Maalesef bizim ülkemizde toplum tepkisi, sivil toplum örgütlerinin etkinlik, çalışma ve protestoları siyasiler tarafından(tabi bu noktada iktidar ve ittifak partileri) hep şiddetle karşı çıkılan hareketler oluyor.
Neden?..
Greenpeace örgütüne bakın, neler yapıyor dünyanın dört tarafında; doğa ve çevre dışında ne çıkarı var örgütün?..
Sadece bir örnek bu, nicesi var.
Lakin bizde?..
Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan, Akbelen’i korumak isteyenler için “çevreci görünümlü marjinaller” dedi.
(Yeni sistemin armağanı partili cumhurbaşkanlığı olmasa Sayın Cumhurbaşkanı böyle konuşmazdı eminiz. Ama tarafsızlığını özlediğimiz Cumhurbaşkanlığı makamını partili hale getirince manzara bu oluyor, siyaset oraya da işliyor iliklere kadar)
İttifak ortağı Sayın Bahçeli, “Nasıl Gezi Parkı’nda konu ağaç değilse Akbelen’de de ağaç olmadığı kesindir” dedi.
(Nasıl yani, neden?.. Nasıl kesin? Gezi Parkı’nda da konu park ve ağaçlardı, Akbelen’de de öyle… Ağaca sarılan ninenin, feryat eden köylünün ne çıkarı olabilir allasen doğayı, en önemlisi kendi yaşam alanını koruma gayesi dışında?)
Filmi geri alalım.
Ankara Hukuk’u bitirdik, 1992’de Balıkesir’e döndük… Döner dönmez rahmetli Ekrem Balıbek abimizin Yeni Haber’inde yazmaya başladık.
Kısa bir süre sonra Havran’a Tüprag musallat oldu.
O zamanlar konuyla ilgili ilk yazımızın başlığı “Zeytin mi, altın mı” olmuştu.
Tüprag sonra bizi reklam ve bilgi(!) bombardımanına tuttu, o zaman için kendine göre çok yoğun bir karşı propaganda yaptı… Biz yazdık onlar doküman gönderdi, biz yazdık onlar reklam gönderdi, biz yazdık onlar yine doküman gönderdi…
1992’de biz 21 yaşındayız, o zamanki düşüncemiz neyse şimdi de aynı. Her zaman altına karşı “zeytin” dedik.
Çünkü…
Çünkü ne derlerse desinler bu madencilerle halkın inatlaşmasıdır ve çoğu kez de kazanan kim başta olursa olsun siyasi desteklerle hep madenciler olmuştur.
Ve hani diyorlar ya, biz çalışıp gideceğiz, sonra bu kadar ağaç dikeceğiz de eski hale getireceğiz falan filan…
Kanadalı şirketler burda; Kanada’da ormanlar ninenin sarıldığı gibi korunuyor çünkü, ülke sarılmış ağaçlara…
Velhasıl…
Hani kızıyorlar ya, biz bu kadar ağaç diktik falan…
İyi de 7/24 çabalasanız fiilen o kadar ağaç dikilmesinin imkanı yok…
Hele bir düşünün, bu madenler yüzünden bir yerde 100 bin, öte yerde 150 bin, beri yerde 200 bin ağaç kesiliyor; yüzbinlerce milyonlarca ağaç kesiliyor, kurutup gidiyorlar, eski hale döndürülen bir yer gördünüz mü?..
Konu sadece ağaç oysa; kötüniyet aramak gerçekten abesle iştigal.
Çünkü en değerli hazinemizi bilerek isteyerek yok ediyor, ettiriyor ve geleceğe felaket yüklüyoruz.
Oysa ülkemiz yenilenebilir enerji bakımından süper şanslı bir konumda. Enerji ihtiyacımızın yarısını sadece rüzgardan sağlayabilecek potansiyele sahip olduğumuz, sadece güneş enerjisi ile ülkenin tüm elektrik ihtiyacını karşılayabileceğimiz bilimsel verilerle defalarca ortaya kondu.
(Buna ilişkin son araştırma sonuçlarını Oksijen’in 11 Ağustos 2023 sayısında okuyabilirsiniz)
Hal böyleyken inat neden?..
Bir gün Muğla, öteki gün Çanakkale, bir sonraki gün Balıkesir… Aklınıza neresi gelirse.
Kaz Dağları’nın yüzde 76’sı madenlere ruhsatlı. Sadece orada yaklaşık 1750 maden ruhsatı var. Akbelen, Limak yüzünden ağlarken Kaz Dağları’nda bu kez Halilağa Bakır Madeni Projesi için ağaç kesimine başlandı ki karşımıza orada da Cengiz Holding çıktı.
Ha bu arada biz çevre dedikçe bazıları da “yazlıkları görmüyorsunuz” falan diyor ya…
Onu da görüyoruz görmez miyiz, onlarca yazı yazdık, bugünün insanının zekası ancak sahile ev dikmeye çalışıyor, eski insanların hepsi dağlarda 21.yüzyıl insanı betonla sahillerde… Ve sahil bölgelerinin cılkını çıkaran hangi partiden olursa olsun tüm belediyeler, tüm idare sorumlu ve suçlu…
Örnek verelim Altınoluk’tan… 1980’lerde bakir bir köy olan oksijen deposu şimdi şehir oldu, 1980’den itibaren tüm belediye başkanları sayesinde mahvoldu gitti de bu yazlık olayıyla dağlardaki ağaç ve ormanı karşılaştırmak zaten olanaklı değil ki!
Yine karşı propaganda için deniyor ya, “siz ülkenin gelişmesine karşısınız, enerji şart, bunlar zenginlik..” falan filan..
Türkiye’de maden kaymağını özel şirketler ve altını çizelim yabancılar yiyor…
MTA nerde, ETİ nerde?.. Kendi ulusal kuruluşlarımız mı zengin oluyor ve kendimize mi geliyor madenin zenginliği bir inceleseler bunları söyleyenler…
Hatta açıp okusalar biraz Maden Mevzuatını… Ne ayrıcalıklar verilmiş gavura!
Bir örnekle noktalayalım; anlamak isteyenler belki bununla anlarlar durumun vahametini:
Kanadalı Alamos Gold firması;
563 milyon liralık yatırım yapmış, 865 milyon liralık teşvik almış.
2400 ton, 4 milyar dolardan fazla değerde altın çıkartacak.
Ve bunun sadece %4’lük kısmını, devlete pay olarak verecek.
Kalanını hamuduyla götürecek.
Bilmem anlatabiliyor muyuz, bunun nesi ülkenin zenginliği?
Ağaçlarımız, ormanlarımız, eko sistemimiz, su kaynaklarımız, doğal hayat, üretim, çiçek-böcek-bitki bitiyor.
Bitmekle kalmıyor zehirleniyoruz ülkece.
El oğlu da ellerini kavuşturup zenginliğine zenginlik katıyor.
Sonra da siyasiler “ağaç” diyene tepki veriyor.
Oysa konu gerçekten ağaç.
Sadece ağaç.
Tümüyle ağaç.