Nedir kötülük…
Kime kötü insan denir, ölçütü nedir… Örneğin Atatürk, Padişah ve yakın çevresi ve ona itaat eden din sınıfı için kötü insandı, o nedenle öldürülmesi vacipti.. Bir insan ne kadar kötü olabilir… Bir insan diğer insanın ölümünü seyrederken bundan nasıl keyif alabilir ve kendisinden nasıl insanlığını kaybetmişken bu boyutta onur duyabilir…
Nedir kötülük…
11 Haziran 1946 yılında Çiftçiyi TopraklandIrma Kanunu çıkardığında CHP bu iş bitti diyordu. O günü “Toprak Bayramı” ilan etmişti. Ne acıdır ki kanuna muhalefet eden Adnan Menderes savunmasıyla ülkede adını herkese ezberletiyordu. Derdini iyi anlatamayan CHP, 14 Mayıs 1950 tarihinde iktidarı “Yeter Söz Milletin” diyen partiye bırakıyordu. Nazım, “akrep gibisin kardeşim” diyerek sitemini iletiyordu. Kötü olan kimdi…
İnsanoğlu genelde yolu bitirenlerin peşinden gider.. Bu cümle de aslında özünde yanlıştır. Çünkü itaat kültürüyle yetişmeyen çocuk her daim kendisine sorular sorduğundan biri kazansa bile onu yine de sorgular. Sorgulaması gerekir. O nedenle itaat kültürüyle yetişmeyen çocuk yada insan niçin gittiğinin bilincindedir. Bilincinde olmak ile olmamak arasında çok fark vardır. Köksüz liderler bilinçsiz topluluklar ister. Ancak bilinçsiz topluluklarla gidilecek yolun sonu her daim uçurumun dibinde parçalanarak ölmektir. Sorgulayan insanlar varsa o mücadelenin içinde hayali kurulan zafer belki çok sonra gelir. İnsanın kazandığı an ile kazanmak için yola çıktığı ve mücadele verdiği an arasında kopukluk oluşursa bilin ki orada kaybedilme başlamıştır.
Bugün sinema kültürüyle önümüze bir vahşet konsa seyrederken ağlarız da film bittikten sonra gerçek yaşama döndüğümüzde hiç sanki böyle bir şey yokmuş gibi davranırız. Bu ikircikli yapımız esasında yönetenlerin elindeki en büyük silahtır. Bu zaaf nedeniyle kötülüğü hem bize yaptırır, yetmez bizi en ağır şekilde yargılar ve sonra da çöpe atar, bunları yaparken onun da kılı kıpırdamaz… Onun ayakta kalabilmek için yeni oyunlara yeni figüranlara her daim ihtiyacı olduğundan çöpe attıkları üzerinden yeni kahramanlar çıkartmayı da yine onlara yaptırtır.. Bunun bilincinde olup ta seyretmek en acı şeydir.
Kötülüğün en zalim örneklerinin yaşandığı Nazi soykırımında bu kötülüğü yapanların alelade insanlar olması çok dikkat çekiciydi. Yapılan sorgulamalar da çoğunluğu yani bu zulümleri yapanların çoğunluğu hiç pişman gibi görülmüyordu. Söyledikleri çok basit cümleydi. Biz verilen emri uyguladık. Ama bu insanlar çok acı çekiyordu, hiç mi? üzülmediniz denildiğinde üzülmediklerini söylemişlerdi. Evlerine gittiklerinde çocuklarını sevmişler, karılarıyla sevişmişler, komşularına oturmaya gitmişler. Bir utançlık duymadan kendilerince başı dik yaşamışlar. Bunları değerlendiren işin uzmanları şu sonuca varmışlardı, itaat kültürüyle yetişen çocuklar ve insanlar yanlış ellerin emrindeyken yeryüzünün en acımasız katilleri olabilir..
İnsanoğlunu gökyüzünden yeryüzüne nasıl indireceğiz bilmiyorum.. Onu özgür kılamadığımız sürece bu kötülükleri çok seyredeceğimiz konusu ise en acı gerçeğimizdir.
İtaat etmeyen çocuk yetiştirin.. Bu dünyanın onlara ihtiyacı var. Kendini yöneten çocuk yetiştirin, bu dünyanın onlara ihtiyacı var. Verilen emri sorgulayan gerektiğinde hayır diyebilecek insanlara ihtiyaç var..
Ona masada konuşulmaz öğretilmişti. O gün yine ailece yemek yiyorlardı. Mustafa bu ölüm sessizliğini sert bir ses tonuyla o gün bozmuştu: “Baba! neden padişaha tabi oluyorsun?”
Bir anda masa etrafında korkutucu sessizlik oldu. Zübeyde hanım bu ölüm sessizliğini bozan kişi oldu. “Hemen burayı terk et… Burada konuşulmayacağını bilmiyor musun?” Annesine şöyle bir baktı ve devam etti, küçük Mustafa: “Neden baba, bu sultan bizim babamız mı?” Bu soru karşısında Zübeyde hanım delirmişti, ayağa kalktı ve bütün gücüyle tokadı küçük Mustafa’nın yüzüne vurdu. Ali Rıza bey hiçbir şey yapamadı. Küçük Mustafa annesine ilk kez bu kadar soğuk baktı.. Ve sonra masadan kalktı ve çok sert ses tonuyla “bir daha asla bunu yapma anne” diye bağırdı. 10 yaşındaydı. Odasına Makbule’yle paylaştığı odasına gitti ve camdan sabaha kadar gecenin karanlığını izledi…
Sevgili anne ve babalar, bu ülkenin terbiyeli hanım evladı çocuklara değil sorgulayan, soru soran ve çok okuyan ve çok çalışan çocuklara ve doğruları için kavga etmekten çekinmeyen çocuklara ihtiyacı var..
İtaat ya da biat kültürü içimizdeki en büyük kötülüktür bunu bilin…
Saygılarımla…