Bizim gibi toplumlarda yaygın bir yöntem olarak kullanıldığı için, dilimize deyim olarak da yerleşmiş, “Kılıfına uydurmak”
Üstelik takdir edilecek bir özellikmiş gibi becerikli, başarılı, uyanık ve zeki kabul ediliyor, kılıfına uyduranlar.
Kamusal, siyasal, dinsel, hukuksal, sosyal ve ticari olmak üzere hemen her alanda bir sistem olarak karşımıza çıkan ve asıl amacı gerçeği örtmek olan bu kılıf öyle bir şey ki, her yere uyuyor.
Kılıf kullanmak normal bir yöntem olunca da her yol, herkes için mubah ne yazık ki.
Her konuda kılıf uydurmanın marifet sayıldığı bir toplumda doğruya, gerçeğe ve daha önemlisi insanlığa ulaşmak nasıl mümkün olabilir? Bir düşünün!
Geçenlerde bir video izledim, gerçeklik payı nedir bilmiyorum. Aslında teyit etmediğim konuları ele almam yazılarımda ancak bahsi geçen konu, dini açıdan uydurulmuş bir kılıf ve dinbazlar tarafından zaten uyguladığı için araştırma gereği duymadım.
Zira burada önemli olan da kişi değil, uygulama. Daha doğrusu, tanrıya atfedilerek kılıfına uydurulmuş bir kuralın, günah sayılmadığına inanılması.
Videoda tesettürlü bir kadın, birlikte nikâhsız yaşayanları yargılayarak kendisinin onlar gibi olmadığını ve Müslüman bir toplum olduğumuz için nikâhın şart olduğunu söylüyor.
Aydın bir kadın olarak kadın-erkek birlikteliğine sıcak bakıyor ancak gayrimeşru yani zina olmasın diye yaşadığı ilişkilerinde mutlaka günübirlik dini nikâh yapıyormuş.
Böylece hem vicdanını rahatlatıyor hem de günahını affettiriyormuş. Ve bunun en doğal hakkı olduğunu söyleyen kadına göre bu yaşayış biçimini sorgulamak kimsenin hakkı değilmiş.
Kadının söylediklerine şaşırmadım. Ancak yıllar öncesine gittim ve annemin ısrarı ile kıyılan dini nikâhım öncesinde, imamın evlilik cüzdanımızı görmek istemesi ve resmi evlilik olmadan dini nikâhın kıyılmadığını söylemesi geldi aklıma.
Demek ki o zamanlar dini nikâh kılıf olarak kullanılmıyordu, en azından bizim ülkemizde. Belki de ilim irfan sahibi imamlar buna izin vermiyordu.
Tanrının gazabından korkan insanlar, hem tanrıyı kandırmak hem de vicdanlarını rahatlatmak için böyle bir yol bulmuş demek ki. Peki, hala devam edegelen bu inanışın altında bir günah işleme durumu söz konusu ise o zaman neden yapıyorsunuz? Diye bir soru geliyor hemen insanın aklına.
Niyet ve eylemlerinde tereddüt yaşayanlar veya diğerleri tarafından hoş karşılanmayacağını düşünenler, eyleme geçmeden önce o işi makul ve dürüst gösterebilmek için mutlaka bir kılıf hazırlarlar. Hatta bu konuda bir atasözümüz bile var, bilirsiniz. “Minareyi çalan kılıfını hazırlar”
Kılıfına uydurmak günlük yaşamın her alanında bir çıkış yolu olarak kullanılıyor bunu biliyor ve anlıyoruz da tanrının bu kılıfa sokulması nasıl bir çelişki bunu anlamak zor. Yani yapılacak bir iş veya davranışın sonucunun günah olduğuna inanılıp, Tanrı kelamının bu iş veya davranışa uygun yorumlanarak örtü olarak kullanılmasından bahsediyorum.
Trajikomik bir durum ancak Tanrı bile kılıf olarak kullanılıyorsa, kılıfına uydurularak yapılan birçok kılıflı işlere şaşmamak gerek.
Sonuçta aklama görevini yapan bir kılıf var her birinin ardında. Ha çok mu sıkıştın tanrıya atfet kurtul.
Yeter ki kılıfına uysun ve vicdanın sussun!