featured
  1. Haberler
  2. YAZARLAR
  3. KİN VE ÖFKEYLE GEÇEN YILLAR

KİN VE ÖFKEYLE GEÇEN YILLAR

1938’den sonra ki CHP Atatürk’ün CHP’si değildir. İnönü’nün CHP’sinin Jonhson mektubundan sonra ayakları suya ermiş ve ondan sonra bağımsızlığın ne derece kıymetli olduğunu görmüş ama iş işten geçmişti…
Yine de 14 Mayıs 1950 seçimlerinde herkesin oyunu denk sayması ve seçimden sonra görevi devam etmesine karşın cumhurbaşkanlığı görevinden ayrılması onun en büyük devrimidir.
Merhum Menderes ülke ekonomisine üretim adına çok fazla şey yapamamıştır. ODTÜ’yü kurması en önemli eseridir. Ego öne geçince ülkenin idari yapısını değiştirmeyi düşünmüş ve altında kalmıştır.
Merhum Demirel ülkede sanayi devrimi adına çok önemli tesisleri yapmış. Yine toprağı su ile buluşturacak dev eserlere imza atmıştır. Köylüyü mülk sahibi yapmış. Yine ulusal elektrik şebeke ağını kurmuş. Kalkınma adına çok önemli tesislerin kurulmasına katkı sunmuştur.
Merhum Ecevit Kıbrıs harekatını yönetmiş ancak sonrasında altında kalmışız. Terörist başı verilmiş yine altında kalmışız. “Su kullananın ve toprak işleyenin” sloganı ile unutulmayacak bir zafer yaşatmış CHP’ye… Bu slogan ile ilk kez sol oylar yüzde 41’i görmüş… İşçinin örgütlenmesinde sendikacılık noktasında çok önemli katkıları olmuştur…
Merhum Özal’ın kim ne derse desin İran-Irak savaşından faydalanıp GAP projesini önemseyip hale yola koyması ülkenin bugün için bölünmesini engelleyen en önemli çalışması olmuştur… Onun dışında orta sınıfın yaşam kalitesine çok olumlu katkısı olmuştur. İlk kez Semra hanım eliyle imam nikahlı ailelerin resmi evliliği ülke gündemine girmiş ve Semra hanım bu konuda öncülük etmiştir.
Sayın Erdoğan’ın bölünmüş yol ve havayolu hamlesiyle ülke ilk kez ulusal anlamda bir pazar konumuna gelmiş ve yine iletişim ulaşım nedeniyle çok kolaylaştığından insanlar arasında, bölgeler arasında diyalog çok artarak bu da ilişkilerimizin daha da sıklaşmasına neden olmuştur
1960 darbesi ile ülkede özgürlüğün yolu açılmış gibi görünse de işin doğrusu askeri o güne kadar bırakın siyaseti oy kullanması bile yasakken siyasetin içine sokuyor ve ülkenin geleceği adına öne çıkacak fidanları acımadan eziyordu.
1960-1970 arasında ülkede çok fazla kargaşa var gibi görünse de  adeta bir seferberlik başlamış gibi müthiş güzellikler de oluyordu. Özellikle 4 gün süren büyük TÖS grevi iktidara ve dünyaya meydan okuma gibiydi. İlk on yıl biterken emperyalizm taraflar arasında kinin sürmesi adına 60 darbesinde astırdığı üç kişinin öfkesini muhtıra veren askerin baskısıyla parlamento kanalıyla astırdığı üç genç ile alıyor ve kin ve öfkeyi ülke insanının damarlarında akan kana işlemiş oluyordu.
1970-1980 arasında önce cezaevleri boşalıyor ve ülkenin her yanı kan revan içinde kalıyordu. Kıbrıs harekatına karşılık olur da , CHP tek başına iktidara gelir kadroları dağıtır diye Milliyetçi Cephe kuruluyordu. Demokrat Partinin kuramadığı Vatan cephesi Milliyetçi cephe ile kurulmuş oluyordu.
1980 askeri darbesi ile de ülke adeta çölleşiyordu. 24 Ocak kararlarının uygulanmasıyla devlet küçülürken kamu kaynakları da adeta talan ediliyordu.
1980-1990 dönemine limon gibi ezileceksiniz reklamı damgasını vuruyordu.
GAP projesi yürürken emperyalizm PKK terörünü de ülke gündemine sokuyordu.
1990’da Berlin duvarı yıkılırken dünya rahatlıyor ve artık savaş ve gerilim yok diyordu.
2000’li yılların başında ülke insanı internet ile tanışıyordu. İnternet ile dünyanın “düz” olması isteniyordu. Dünyanın düz olması demek, dünyanın sermayenin boyunduruğu altında olması demektir. Sermaye demek tüketim demektir. Sermaye büyümek adına dünya kaynaklarını adeta yağmalıyordu.
