Çocukluğumdan bu yana, söylemleriyle, duruşuyla ve dünya görüşüyle bana etik değerleri ve estetiği öğreten; yaşamım boyunca yolumu aydınlatan, öğretmenlik mesleğini seçmemde en büyük etken olan, kendisi de ilkeli bir Cumhuriyet öğretmeni olan rahmetli babamla her zaman gurur duydum. O, aramızdan ayrıldıktan sonra bile benim danışmanım olmaya devam etti.
Mustafa Kemal Paşa, 8 Şubat 1923’te, eşi Latife Hanım ve maiyetindeki heyetle birlikte Balya, Havran ve Edremit’e giderken, Akbaş köyü girişinde köylüler tarafından karşılanmış ve burada kendisine öğle yemeği verilmiş, Ulu Önder, “Cumhuriyet rejiminin birçok nimeti var, ama en önemlisi açılacak köy mektepleridir” dediğinde, eşi Latife Hanım‘ın da “Kemal, mektep bu oturduğumuz yere yapılsın” sözleri üzerine, bugün Etnografya Müzesi olarak hizmet veren Cumhuriyet’in ilk köy ilkokulu, Ahmet Ağa’nın gayretiyle orada yapılmış ve 1929 yılında Latin harfleriyle eğitime başlamıştır.
Geçtiğimiz günlerde ziyaret ettiğim, Balıkesir’in Akbaş köyünde bulunan ve bugün bir kültür mirası olarak müzeye dönüştürülmüş olan Akbaş Köyü Etnografya Müzesi’nde, 1932-1936 yılları arasında ilk öğretmenlik görevine bu okulda başlamış olan babamın görsellerinin sergilendiği bu tarihi mekânda, Cumhuriyet tarihimizin ilk köy ilkokulunu gezerken yaşadığım duygular, babam Ahmet Necip AKTAN ve tüm öğretmenlerle bir kez daha gurur duymama neden oldu.
Bu öğretmenler, her anlamda donanımlı, Cumhuriyet’in ilk aydınlık yüzleriydi. Bize; Cumhuriyet kavramını, demokrasinin erdemini, emeğin ve alın terinin kutsallığını, onuru ve şerefi, bu ülkenin değerleri için ölmeyi öğrettiler ve bizlerin de öğrencilerimize öğretmemizi sağladılar.
Bu öğretmenler, Akbaş köyüne ışık oldular; okula gönderilmeyen kız çocuklarının da okula gönderilmesini sağladılar. Okulun bahçesinde sebze, meyve yetiştirdiler; arıcılık ve marangozluk yaparak köylülere örnek teşkil edip önderlik ettiler.
Öğrencilerine kapsamlı bir eğitim vermekle kalmayıp, ezbercilikten uzak, yaparak ve yaşayarak, uygulayarak pratik beceriler de kazandırdılar. Akşamları yetişkinlere okuma yazma kursları vererek, köyün eğitim seviyesini yükselttiler ve tüm ülkeye örnek oldular.
Cumhuriyet’in bu ilk köy okulundan mezun olup, öğretmenlerin desteğiyle köyün dışına çıkıp okumaya başlayan Astsubay Mustafa Dayıcan’ın kızı olan, Yüksek Lisans yapmak ve kariyerini devam ettirmek için Amerika’ya giden, uzun yıllar sonra köyüne dönen, köyü için bir şeyler yapabilmek için çırpınan, bir dönem köyün muhtarlığını da yapan Psikolog Dr. Gülay Dayıcan’ın emeğini ve çabalarını takdir etmemek mümkün değil.
Kısıtlı olanaklarla hem ilk Cumhuriyet ilkokulunu müzeye dönüştürmüş hem de kendi evini adeta bir müze tadında düzenleyerek geleneksel köy yaşantısını sürdürmekte olan bu çabalar her türlü takdirin üstünde.
Köy halkının depolarında sakladıkları yadigârları, “annemizin ve babamızın anıları burada yaşasın” diye müzeye bağışlamalarıyla büyüyen Etnografya Müzesi, yaşanmış ilginç anıları ve eğitime verilen önemi izlemek için mutlaka görülmesi gereken bir yer. Emeği geçen herkesi kutluyorum.
Okulun bahçesindeki dev ağaçları görünce bir kez daha babamın şu sözünü hatırladım:
“Hangi köy okulunun bahçesinde dev ağaçlar görürseniz bilin ki orada bir köy öğretmeninin emeği vardır.”
Balıkesir Akbaş Etnografya Müzesi hepimizindir.
Lütfen sahip çıkalım ve sürekliliğini sağlayalım. Kısıtlı olanaklarla, alın terini ve el emeğini sanata dönüştüren bu güzel insanların sizin desteklerinizle, katkılarınızla neler yapacaklarını bir düşünün. O öğretmenlerin yaktığı ışıklar hiç sönmesin. Oradaki bu çalışma tüm ülkeye örnek olsun. Nerede bir Cumhuriyet değeri varsa, sahip çıkılsın.
Dayanışma ve umudu birlikte çoğaltalım dileğiyle.
SERPİL GÜLEÇYÜZ