Kitaplarda yazan “olması gereken” siyaseti nasıl da bozup kendimize uydurduk; şaşırıyor musunuz?
Siyasetin neresi düzgün gidiyor ki devamı sağlam olsun?
Temeli bozuk olan binanın ayakta kalması nasıl mümkün değilse daha siyasetin “s”sinde başlıyorsa hatalar, tepesinde Nirvana’ya ulaşmak mümkün olabilir mi?..
Neye göre siyaset, ne için siyaset, neden siyaset?..
“Küstümler” oyunundan daha ötesi var, daha evveliyatı.
Bakıyorsunuz partilere…
Parti isimlerine takılmaya gerek yok, Türkiye’de partilerin tüzüklerini yan yana koyun; aslında ortak paydanın çok büyük olduğunu ama bizde kişisel ihtiraslar yüzünden kesrin pay tarafında büyük gürültüler koptuğunu görürsünüz.
Ortak paydada buluşmak varken, pay’da tepişen filler yüzünden de bir memlekete yazık oluyor neticede.
Partilerin belediye meclis adaylıkları için Seçim Kurullarına verdikleri listelere baktığınızda her partide küskünler ordusunun çoğaldığını görüyorsunuz.
Hariçten baktığınızda, tarafsız değerlendirme yaptığınızda “iyi ki listede var” dediğiniz isimler de var, “partinin dokusuna” uymayan isimler de.
Ama dediğimiz gibi siyasetteki yanlışlar daha en başta başlıyor.
Bir partiye bakıyorsunuz, yoldan geçeni bile üye yapacak kadar üye sayısını artırma gayretinde…
Bir partiye bakıyorsunuz, nitelikli ve kesinlikle bir kent için ihtiyaç olan isimlerin partiye üye olma taleplerini reddediyor.
Perhiz ve turşu misali.
Komedinin ötesi.
Peki siyaset ne için?..
Sık sık belirtiyoruz, siyaset arenasının son hedefi olan milletvekilinde ballı maaşlar ve ekstra haklar kaldırılsa bu oyunun oyuncularının hepsinin aynı sevdası sürer mi Meclis için?
Sanmıyoruz.
Peki Belediye Meclis Üyeliği için bir sürü oyunun alemi ne olsa gerek?..
Listelere bakıyorsunuz…
Bazen “yorum yapamaz” hale geliyorsunuz.
Belediye başkan adayı olarak gösterilmeyenlere ne diyorsunuz, çok konuşuldu tartışıldı ama kimin haklı olduğuna nasıl ve hangi kriterlerle karar vereceksiniz?..
Onlarca yıldır üyesi olduğu partiden, “aday gösterilmedi” diye şak istifa edenler mi; onlarca yıl çatısı altında hizmet vermesine rağmen aday göstermeyen partiler mi suçlu?..
Bir partiden başka partiye zıplamak mı etik; kapı kapı dolaşıp kendini aday gösterecek parti aramak mı veya ismin popülaritesine kapılan partiler mi hatalı davranış içinde?..
Nasıl yorumlayacaksınız?..
İttifakları dahi yorumlayamazken bunun ötesini, önünü, arkasını nasıl değerlendireceğiz?..
Hiçbir parti ayakları üzerinde duramıyorsa sadece blok olmasınlar madem; birleşsin iki grup…
Hadi bakalım demokrasinin renkleri denip duruyor da nerede kaldı renkler?
İttifaklar sayesinde ikiye düşmedi mi?..
Tüm partiler elbise değiştirsin o zaman; CİP ve MİP.
Cumhur İttifakı Partisi.
Millet İttifakı Partisi.
Pratikte daha az kafa karışıklığı olur. Ve en azından partilerin samimiyetini de daha net ortaya koyar… Pazara kadar mı, mezara kadar mı, seçimden seçime oy derdi mi?
Zira asıl karışıklık partilerin kendi içlerinde.
Bir şekilde partilerin rehabilitasyona girmesi gerek.
Cemaatler diyoruz ya ülkenin başına musallat…
Partilerin kendi içlerinde de çeşit çeşit fraksiyon yok mu?..
Gruplaşmalar, hizipleşmeler…
Tepedeki isim parti; altında dal dal isimlerle ayrışan bölümler…
Her gün parti tepe noktalarını ele geçirme mücadeleleri, kısasa kısaslar, entrikalar, ince ince hesaplar, altını oyma ve çukur kazma teknikleri…
Hangi partiye bakarsanız bakın…
Partilerin kendi içinde birlik var mı samimi?..
Aynaya bakması gereken partiler topluma birlik mesajını nasıl verecekler?
Güldürmeyin allasen..
İşte belediye meclis adaylıkları için listeler açıklandı…
Sanıyor musunuz her partide ortalık süt liman?..
Bu ne yaman sevdadır, bir sonraki hamle “isim duyulmak”, “şanım yürüsün”, “yürü ya kulum genel seçimlere”…
Kara mizahtır Türkiye’de siyaset.
Melankolik dramdır.
Siyaset; kendi içinde “doğru”yu bulamadığı ve insan unsurundaki “çürük elmaları” ayıramadığı sürece topluma örnek olması ve Türkiye’nin doğruyu bulması mümkün ol/a/mayacaktır.
Okuduğumuz romanın ana fikri sadece budur.