19 Mayıs’ı görmeyen gazetelerin hangi malum zihniyette olduklarını biliyoruz ama bir de logosuna Türk Bayrağı koyuyor ve adına da “Türkiye Gazetesi” diyor ya…
Elin oğlu sorsa, “gazetenin adı Türkiye, logosunda da Türk Bayrağı var ama bugün sizin Milli Bayramınız 19 Mayısınız değil mi, hani hiç bilgi ve haber yok ya bu gazetede”diye;ne diyecekler?
Önemli mi ki?..
Hiç değil.
Ama yine de gazetenin adının “Türkiye” olmasına yanarız.
Türkiye, Akit, Diriliş Postası, Milat, Doğruhaber, Yeni Asya, İstiklal, Yenisöz.
Zaman’a kızardık bir zamanlar… Çok satan gazeteyim diye övünürdü. Bayi satışı 8-10 bin, üst tarafı ne olduğu bilinmeyen abone dağıtımıydı. Balıkesir Polis Okulu’na bile bir zamanlar onlarca bırakılırdı… Bizim ofisin bulunduğu iş yerinde de çok gün kapı altından çıkardı. Sonra ne olduğu anlaşıldı!
Şimdi bunlar da böyle, çoğu okunmuyor, satmıyor ama satış rakamına bakarsanız abone satışı…
Bunlara gerçekten abone olanlar varsa akıllarıyla kendilerini başbaşa bırakırız da asıl TRT’nin 19 Mayıs gafını nasıl hazmedeceğiz?..
Affolunabilir mi, mazeret veya özür kabul görebilir mi, hafife alınabilir mi, geçiştirilebilir mi?..
19 Mayıs Cumhuriyet Bayramı öyle mi?..
Sosyal medyada yaratıcı insanımızın esprilerini görmüşsünüzdür muhakkak; “TRT’ye bakıp Kurban kesmeye kalkmayın gelen Ramazan Bayramı” diyordu biri.
Ağlarız gülünecek halimize.
Yaklaşık 250 kişilik bir whatsapp grubumuz var. Her gün onlarca konuda yüzlerce mesaj akışı oluyor. 1988 Ankara Hukuk girişli arkadaşlarımızın bulunduğu bir grup. İçinde Yargıtay üyeleri var, başsavcılar var, hakimler var, istinaf yargıçları var, avukatlar var, siyasetçiler var.
Fikir zenginliğini düşünebiliyor musunuz?..
TRT’nin liyakatsizliğe teslim olduğunun bir kez daha ortaya çıkmasının ardından bir arkadaşımız şunları yazmış:
“Aslında buna ağlamalıydık. Bir zamanlar TRT denilince ciddiyet, Diyanet denilince samimiyet, Kızılay denilince merhamet akla gelirdi. Bazen hatalar olurdu bu kurumlarda ama ya küçük olurdu göze batmazdı. Yahut tepki büyük olurdu geri adım atılırdı.
Şimdi Diyanetin fetvasına inanmıyoruz.
Kızılay yerine sokakta yatan şarapçıya para versek daha fazla sevap kazanırız.
TRT’nin haber ve programlarını seyretmektense hint dizileri izlemeyi tercih ediyoruz.
Kurumlara işi bilen değil de “işini bilen ler” alınırsa, emminin kızı, dayının oğlu doldurulursa sonra böyle millete arefeyi bayramı şaşırtırlar.”
Başka bir arkadaşımız da ilave etmiş aynı konuda:
“Kızılay’a hiç güvenim kalmadı. TRT kaçıncı kanalda bilmiyorum. Diyaneti konuşup da mübarek günlerde günahlarımı arttırmayayım. Güzel ülkemin kurumları ne hale geldi. Milli Piyango’dan bu sene tanıdıklardan hiç kimse yılbaşı bileti almadı.”
Güzel kurumlarımızdı bunlar ve burada saymadığımız daha nicesi.
Şimdi düşünüyoruz da, gerçekten belki de onlarca yıl oldu TRT’de azami 30 dakika geçirmeyeli. En son ne zaman katılmışsak Eurovision’a mı baktık, muhtemel öyle!
Diyanet’in vukuatlarını saymaya sayfalar yetmez.
Kızılay, belki ancak ve ancak kan bağışları ile halen ama sadece o açıdan gözümüzün bebeği fakat ya bağışlar ve yapılan yardımlar konusunda?… Güven erozyonu yok diyebilir misiniz? Kurumsal olarak güveni kaçlarda toplumun?..
Milli Piyango zaten satıldı, “Milli” tarafı mı kaldı?.. Çekilişlerde yaşanan olağanüstü garipliklere dalsak onları yazmak da günler alır.
Peki rahatsız olunmaz mı bu tablodan?..
Gerçekten TRT, Diyanet, Kızılay ve Milli Piyango belki sembol haline gelen kurumlardı, hepimizin sahiplendiği, hepimizin saygı duyduğu.
Geçmişten bugüne bu kurumlardan hangisini aynı güzellikle ve doğrularla anarsınız ki?..
Nasıl bir dibe vuruş, nasıl bir geriye gidiş, nasıl bir dayanılmaz düşüştür bu?
19 Mayıs Cumhuriyet Bayramı öyle mi?
“Milli Bayram” kısmını tutturmuşlar ya, 19 Mayıs Ramazan Bayramı da yazabilir ve sonra yine özür dilerlerdi.
Özür dileyince konu kapanıyor di mi?..
Güven sıfırın altında, izleyen yok, inanan ve güvenen yok.
Kendin çal kendin oyna! Umrunda mı dünya?!
Türkiye Cumhuriyeti kurumlarının bu hale gelmesinin sebebi liyakatsizlik, sonucu ise son derece hazindir.