Yaşanılan büyük krizle birlikte ABD’den getirilen Derviş efendinin yasaları ile ülkemin tüm birikimleri adeta yağmalanıyordu.
İnsanımız parayla tanışıyor ve yine teknolojinin nimetlerini hiç sorgulamadan yaşamına sokuyordu. Altta kalanın canı çıksın deniyordu.
Artık yeni dönem devredeydi. Kendine bir yol bulamayan solun işbirlikçi kanadı emperyalizme yataklık yaparak etnik kimlik üzerinden yapılan siyasetin savunucusu olup dökülen kanlardan sorumlu oluyordu.
İnsan ise ağzıyla konuşur olsa da yaşam pratiği ile küresel ekonominin önüne koyduklarını açıktan olmasa da hareketleriyle destekleyerek ve lümpenlikle de olsa keyfini sürüyordu.
Bu süreçte yine kadın önde görünüyordu. Kadın bir yandan hızla her noktada açılan gedikten kendine bir yol yaparken emperyalizm onun vücudu üzerinden müthiş paralar kazanıyordu. Neredeyse her ülkede kadın en baş tacı edilirken, yine yerlerde sürüneni de oluyordu. Artık doktrinler çağı kapandığından insanlar Televole kültürü ve sosyal medya üzerinden daha kolaycı ve tüketim salağı olarak yaşıyorlardı. Lümpenlik çığ gibi büyümüştü. İnsanoğlu adeta robot insan gelsin diye kendisinden giderek uzaklaşıyor ve de en çok ta aşkı yozlaştırıyordu. Parası olana her türlü rezillik onay verilircesine göz yumulurken hınçlar yoksul ve cahil erkekten alınıyordu.
Dinler arası uyum diyerek salya sümük ağlaşan bir zavallı üzerinden koca ülkemin kurumları sapır sapır dökülüyordu. Avrupa uyum yasaları ile özel yetiştirilmiş geçmişinin bir bölümü silinmiş ve üzerine hukuk gömleği giydirilmiş birkaç kişinin elinde ülkem hallaç pamuğu gibi atılıyordu.
15 Temmuz günü yapılmak istenen darbenin ordu içinde ve içeride gösterilen duruşla bertaraf edilirken ülkem yeni bir döneme giriyordu…
Ülkem 96 yıldır, Kürt gömleği ile boğuşup duruyor. 1916 yılında ellerinde her şeyi yapma gücü varken yapmayanların hesabı kurulacak Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin enerjisini bu koz ile boşa çıkarma denklemi üzerine oluştuğunu görmemek için beyinsiz olmak gerekiyor.
Yarın güneş nasıl doğacak derken bu seferde görülmeyen bir canlı, virüs dünyanın tüm dengelerini alt üst ediyordu.
Dünya ve ülkem büyük bir karmaşa içinde…
Bakalım ne olacak…
Böyle pozitif yönü ağır, hızlandırılmış bir kısa özet sundum…
Bugün geldiğimiz noktada ikiye bölünmüş bir görüntü içindeyiz. Ve bunu arttırmak istiyor gibiyiz.
Bakalım içine sıkıştırıldığımız bu kapandan nasıl çıkacağız yada çıkabilecek miyiz bilmiyorum. Herkes en iyi bildiği şeyi yapar durumda.. Kin ve öfke biriktirmek.. Ve saldırı için kapının eşiğinde beklemek…
Ölmeden barışı görebilecek miyiz bilmiyorum…
Birbirimiz ile kucaklaştığımızı görebilecek miyiz bilmiyorum…
Kinden arınabilecek miyiz…
Birbirimizi affedip ileriye birlikte adım atabilecek miyiz…
Yoksa her kesimin kendi ölülerine sahip çıktığı ve üzerine sürekli intikam yeminleri ettiği, kinden arınmayarak yolların birleşmemesi için elinden geleni yapma cehaletine devam mı edeceğiz…
Saygılarımla….

0
sevdim_bunu
Sevdim Bunu
0
_ok_sevdim_bunu
Çok Sevdim Bunu
0
g_ld_rd_
Güldürdü
0
karars_z_m
Kararsızım
0
bu_ne_bi_im_bi_ey
Bu Ne Biçim Bişey
0
k_zd_rd_n_z_beni
Kızdırdınız Beni
KİN VE ÖFKEYLE GEÇEN YILLAR
Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Uygulamayı Yükle

Uygulamamızı yükleyerek içeriklerimize daha hızlı ve kolay erişim sağlayabilirsiniz.

Giriş Yap

Balikesir24saat ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!