Bu yıl 6 Eylül ile ilgili yapılan etkinlikler önceki yıllara göre çok daha güzel ve dolu dolu geçti.
Bir kent, eğer düşman işgalinden kurtulmuşsa elbette bu kutlanması gereken bir değerdir. Meclis eski başkanının “kurtuluş günü ne demek, bunun kutlaması mı olur” tarzından akıl dışı söylemleri, daha önce de akıl dışı pek çok söylemi olduğu için kaale alınacak değil zaten.
Kendi çapında konuşup geçici gündem olma dışında ne ağırlığı olabilecek ve olabildi ki?..
Konumuz O değil zaten.
Konumuz 6 Eylül kutlamaları sırasında aklımıza gelen savaş ve işgal yılları.
Kurtuluş Savaşı yıllarındaki gibi değil artık savaşlar.
Modernleşti!
Teknolojinin imkanları sonuna kadar kullanılıyor.
Lakin son Ukrayna Rusya örneğinde olduğu gibi göğüs göğüse harp olmasa da sokak savaşları da bitmiş değil.
Yine de şu anki harp teknolojisi imkanları o zamanların karşılaştırılması mümkün değil.
Savaş kötü.
Acı, yıkım ve göz yaşından başka bir sonuca ulaşılması mümkün değil hangi taraf açısından olursa olsun.
O yüzden “yurtta sulh, cihanda sulh” gibi bir ilke ve hedefi ortaya koyan Atatürk’ü tekrar düşünmemek olası mı?
6 Eylül etkinliklerinde Kobra Filosu’nun nefes kesici uçuşlarına gören baktı da göremeyen…
Hıza bağlı olarak insanı dehşete düşüren o muazzam ses…
Gök yarılır gibi…
Alçak uçuş etkisi.
Ne hissettiniz?
Günün özelliğini unuttukları için anlam veremeyenler de oldu.
Ve korkanlar!
Haksız bir korku mu bu?
Hele Yunanistan’a “bir gece ansızın gelebiliriz” denilen günlere de denk gelince?
Pek çok kişinin ödü kopmuş!
Sonradan günün 6 Eylül ve bu nedenle gösteri uçuşu olduğunu öğrendiklerinde de rahatlamışlar haliyle.
Hiçbir şey yokken uçak sesinin insanlar üzerinde yarattığı etkiye bakar mısınız?
Bunun gerçek halini düşünün.
En yakın örnek Ukrayna’da çalan sirenlerin aniden yaşadığınız kentte çaldığını düşünün.
Hayatların nasıl değiştiğini?..
Devletleri yönetenlerin çoğu kez ihtirasları, çoğu kez güçler savaşları nedeniyle aldıkları kararın nelere yol açtığını?..
Ukrayna’ya bakalım son kez, Ortadoğu’ya uzanmaya gerek kalmadan…
Bir zamanlar çoğu kişinin, şimdi hayal olan, tatil planlamalarında bulunan bir ülkeydi.
Şimdi ise korkunun egemen olduğu, sessiz, yılgın, ürkek ve bitik bir ülke…
İnsan hayatları gibi ülkeleri de geleceğin neyin beklediği belirsiz.
Tuhaf zamanlardan geçiyoruz…
Kainatı oluşturan bilmediğimiz galaksilerin içinde küçücük bir gezegende yaşıyoruz…
Kan ve acıya boğuyoruz her şeyi.
Hem birey olarak, hem ülkeler olarak…
Aklın ihtiraslara terk edildiği bir hayat dünyanın yaşadığı.
Bir anda iyi olan kötüye, güzel olan çirkine, doğru olan yanlışa dönüşüyor…
Tarih yeri geldiğinde kişilerin olduğu gibi akıl dışı yol alan ülkelerin de kapağını kapatıyor…
Birkaç savaş uçağının yarattığı korkuya bakın…
İliklerinize kadar hissediyorsunuz…
Gösterinin gerçeğe döndüğünü düşünün…
Savaşlar, ancak size var olan bir saldırı, tehdit ve tehlike varsa elzemdir.
Jet seslerinin korku salması bir anlamda iyi aslında.
Gerçeğini düşünün…
Gerçeğini de düşünmek gerek…
Öyle bakalım bir de!
Belki o zaman barışın değerini anlarız.
Korku’nun “kork” hali bazen akıl çalıştırır, düşündürür çünkü.