Kadın elindeki ile mi bütünleşmişti, yoksa başka dünyalarda mı geziyordu. Aslında bu soruların cevabını kendisi de bilmiyordu.
Ama adamın yavaşça gelip kulağının dibinde sessizce seslenmesi korkmasına vesile olmuştu.
Bu durumu biliyordu bir süre kulağının içinde sessiz ses dönüp duracaktı.
Anlık bir korkuydu bir süre kulağı çınlayacak fakat bir süre sonra sona erecekti.
Asıl korkular derinlerde olanlardı.
İnsan hayatta nelerden korkmazdı ki,
Karanlıktan,
Örümcekten,
Sesten,
Yükseklikten,
Kapalı alandan,
Derinlikten,
Delirmekten,
Her korku insan hayatının ayak bağı idi. Korktuğunuz her şey hayatınıza yavaş yavaş girecekti. Beyniniz korkuyu düşündükçe yaşayacağınıza daha çok inanıp gerçekleşme şansını bilmeden artırıyorduk aslında. Beyin korkunun büyüsüne çok çabuk kendini kaptırır. Korkmak beyin için kolay, korku ile mücadele etmek zor ve zahmetlidir. Zahmet çekmeyi kimse sevmez.
Kadın anlık korkudan sonra derinlerde nelerden korktuğunu düşündü. Anlık korkular, duygular gelip geçebilirdi fakat derinlerinde olanlarla baş etmeyi yıllar öncesi öğrenmişti.
Aslında insan hayatındaki en büyük korkunun kaybetmek olduğunu düşündü. İnsan hep kaybetmekten korkar. Ailesini, sevdiğini, parasını, statüsünü, malını, canını…
Kaybetmek korkusu taşımıyorsanız güçlü bir karakter oluyorsunuz. Ama kaybetmekten korkuyorsanız hayat için gerekli enerjiyi, cesareti gösteremiyorsunuz.
Mesela mevcut bir işiniz var. Karşınıza bir iş fırsatı çıktı. Ya yeniye giderken elimdekinden olursam, korkusu…
Bu örneği hayatımızdaki birçok karara uyguladığımızda ya kısımları bizim korkularımız değil midir? Diye düşündü.
Küçükken karanlık odada yatarken tavandan gelen fare seslerinden korkardı. Bu korkusu ise fareler ile ilgili duyduğu cümlelerdi. Sonra düşündü aslında farelere karşı hissi korku değil tiksinti idi. Oradaki asıl korkusu yalnızlık ve karanlıktı. Kadın gülümsedi çocukken en büyük korkusunun büyüdüğünde en güçlü dostu olacağını her kendini bulma eyleminde yalnızlığına sarılacağını bilmiyordu.
Küçükken soğuk odada, yatağın içinde, fare sesleri gelirken, karanlıkta zihninden geçenleri düşündü birden… korkusunu yenmek için yaptığı en güzel şeydi hayal kurmak. Kendisini bir prenses yapıyor, bir savaş kahramanı, bir ülkeyi kurtaran kadın, bir Yeşilçam filminden unutulmaz aşık…
Hayata direniş gücü ve insanları umursamazlığı burada başlamıştı. Buradan başladığına çok emindi kadın. O korku içerisindeyken ya kalkıp anne babası ve diğer kardeşlerinin yanına yatacaktı ki bu onlara karşı söylediklerini yutmak olurdu. Ya da içindeki korkuya direnip bu korkunç odada yatmak için ve korkmamak için bir çözüm bulacaktı.
İkinci yolu tercih ettiği için bugün mutluydu.
Ruhumuzun en karanlık anları en bilinmezliği diye düşündü korku için… yaptığı araştırma ve çalışmalar beynimizde her kelimenin bir görsel karşılığı, her cümlenin bir hikayesi oluştuğunu gösteriyordu.
Korku denilince acaba zihnimizdeki rengi, görseli ve duygusu ne idi?
Korku…..
Gelen renk siyahtı ya da karanlıktı…
Korkunun kokusu,
Kan ve yanıktı.
Korkunun duygusu;
Ürperme ve kaygı idi. Korkunun heyecanı da yadsınamazdı.
Kadın kendine göre kategorizesinin yıllar içinde çok değişmediğini gözlemlerken başka insanlarda uyandırdıklarını da merak etmeden duramadı.
Kadın sağ kulağındaki çınlamaya yeniden döndü. Sessizliğin sesinde adamın sesi kayboldu. Tenindeki ürpermeyi, endişeyi, kaygıyı ve heyecanı düşünerek gülümsedi. Anlık korkudan tatlı bir anı olarak kalabilirdi…
Müzik önerisi: https://youtu.be/lUd9eggsKM8