Bir arkadaşım hatırlattı..
Hatta hikayeden biraz alıntıda yapmış..
Sen biliyor muydun diye de özelden sormuş..
-Evet biliyordum dedim.
Sevmediğim dönek bir yazarın güncesinde okumuştum..
Sonra da biraz daha detaylı olarak bilgi edinmiştim.
Paylaşmak istedim hikayeyi..
İlginizi çekeceğini umuyorum.
Öykü şöyle..
-İkinci Dünya Savaşı..
Ortalık kan gölü!..
Rus askerler aralıklı olarak izne çıkıyor.
Bunlardan biride cepheden evine gidiyor.
S. Petersburg’da oturuyor ailesi..
Her yer savaşın dramatik sahnelerini gözler önüne seriyor..
Sokaklar, caddeler cesetlerle dolu..
Almanların bombardımanının acı bilançosu her yerde karşısına çıkıyor askerin..
Yorgun, bitkin yürürken etrafa bakınıyor.
Bir kamyonun üzerine cesetler toplanmış..
Toplu gömülmek üzere ağır, ağır seyrediyor..
İzne gelen asker kafasını çevirip bakıyor.
Bir anda bir çift “kadın ayakkabısı” dikkatini çekiyor..
Eşinin ayakkabılarına çok benziyor!..
Bir anda kafasından bin türlü şey geçiyor.
Tereddüt içinde..
Eve mi gitse, yoksa o bir çift ayakkabıyı giymiş ölüyü mü görse bilemiyor.
Karar veriyor.
Görmek istiyor.
İsteğini koşarak yetiştiği kamyondaki görevliye iletiyor.
Görevli yardımcı olacağını söylüyor.
Ve kamyonun üzerine çıkıyor..
Yan yana , üst üste cesetlerin arasındaki o bir çift ayakkabının sahibine bir bakıyor ki..
Ne görsün?..
Kendi eşi..Karısı!..
Tesadüfün böylesi!..
Görevliye “Benim eşim.. Onu ben gömmek istiyorum.Yardım edin” diyor.
Ve kamyondan beraberce indiriyorlar.
O da ne?..
Ölü diye götürülen kadın nefes alıyor!.
Şok üstüne şok..
Hemen hastaneye yetiştiriliyor.
Müdahale, bakım derken günler sonra kadın kendine geliyor ve hayata yeniden tutunuyor.
Asker ; eşine tekrar kavuşuyor.
Savaşta bitiyor zaten..
Ve bir gün kadın hamile kalıyor.
Yıl 1952..
Dünyaya adeta ikinci kez gelen kadın eşinin dikkati sayesinde ölüme de çalım atıyor.
Ve sarışın bir erkek çocuk dünyaya getiriyor.
O çocuğu bugün bütün dünya tanıyor.
Sizde tanıyorsunuz..
O çocuk kim mi?..
PUTİN’den başkası değil!.