Eşimin memleketi Mersin’e her gidişimizde farklı yollar kullanır ve yeni yerler keşfederdik. Geçenlerde sosyal medyada gördüğüm bir fotoğraf yaklaşık otuz yıl öncesine ait Antalya gezilerimizden birisini canlandırdı zihnimde.
Toros Dağlarının taşlı topraklı yollarından döne döne Ormana denilen bir köye ulaşmıştık. Yıllar içinde bu yerle ilgili hafızamda sadece uçsuz bucaksız bir maviliğin altında tertemiz havayı soluduğum yemyeşil bir orman kalmıştı.
Oysa köyün dar sokaklarında ahşapla taşın muhteşem uyumunun sergilendiği ancak çoğu yıkılmaya yüz tutmuş iki katlı şirin evler de vardı. Tıpkı fotoğrafta gördüğüm ev gibi. Ancak ne yazık ki o zamanlar kültürel miras konusunda yeterli bilgi ve ilgiye sahip olmadığım için öylesine bakıp geçmişim demek ki.
Unuttuklarımı hatırlamak istedim ve hemen araştırma yapmaya koyuldum. Köydeki gelişmelere ait edindiğim yeni bilgilerle birleşen anılarım beni bir hayli heyecanlandırdı ve günüme güzellik kattı.
Antalya’nın İbradı İlçesinde bulunan ve geleneksel mimarinin özgün bir örneği olmakla birlikte asırlardır ayakta kalmayı başarmış olan bu evler, Ormana Köyüne artı değer katan kültürel bir mirası.
Bu şirin köy, o zamanlar yol olmadığı için görmekte zorlandığımız Erymna Antik Kentinin kalıntıları üzerinde kurulmuş ve hatta adının da buradan geldiği söyleniyordu.
Ormana ve Ürünlü Köyleri arasında bir tepe üzerinde bulunan Erymna Antik Kenti, kazı çalışması yapılmadığı için henüz gün yüzüne çıkmamış. Az sayıda olan mevcut kalıntılar arasında ise; akropole ait kule ve kale kalıntıları, temel taşları ve lahitler bulunuyor. Çevresinde bulunan çeşitli taş yazıtlar sayesinde tespit edilen antik kent, 2002 yılında 1. Derece Arkeolojik Sit Alanı olarak tescillenmiş.
Ormana Köyünün girişinde sizi üzerinde, “Doğduğu yeri unutmayanlar köyü” yazan bir tabela karşılar. Bu söylem öylesine yazılmış bir yazıdan ibaret değil. Çünkü köy zaman içinde ekonomik sebeplerle çok göç vermiş ancak gidenler memleketlerini unutmamış ve köyün gelişimine yönelik yatırımlar yapmışlar.
Mesela eskiden ulaşım toprak yolla sağlanıyordu ve kışın karla kaplanan Toroslar, köyün şehirle bağlantısına geçit vermiyordu. Bu sebeple köy halkı aralarında para toplayıp yollarını yaptırmışlar.
Köyün adını duyuran evlerin restore edilmesi, turizme kazandırılması ve tescillenmesi yine köy halkından Mehmet Aydın Özgüven öncülüğünde gerçekleşmiş.
Doğa ve tarih ile iç içe olan Ormana Köyündeki evlerin özelliği ise tamamen kullanılan mimari tekniğinden kaynaklanıyor.
Eski Türk evlerinde görülen şahniş, yani odanın sokağa ya da avluya doğru olan üç tarafı pencereli çıkıntısı bu evlerde de kullanılmış.
Evlerin en büyük özelliği ise yörede bulunan ağaç ve taşlardan yapılmış olmaları. Toros Dağlarında yetişen Sedir ve Andız ağacından, ağırlığı yatay bir şekilde dağıtmak ve duvarların dikey doğrultudaki çatlamalarını önlemek için yapılan hatıllar (piştuvan) birbirine kenetlenerek yapının iskeletini oluşturuyor.
İskeletin arası ise 60-70 cm genişliğinde herhangi bir birleştirici harç veya çimento kullanılmadan taş ile kaplanıyor ve taş duvarlar hatıllarla güçlendirilerek depreme dayanıklı hale geliyor.
Günümüz teknolojisi ile inşa edilen binaların bir depremde yerle bir olmasının karşısında basit bir mimarisi olan asırlık evlerin hala ayakta kalması ne kadar şaşırtıcı değil mi?
Neyse gelelim evlerin ismine. Aslında halk arasında hatıllı duvar olarak bilinen bu evler, yatay döşenen hatılların duvarın dışında kalan uç kısımları düğmeye benzetildiği için Düğmeli Evler olarak anılmaya başlamış.
Dış yüzeyi sıvasız olan bu evlerin iç yüzeyi saman katılmış çamurlu beyaz toprakla sıvanıyormuş. Ne yazık ki az da olsa zaman içinde yanlış onarımla özgünlüğünü yitirmiş olan evler de mevcut. Yaşı beş yüz yıla yaklaşan bazı evler de dış koşullar sebebiyle yıkılmaya yüz tutmuş.
Neyse ki üç yüzden fazla olduğu söylenen bu evler, UNESCO tarafından Somut Olmayan Kültürel Miras Listesine alınmış. Koruma altında bulunan evlerden elli kadarı restore edilmiş ve kalan diğerleri için çalışmalar halen devam ediyormuş.
Nefes alan, yazın serin kışın ise iç sıcaklığı koruyan bir yapım tekniğine sahip olan bu evlerin tavan, pencere ve kapıları da görülmeye değer ahşap oymalarla süslü.
Düğmeli Evlerin yazın serin, kışın sıcak olduğunu duyunca aklıma birden sürekli artan yakıt fiyatları geldi ve günümüzde de keşke bu geleneksel mimari örnek alınsaydı diye düşündüm.
Ancak birbirinden güzel ev ve konaklara sahip İbradı ilçesinin üç kez büyük yangına maruz kaldığını öğrenince vazgeçtim hemen bu düşüncemden.
Denizden yüksekliği yaklaşık bin metre olan ve geçimini hayvancılıkla sağlayan bu dağ köyünde, yakın zamanda restore edilmeye başlanan Düğmeli Evler sayesinde taş işçiliği istihdam yaratmış. Elbette turizmin canlanmasına sebep olan alternatif turizm olanaklarının da bu istihdamda büyük payı var.
Yeni yerler keşfetmeyi sevenler için diyebilirim ki, İbradı; Ormana Köyü, Altınbeşik Mağarası Milli Parkı, Üzümdere Milli Parkı, Kargı ve Tol Han ve Eynif Ovası gibi görülmeye değer bir sürü eşsiz tarih ve doğa güzelliğine sahip.
Öyle ki yazmakla bitiremeyeceğimi fark ettiğim doğa harikası bu yerleri, sizler de keyifle gezebilir ve hayatınıza güzel anılarla anlam katabilirsiniz.