Başlıktaki cümle sömürüye karşı eşitlik, adalet, özgürlük savunuculuğunu halkın gözünden düşürerek iktidara gelmesini engellemeye yönelik yalandan başka bir şey değildir. Sağ partiler başarısız olduklarında hep bu yalana sığınırlar…
Çünkü en etkili yalan budur…
Sonuçta “Namus belasına gardaş yatarız zindan bizim.” diyen bir kültürden geliyoruz…
AKP Elazığ milletvekili de yeni yıla yine bildik bir yalanla başlamış…
Üstelik sadece solcuları değil Millet İttifakı’nın tümünü hedef almış…
Şöyle diyor:
“Millet ittifakında olanları top yekûn ahlâk eğitiminden geçirmek lâzım.”
Milleti ahlâk eğitiminden geçirmek istiyorsanız, iktidardasınız ya! Önce tarikat yurtlarında çocuklara tacizde bulunanlardan başlayın. Önce oraları düzeltin sonra başkalarına çamur atarsınız ama sizin çamurunuzun izi kalmaz…
Gelelim “Komünistlerde aile mevhumu yoktur.” saçmalığına:
Bu konuyu daha önce birkaç kez yazdım. Hatta ilk kitabımda da anlatmıştım.
Bu söz çarlık Rusya döneminde sosyalistleri ve dünyanın diğer yerlerindeki kapitalizm karşıtlarını etkisiz kılmaya yönelik iğrenç bir düşünce kırımıydı. Türkiye’de 1965 milletvekilliği seçiminde CHP’ye karşı Turhan Fevzioğlu’nun attığı “Ortanın solu Moskova’nın yolu.” sloganı da aynı anlayışın ifadesiydi…
Olay, Tolstoy’un Dünya Klasikleri arasında ilk sıralarda yer alan Anna Karanina romanında geçer. Bu arada Tolstoy’un inançlı birisi olduğunu da hatırlayalım.
Roman yüzbaşı Vronski ile Anna’nın aşkını anlatır…
Anna yaşlı bir Rus soylusu olan Aleksey Aleksandroviç’le evlidir ve Aleksey gizliliği kalmamış bu aşktan haberdardır. Anna’yı Vronski’den ayıramayacağını bilmektedir. Bu yüzden ondan boşanmaz. Amacı intikam almaktır. Zaten Ortodoks dini de kadın için boşanmayı oldukça zorlaştıran ve erkeğin tarafında olan bir dindir.
Bir gece şöyle bir olay geçer. Yaşlı Aleksey eve geldiğinde kapı girişinde yüzbaşı Vronski’nin askıdaki paltosunu görür ve döner gider…
Tolstoy’un bu bölümde büyük toprak sahibi Rus soyluların yalanını ortaya çıkarmak istediği çok aşikâr…
Kapıda başka bir erkeğin paltosunu veya ceketini görünce eve girmeyen erkekler sömürüye karşı olan emekçiler değil büyük toprak sahibi soylulardır…
Yılmaz Güney’in hapisten çıktıktan sonra çektiği “Arkadaş” filminin mesajı da bu yöndedir…