ve toplum sağlığı karşısında devlet olmanın sorumluluğu ve görevidir.
Ama sigaranın haram olarak değerlendirmesini devletin kurumu yaparsa bunu laiklik sınırına sokamayız, din ve devlet işleri birbirine karışır.
Sigara içmeyi kurallara bağlarsınız, yaptırımlar getirir ve uygularsınız lakin bireylerin alanına bu şekilde girdiğiniz zaman kurallar ve ilkeler allak bullak olur.
O zaman Diyanet, “kadının 90 kilometre öteye gidip gitmeyeceği hususunda” da haram mı değil mi fetvası verebilir, ki pek çok konuda akla aykırı açıklamalar yaptığı da arşivlerde yer almıyor mu?
Hukuk devletinde evrensel hukuk ilkeleri, uluslararası hukuk kapsamında akdedilen sözleşmeler, anayasa ve sair mevzuat toplum yaşamını düzenler.
Diyanet, kendi görev alanını ve sınırını aşarak toplumsal yaşama “kurumsal kimlik” altında fetva ile girdiği zaman ise kurduğunuz devletin temel çatısı çatırdar.
Her kurumu kendi sınırları içine çekemediğiniz zamansa laik hukuk devletinde büyük zedelenmelere yol açarsınız.
Türkiye’nin yegâne gücü; Cumhuriyet’i laik hukuk devleti ile muhafaza ve müdafaa etmektir.
Dinin tüm yönleriyle istismar edilerek cahil halkın sömürülmesi inanılmaz örneklere yol açarken bugüne kadar okumadıysanız şiddetle tavsiye ediyoruz İsmail Saymaz’ın “Şehvetiye Tarikatı” ve Timur Soykan’ın “Badeci Şeyhin Sır Odası” isimli kitaplarını okumanızı.
Keza araştırmacı gazeteci Saygı Öztürk’ün yeni yayınlanan “Menzil” isimli son kitabını da okumalısınız ki laik devlet nasıl ve hangi yönlerden kuşatılarak içten içe kemiriliyor.
Diyanet popülizmi bir kenara bırakıp asıl İslam’a zarar veren, cahil vatandaşı gerek dini duygularla ağına alan ve gerekse dini siyasete malzeme olarak yapıp devleti işgal eden yapılanmalarla mücadele etmeli.
Devlet, sigarayla mücadeleyi normlar çerçevesinde yapar.
Küçüklerin istismarı, çocuk yaştaki kız çocuklarının evlendirilmesi gibi toplumda infial uyandıran olaylar karşısında; bunlara bir de din istismarını eklersek durumun vahameti karşısında Diyanet’in ne yaptığını sorgulayabilirsiniz.
Laik hukuk devleti olmak Cumhuriyet’in kalkanıdır.
Bu kaleyi ne kadar döverseniz, ne kadar sapla samanı karıştırırsanız, Cumhuriyet’in o ölçüde zarar göreceği kuşkusuzdur.