“Korkulu düşün, sonu hayırdır” diye söylenir.
Sevgi ve korku toplumlarının temel özellikleri bir birinden fersah fersah farklıdır. Binlerce yıldır tanrıların, (Tengri) gazabından kendilerini sakınan insanlar, sığınacak, dua edecek bir uluya karşı sevgi ve saygılıdırlar. İnsanların sevgi ve saygıları üzerinden duygu sömürüsü yapanlar. İnsanların akıllarını başlarından alacak korkular yaratmanın sevdasını yaşayarak; kendi geleceklerini garanti altına almayı hedeflerler.
YAŞADIĞIMIZ COĞRAFYADA;
Binlerce yıldır, onlarca topluluk gelip geçmiş. Onlarca kral , kraliçe, şah, padişah, han, hakanlar, veliler, erenler bu toprakları yurt edinip, akıp gitmişlerdir. Bu dünyanın, zilli çanlı kervanına kananlar, kendi gelecek korkularını yenemezler.
İnsanlarımızın kutsal değerleri üzerinden, tepelere tırmanmaya çalışanların beyinlerinin arkasında yatan korkuları “zilli çanlı kervanları” ellerinden yok olmasıdır. Başkalarının demokrasi, Cumhuriyet, din, iman, ahlak anlayışlarına tahammül edememe kaygılarının yüksekliğidir. Bu korkularla bezenenler, kin ve nefret duygularıyla toplumu; her yönden yarmalayarak, ortalığa pis kokular salarak, is, pas, kötü emisyonlar içinde bırakarak, sağlıklı karar vermelerini nasıl engelleriz telaşlarıdır. Hovardaca gösterişe dönüşen harcamaların bedelini, yine halka ödetirler. Kendi egemenliklerini yerelden genele sürdürme sevdaları, sizleri korku deryasında yakalayarak, pembe rüyalarınıza hükmetmektir. Meydanlardan aldığımız, dayatmalardan, açık seçik küfürlerden aşağılamalardan, itip kakalamalardan, insani, ahlaki olmayan davranış ve sözlerle kitleleri mobilize etttiklerine tanık oluyoruz.
KORKULAR HEP VAR OLMUŞLTUR, YARINLARDA DA OLACAKTIR.
Can, mal, iktidar, yangın, deprem, bilinmez, görünmez, kaza, olgu ve olaylar korkularıyla cebelleşen insanımızın; pembe hayallerini gerçekleştirmek için yediği hurmalar, boğazını tırmalamaya başlar. Evler, ocaklar söner, ülkede birlik, dirlik bozulur. Birlik ve dirliğin bozulmasından nemalananlar, kürkü götürür.
BU TOPRAKLARDA KORKU YARATANLAR; unutulup gitmişlerdir. Yanlış iş yapanların yanlışları, kutsal değerler adına yapılan duygu sömürüleri hiç unutulmaz. Tam yerine denk geldi. Notumdan aktarayım; görev yaptığım köy kahvelerinde anlatılır.
“Öyle zaman olur ki; köy camisine tutulan hoca köyün bağışlarıyla geçimini sağlar. Kimi ekin, kimi para, işine, aşına yardımcı olur. Maaşlı, kadrolu değildir. Tüm hocaları bu olaydan ayrı tutarım.
Köye tutulan imam rahatsızlanarak, namaz sırasında, namazı yarıda bırakıp gider. Gidiş o gidiş. Yıllar sonra, aynı köye yine uğrar. Vakit namazımı kılıp geçeyim. Sokakta gördüğü delikanlıya sorar. Sen kaç yaşındasın?
Genç; ben yaşımı bilmiyorum ama anam söyledi. Namazı terk eden hocanın camiyi pisletip kaçtığı zaman dünyaya gelmişim.”
Benim yanlışım daha unutulmamış belleklere kazınmış diye düşünür, sayın hocamız dal taban köyden ayrılır..
İnsanlar balık hafızalı değillerdir. Belleklere yerleşen yanlışlar silinmez, alt bellekte saklanır.
Bu toplumun hafızasına kazınan; “İKİ MUSTAFA SEVGİSİ HAFIZALARDAN SİLİNMEZ, YOK OLMAZ.,
Birinci MUSTAFA inanç önderi Hz. Muhammet MUSTAFA (CC), İkinci MUSTAFA istiklal önderi; emperyalizme meydan okuyan, TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ’nin kuran, İlk Cumhurbaşkanımız: MUSTAFA KEMAL ATATÜRK. ATATÜRK sevgisi yok edilemez. Kerem ile Aslı, Yusuf İle Züleyha, Ferhat ile Şirin’ sevdaları gibi bir şey * İ D U R A K İ * bu. Gönüllere nakış nakış işlenince, o nakışları, silmek ve sökmek çok zor.
“Gezen tavşan, oturan tavşandan yeğdir…”
“Tavşan ormanda gezintiye çıkar. Göl kenarına varınca; tavşanın gürültüsünü duyan, göl kıyısında güneşlenen kurbağa, telaşla kendini göle atar. Tavşan kulaklarını diker; -Benden de korkaklar varmış diyerek, kendini kutsar.” La Fontaine…
İstiklal Marşımız “KORKMA!..” diye başlar Avcılar meydandaki tavşanı avlarlar. Orman tavşanın, göl kurbağanın sığınağıdır. Özgürlük alanlarıdır her türlü tehlikelere karşı.
Bu duygu ve düşüncelerle yerel seçimlerin sonuçları huzur, güven getirsin ve insanlarımız her türlü güzelliği yaşasınlar.