Sezen Özol /Hukukçu – Yazar.
1940 yılında Balıkesir Gönen’de doğdu. Balıkesir Lisesi’ni ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakülte’sini bitirdi. İstanbul’da elli yıla yakın avukatlık yaptı.
Avukatlığın ardından 20. yüzyıl başlarındaki Türkiye’yi konu alan belgesel romanları yazdı.
Debboy Önünde Diken.
Kurtuluş Savaşçıları.
Kıbrıs Barış Harekatı Günlüğü ( Anjelik ile Feride ).
Eski Hayaller Alırım ve son kitabı Cumhuriyet ve Hukuk Devrimi.
Bizimkisi Sezen Özol ile kadim abi – kardeşliğin güzel bir örneğidir. Ara sıra telefon açar ona takılırım.
” – Sezen abim, yine bir kitap yazıp yayınladın. Ben daha bir kitabı olmayan yazar yamağıyım ve kitapsızım ”
Beni kırmadan, ” yaz be kızçacım ” der. Beni , yüreklendirir. Bu kez onun öğüdünü tutmak için ona söz verdim.
Bir kitap da ben yazacağım, babamın ve anacığımın ruhunu şad etmek istiyorum. Kısmet olsun gari…
Sezen Özol abimin insan yönünden söz etmez isem ona haksızlık yapmış olurum. Bir kaç gün önce sayfasında bir resim paylaştı. Resimde ; bir çocuk ve ayı , bir de şık giyimli genç bir bey. Beyin elinde def. Siyah beyaz resme dikkatlice baktım. Sezen Özol abim. Açtım telefonu; abim bu hafta köşe yazıma senin bu resmini koyabilir miyim ?. Ayı ile ilgili çok önemli bir öykü var, o öyküye çok yakışacak dedim. Gülerek, çok memnun olurum dedi. O, alçak gönüllü bir entellektüel. Kuvvacı ruhu ile yazan, hukuk adamı. Güleryüzlü üretken bir yazar. Sohbetin arasında söylediği diğer güzellikleri yazmazsam olmaz.
” Fatma Zehra; biliyor musun , benim hayatta yapmak istediğim iki şey vardı. Biri elimde def ile ayı oynatmaktı. Onu, resim için de olsa gerçekleştirdim. Diğeri de çuff çuuff ses veren buharlı bir lokomotif kullanmaktı. Şimendifer gibi olmaktı. Ne yazık ki onu yapamadım” dedi.
Ben de , “senin yapamadığın o lokomotif kullanmayı ben başardım sayılır” dedim ve anlattım.
Dedemin kardeşi İbrahim Öksüm, makinist idi. İngiltere’den getirilen lokomotifi çok iyi kullandığı için ona arkadaşları ” Çörçil ” lakabı takarlar. Bir gün Balıkesir istasyonunda babamla amcamızın yanına gittik. Beni kırmadı lokomotife bindirdi. Senin yerine ben çuf çufladım . ”
Sezen Özol abim , sen çok yaşa emi.
Son kitabını merakla bekliyorum. Emeğine ve yüreğine sağlık.
***
Afrin şehitlerimiz için paylaştığım bir yazıya yorum yapan Sezen Özol’a yanıt olsun diye ; Savaştepe İlköğretmen Okulu’ndan bizden daha önce mezun olan Mustafa Biçer abimizin muhteşem bir yazı ile verdiği yanıt o gece sosyal medya hesabımdaki paylaşıma çok duygu dolu, yığınla yorum yapıldı. Bu gerçek öyküyü benimle paylaşan Mustafa Biçer abimize saygı ve selam olsun. Sosyal medyada kalmasın. Siz BALIKESİR 24SAAT okuyucuları ile de buluşsun istedim.
Mustafa Biçer öğretmenimiz, aşağıdaki yaşanmış öyküyü babamın Savaştepe Köy Enstitüsü’nden sınıf arkadaşı olan Korucu ilkokulu öğretmeni Mustafa Cüce anlatır. Bu konudaki notunu buraya kaydedeyim .
” MUSTAFA BİÇER’in notu
Değerli Baş İzcimiz babanız, merhum Hayati Köseley’in Savaştepe Köy Enstitüsü arkadaşı. Benimde ilkokul öğretmenim, merhum Mustafa Cüce tarih dersinde anlatmıştı. Babanız Gökçeyazı İlkokulu Müdürü iken, öğretmenim Mustafa Cüce Korucu İlkokulu Müdürü idi. Saygılarımla.”
***
MUSTAFA BİÇER’in anlatımı…
Balkan Savaşı sırasında bir Türk subayı ile bir ordu mensubu Kocaoğlan (AYI) istihbarat bilgileri toplamak ve Türk ordusuna ulaştırmak için sivil olarak Bulgaristan’da görevlendirilirler.
Yıllarca Bulgaristan’da birlikte görev yaparlar.
Topladıkları önemli askeri bilgileri, ordumuza ulaştırırlar. Yıllar geçer emekli olurlar.Subayımız İstanbul’a yerleşir.
Bir gün evde otururken, sokaktan def sesleri gelmeye başlar. Pencereyi açar, sokağa bakar. Sokakta bir genç ayı oynatmaya çalışıyor. Fakat bir türlü beceremiyor.
Sokağa iner, “evladım şu defi ve ayının zincirlerini ver bana” der. Genç “ısırır” falan dese de. “Hele sen ver” der .
Zincirleri ve defi alır. Başlar defi çalmaya, usul, se-yek. Makam Hicaz. Oynamayan ayı arka ayaklarının üzerine kalkar, sırtını subayın sol omzuna dayar ve başlar oynamaya.
Subayımız uyanmıştır.Oynayan Bulgaristan’da beraber görev yaptığı Kocaoğlan’dır. Gözlerinden yaşlar dökülmeye başlar. Sokağın her iki tarafı tıklım tıklım insanla dolmuştur.
Trafik tıkanmıştır Kocaoğlan’ın gözlerinden de yaşlar dökülmektedır.
Birbirlerini tanımışlardır, çünkü. Def çalma hızlanır.Makamdan makama geçilir. Oyun uzunca bir süre sonra biter. Def susar. Kocaoğlan dört ayağının üzerine iner. Subayımız defi ve zincirleri yere bırakır.
Kocaoğlan’a döner, kollarını açar. Kocaoğlan arka ayaklarının üzerine kalkar, gidip asker arkadaşına sarılır.
Başını arkadaşının omzuna koyar. Bir müddet birbirlerine sarılı dururlar Kocaoğlan ayaklarının üzerine indiğinde subayımızın omzu ıslaktır.
Subayımız şöyle bir sağa, bir sola bakar.
Herkes ağlamaktadır.
***
Sezen Özol abimin Kocaoğlan ile ilgili son yorumu şöyle oldu.
” Elli sene önceki resmimden beni tanıyan Sayın Mustafa Biçer’e içtenlikle teşekkür ederim. Demek insanlara ulaşmak için harcadığım zaman, binlerce sayfa emek boşa gitmemiş. Hele resimle ilgili olarak anlattığı öykü. Kendimi KOCAOĞLAN GİBİ hissediyorum. Sağ olun var olun. ”
***
Bu topraklara emek veren, canla başla çalışan, aramızdan ayrılan ve vatanımız için can veren yiğit şehitlerimizin ruhu şad olsun.
Vatan size minnettardır.
Durağınız uçmağ olsun.