Zaman zaman “Kurtuluş Savaşı’nı nasıl kazandık? Türkiye Cumhuriyetini nasıl kurduk?” diye sorarlar.
Bildiğimiz kadarıyla bir şeyler söylemeğe çalışırız.
Böyle bir lider ve böyle bir halk oldukça elbette kazanacaktık.! Başka ne olabilirdi..?
Ve o lider bize lâyık olan tek yönetim şekli olan CUMHURİYETİ KURACAKTI.
Biz, Bu Savaşı Bu Halk İle Kazandık..!
Cepheyi ziyarete giden Bursa Milletvekili Muhittin Baha Bey, dönüşünde, Büyük Millet Meclisi’nde cephede gördüklerini şöyle dile getirmiştir:
“Efendiler, geçende İnegöl Cephesi’nde gazilerimizi ziyaret eder ve onların ayrı ayrı ellerini sıkarken on beş yaşında kadar bir çocuk gördük. Ona “Oğlum, burada ne yapıyorsun ?” dedim. “Vatanî vazifemi yapmağa geldim.” cevabını verdi. “Peki, hiç muharebeye karıştın mı? Düşmanla cenkleştin mi?” sualine de; “Evet.!” diye katıldığı çarpışmaları saymağa başlayınca, ben bu çocuğun karşısında küçüldüğümü hissettim. Sonra, cephede her adımda böyle çocuk denecek yaşta yavrularımıza rastladım. Babasının yanında çarpışan on iki yaşında Feridun adında bir çocuk gördüm. Gözlerim yaşardı.(Alptekin Müderrisoğlu-Kurtuluş Savaşının Malî Kaynakları s:319)
Albay Hulusi Atak anlatıyor:
23 Nisan 1921 de muharebenin ilk gününde Sakarya’da yaralandım. Beni, geriye, Keskin Hastanesi’ne gönderiyorlardı.
Beni de Yahşihan istikametine giden birçok yaralılarla beraber dekovile bindirdiler. Yahşihan’dan öteye kağnı ile seyahat etmeğe başladık.
Kağnılı yolculuğumuzun ilk günü akşamı güzel, ağaçlık ve subaşında bir yerde konakladık.
Etrafımızdan vızır vızır geçen kol ve katırların çoğunu kadınlar sevk ediyordu. Bu kafilelerin birinden hafif bir çığlık duyuldu. Bunu takiben bir duraklama ve telaş eseri görüldü. Bir müddet sonra güzel bir müjde ile karşılaştık. Cephane kollarında bulunan hamile bir kadın bir erkek çocuk doğurmuştu. Bu kadını hastaneye yatırmak üzere geriye çevirmek istediler. Fakat yorgunluk ve çektiği ıstıraplarla benzi solmuş olan bu hasta kadın:
- Cephedeki babası, silah, cephane bekliyor… Oraya cephane yetiştirmeliyim.. Geri dönemem… dedi ve paçavralara sardığı bebeğini göğsüne bastırıp cephane yüklenmiş arabasına doğru yürüdü gitti.
Bu asil kadının bu davranışı karşısında, biz yaralılar bile yüzlerimizin kızardığını hissettik…
(Cahit Çaka – Tarih Boyunca Harp ve Kadın s:71)
“Sakarya muharebesi sırasında, cephemizin bir tarafında gedik açan düşmanın, gediği genişletmekte ve ilerlemekte olduğunu bildirdiler. Derhal yedekte bulunan kuvvetlerimizden yeterli miktarda imdat gönderilmesini ve süngü hücumu ile düşmanı eski mevzilerine tard edilmesini emrettim.
Fakat aldığım cevap: “İhtiyatta kuvvetimiz kalmadı. Hepsi mevzilerde çarpışıyor. Yalnız Giresunlu Topal Osman Ağa’nın askerleri vardır.” oldu.
Tekrar verdiğim emirde: “Kim olursa olsun. Süngü hücumu yapacaklardır.” dedim .
Cevap verdiler: “Bunların süngüsü yoktur.”
Osman Ağa’nın Karadenizli gönüllüleri millî kıyafetleri ile gelmişlerdi. Büyük Millet Meclisi Muhafız Kıtası olan bu birlik, cephede kritik durum doğması üzerine acele cepheye sevk edilmişlerdi.
Süngüleri yoktu.. Süngü yerine bellerinde bıçakları vardı. Hatırıma derhal o Karadeniz bıçakları geldi. Hemen: “ Osman Ağa’nın askerleri bellerindeki bıçaklarla düşmanın üzerine atılıp, onları eski mevzilerine tard edeceklerdir..” emrini verdim..
Sadece yalın bıçaklarıyla düşmana saldıran bu yiğit çocuklar, Yunanlıları eski mevzilerine atmağa muvaffak oldular. Fakat yüzde altmış kayıp verdiler..
Evet, onlar TOPAL OSMAN’IN ADAMLARIYDI. GİRESUN’UN ÇEPNİ UŞAKLARIYDI…
(Damar Arıkoğlu – Yakın Tarihimiz- C:3 s: 105)
(Giresun’da 1971-1976 arası beş yıl öğretmenlik yaptım. İlk gittiğim gün 23 Nisan 1971 idi. Bayramdı. Sokaklarda, istisnasız hemen herkesin göğsünde İstiklâl Madalyası vardı. O kadar çok madalyalı insanın olamayacağını, acaba bir film mi çeviriyorlar diye düşündüm önce. Ama onlar Topal Osman Ağa’nın adamlarıydı. Atatürk’ün fedaileriydi. Onlar, o gün sadece emir verildiği için, hiç düşünmeden makineli tüfek üzerine kamalarıyla saldırabilen yürekli insanlardı.
Sonra, bu savaşa katılmış yüzlerce gazi ile tanıştım. Bilseniz ne kahramanlıklar anlattılar. Karadenizlilerin, nasıl yiğit insanlar olduğunu iyi bilirim.)
Saygılarımla..
Aydın Ayhan