Ekonomi son iki yıldır küçülme trendinde. Önce ekonomi küçülmüş. Bu ne demek? Cebine giren paranın daha da azalmış olması demektir. Hemen aldığımız para değişmiyor diyenleri duyar gibiyim. O zaman şöyle örnek vereyim. Ben hep 100 TL’lik yakıt alıyorumun bir başka ifadesi. Sen hep 100 liralık alıyorsun ama her defasında yakıtın miktarı azalıyor.
ekonomi de öyle. Sen hep aynı parayı alıyorsun ama her defasında alım gücün düşüyor.
Peki en çok küçülme hangi sektörde? İnşaat sektöründeymiş. Hem de şöyle böyle değil. % 11 yani tarihi küçülme. İnşaat deyince akın sular durur. Çünkü biz millet olarak taşı toprağı betonu çok severiz. Siyasiler de bunu çok iyi bildiği için bunu fazlasıyla kullanır. Yol, köprü, hava alanı ve gökdelenler. Diğer bir deyişle ölü yatırım. Yani üretime zerre katkısı olmayan sektör. İhtiyaç kadarına kimse bir şey diyemez, ancak fazlası iş gücü kaybı demektir.
Betonu döktükçe ortaya eser çıkar. Onun için gökdelenleri çok diktik son yıllarda. İyi de alıcı olmayınca…?
Halkta alım gücü düşünce inşaatı, daireyi kime satacaksın? Satmayacaksın,
Sadece inşaat mı küçülen değil tabii. Bunun sonucu binlerce emekçinin ( usta amele teknisyen ) işsiz kalması. Binlerce inşaat malzemesi satıcısının siftahsız dükkan kapamasıdır.
Banka kredisi faizleri tek haneli rakamları çoktan aşmış, Konut kredisi faizi ile birlikte geri ödemesi neredeyse kullandığın kredinin iki katına yükselmiştir.
En önemli küçülme sanayi sektöründe imiş. Bu hepsinden kötü, çünkü; bir ülkenin sanayisi çökerse sistem çöker. Sistem çökerse işsizlikte patlama olur.
Özel tüketim harcamaları da aynı oranda düşmüş. Yani artık hemen en yeni telefon modellerine atlamıyoruz. Altı ayda bir araç modeli yenilemiyoruz.
Artık eskisi gibi lüks otellerde değil, ikinci sınıf kamplarda tatil yapmaya başladık.
Şimdi biliyorum, ondan mı tatil yöreleri full çekiyor diyorsunuz. Tatil dediğin ne peki? Sanki 5 yıldızlı otellerde, yediğin önünde yemediğin ardında tatil yapıyorsun. Ya çadırda ya da günlük evlerde.
Bir ülke düşünün üretmiyor, sürekli tüketiyor. Ya da ürettiği tükettiğinden daha az. Nereye varacak bu işin sonu?
Bir ülke düşünün incik boncuğa yılda 20 milyar dolar veriyor. Kim o ülke? Tabii ki biz. Kime veriyoruz Çin’e… Özeti bizimkiler işsiz kalırken, Çinliler iş buluyor. Tercümesi sen küçülürken, Çin büyüyor.
Hiç mi büyüyen sektör yok. Var var. Tarım sektöründe % 3 büyümüşüz. Fakat nasıl büyüme ise. Bütün kış, patates soğan fiyatlarını tartışmak ile geçti.
Türkiye’de en büyük adaletsizlik gelir dağılımındadır. Çünkü biri sürekli kazanırken diğeri sürekli kaybetmektedir. Eskiden yatırım deyince insanların aklına fabrikalar, küçük ve orta ölçekli işletmeler gelirdi. Şimdi yatırım deyince döviz fırsatçıları gecelik repocular, tefeciler, faizciler geliyor.
Sonuç olarak, küçülmeye devam ediyoruz. Nereye kadar? Dibe vurana kadar.!
Sorarsan büyüyoruz…! Rahmetli Erbakan’ın meşhur ifadesinin tam yeri geldi.
Hadi oradan…!
SAFFET NAYİR