Yıl 1923 aylardan Ekim’in 29’u Cumhuriyet “kimsesizlerin kimsesi” olmak sloganıyla ilan edildi. Hedef çağdaş dünyayla halkı buluşturmaktı. Kolay değildi…
Osmanlı’dan devralınan, borçlu yoksul bir köylü devletiydi…
Önce kimsesizlerin kimsesi olmaya çalışıldı. Yoksulluk devralmış bir yönetimin üstelik savaştan çıkmış haliyle kimsesizlerin kimsesi olmaya gücü ne kadar yetebilirse o kadar yetti. Ancak 2. Dünya Savaşı hesapları iyice ters yüz etti…
Sonuç malum!
Genç cumhuriyet yeni kurduğu devletin ilk 15 yılını kurtardı hatta başarıyla atlattı ama altı yıl süren 2. Paylaşım Savaşı sonunda açlık ve sefalet kol geziyordu…
“Çocuklar aç kalmıştı ama babasız kalmamıştı.”
Genç cumhuriyetin önceliği yeni kurulan devletin bağımsızlığını korumak olunca kimsesizlerin insanca yaşaması biraz da olsa geri kaldı…
Savaş yılları… Yokluklar, kıtlıklar, çaresizlikler diz boyuydu…
Temel gıda ve ihtiyaç maddeleri; ekmek, şeker, yağ, patiska, ispirto, lamba, gaz, fitil gibi temel ihtiyaç maddelerine kısıtlama geldi. Bütün bunlar hane halkına ihtiyacı kadar ve sayıyla verilince cumhuriyet karşıtlarının bu gün bile kullandığı haksız eleştiriler giderek haksız ithamlara dönüştü…
Sadece Türkiye’de değil dünyada da durum aynıydı. Karneli yaşam olmayan ülke neredeyse yok gibiydi…
Devletin amacı yoksulluğu paylaştırmaktı…
Ancak karaborsacılar, tefeciler, istifçiler buna fırsat vermedi…
Tek parti dönemiydi, ülkenin zengini de, fakiri de, fırsatçısı, hırsızı da aynı partinin üyesiydi ve faturanın tamamı iktidardaki CHP’ye kesildi…
İyi ki Atatürk bu dünyadan geçmiş, iyi ki bizim liderimiz olmuş…
Yaşasın laiklik…
Yaşasın demokratik cumhuriyet…