32 yıl önce, 6 Ekim 1990 günü, Doç. Dr. Bahriye Üçok katledildi.
Bahriye Üçok, Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi, Ortaçağ Türk-İslam Tarihi Bölümünü bitirmiş.
Üçok, aynı zamanda Devlet Konservatuvarı Opera Bölümünden de mezun olmuş. Samsun ve Ankara’da on bir yıl lise öğretmenliği yapmış.
1953 yılında, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesinin ilk kadın öğretim üyesi olmuş.
Dil Derneği (1987) ve Atatürkçü Düşünce Derneği (1989) kurucuları arasında yer almış.
Bir Cumhuriyet aydını…
Bahriye Üçok, kadınların başını örtmesinin dini inanç gereği olmadığını, kadınları örtünmeye zorlayanların bunu siyasal amaçları uğruna yaptıklarını savunuyordu. Bu tezini de bağırıp çağırmadan, herkesin anlayacağı kadar sakin ve duru bir dille anlatmaktaydı.
Doç. Dr. Bahriye Üçok, belli ki; 32 yıl önce Türkiye’nin aydınlanmasını, Türk milletinin uyanmasını istemeyenler tarafından katledildi…
Cumhuriyet Gazetesi, Bahriye Üçok suikastı haberini şöyle vermiş:
Muammer Aksoy, Çetin Emeç, Turan Dursun’dan sonra türbana karşı tavrı ve laikliği savunmasıyla tanınan SHP Parti Meclisi Üyesi Bahriye Üçok da suikast sonucu öldürüldü. İstanbul’dan Ankara Çankaya’daki evine özel bir kargo şirketiyle yollanan kitap paketini açan Üçok, içindeki bombanın patlaması sonucu ağır yaralandı. İki kolu ve bir bacağı kopan Üçok kaldırıldığı hastanede ameliyata alınamadan öldü. Cinayeti İslami Hareket adlı örgüt üstlendi. Cumhuriyet Gazetesini telefonla arayarak İslami Hareket Örgütü adına konuştuğunu bildiren bir kişi Üçok‘u “tesettür konusundaki düşünceleri yüzünden” cezalandırdıklarını söyledi. Aynı kişi “İslam’a sınır koyanları öldürmeyi borç bildiklerini” belirtti.[i]
Haberde yazdığı gibi Muammer Aksoy, Çetin Emeç, Turan Dursun’dan sonra öldürülen Bahriye Üçok’a zaman içinde Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı ve Necip Hablemitoğlu da eklendi. Bugün görülüyor ki; bu cinayetler sayesinde siyasal İslam’ın iktidar olmasının önündeki düşünsel direnç kırıldı.
***
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, 3 Ekim günü, sosyal medya üzerinden gündem oluşturan bir paylaşım yaptı.
İktidarın ve iktidara yakın kaynakların, Kemal Kılıçdaroğlu ve CHP’ne karşı korku ve endişe oluşturmaya yönelik propaganda yaptığı biliniyordu. Yapılan kara propagandaya karşı çıkışını, “iktidar olduğumuzda Devletin atacağı adımları şimdiden anlatmaya çalışıyorum” sözüyle vurguladı.
Kılıçdaroğlu, “Biliyorsunuz, geçen hafta yol arkadaşlarıma ‘yanımda mısınız’ diye sordum. Çünkü bu yaraları kapatmak cesaret istiyor, cüret istiyor, gönül istiyor, gözüpeklik istiyor. Gelecekte gençlerimiz bu sorunlarla boğuşmasın, daha fazla enerji kaybetmesin. Kimsenin kalbi kırılmasın. Kimsenin gönlünden bir yara açılmasın diye bazen oy kaybetmeyi bile göze almak gerekiyor. Özetle bu yol, yürek istiyor yürek. Siyaseten büyük yürek istiyor. Türkiye’yi barıştırma yolu, zor ve engebeli bir yol. Bu yolda hep beraber yürümek zorundayız. Bu yaralardan biri de başörtüsü mevzusu. Burada bizim de yanlışlarımız oldu geçmişte. Ama değişmeyi öğrenmeyi bildik. Şimdi bir sonraki aşamaya geçme zamanı. Bu meseleyi toplum olarak aşma, geride bırakma zamanı. Konuyu devlet ciddiyetiyle çözme ve siyasetçilerin iki dudağı arasından çıkarma zamanı” diyerek CHP’lilere de bakış açılarını değiştirme çağrısı yaptı.
Değişik kesimlerden farklı tepkiler gelse de Kılıçdaroğlu‘nun bu konu üzerinde detaylı bir çalışma yapmış olduğu, iktidar kanadından ve muhafazakar kesimlerden gelen şaşkınlık da içeren tepkilerden belli oldu.
İktidar, daha önce CHP’ne hiç oy vermemiş kesimlerde CHP’ne yönelik bir kapı aralanmasından çekindiğini açıkça belli etti. İktidar bu kapının aralanması durumunda, yaşanan ekonomik sorunların etkisiyle ardına kadar açılmasından ve oyların kitlesel olarak CHP’ne kaymasından da korkuyor.
Kılıçdaroğlu, Salı günü, TBMM’deki grup toplantısında da “Kadınların inançlarını istismar ettiğiniz yeter” çıkışıyla, iktidarı köşeye sıkıştırmaya kararlı olduğunu gösterdi. Konuşmasının devamında da “Göreceğiz kim samimi kim değil. Bu çağ dışı tartışma artık bitsin” dedi.
Karşı atak “Anayasa değişikliği” resti ile Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’dan geldi.
Kutuplaşmış toplumda bundan sonra ne olacağına ilişkin çok şey konuşulsa da CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, kendinden son derece emin görünüyor.
CHP Gençlik Kolları Genel Başkanı Gençosman Killik, “Ben ailesinde başörtüsü mağdurları olan bir CHP’liyim
“Bugün Türkiye’de bir başörtüsü sorunu yok ama yarın tekrar olur korkusu AK Parti için çok kullanışlı bir konu. Bunla büyüyenler o travmayı bilirler.
“İşte bu korkuyu yenebilirsek o insanlarla gerçek sorunları konuşabileceğiz” diyerek, kendi penceresinden duruma açıklık getirdi.
Bağımsız gazeteci Nevşin Mengü’nün youtube kanalına 6 Ekim’de konuk olan SODEV[ii] üyesi ve Aksoy Araştırma Şirketinin kurucusu Ertan Aksoy, “birbirinden ayrı ama birbirini reddetmeyen birkaç gerçek olduğunu” vurgulayıp birinci gerçek olarak, seçmenin başat sorununun “yoksullaşmadan kaynaklı satın alma gücündeki kayıp” olduğunu belirtti. İkinci gerçek olarak ise “siyasi partilerin seçimlerde başarılı olabilmek için daha önce kendisine oy vermeyen seçmeni ikna etmekle yükümlü olduğunu” söyledi. Kendini CHP’ye en uzak konumlandırmış olan geleneksel AKP seçmeninin yoksullaşmadan yakınmakla birlikte “CHP’nin iktidara gelmesi halinde” “inanca müdahale, yaşam biçimine müdahale veya giyim kuşama müdahale” biçiminde “kaygıları, korkularının olduğunun görüldüğünü” açıkladı. Bu arada, Türkiye’de seçmenlerin yüzde yetmişinin yerelde veya genelde en az bir kere AKP’ye oy vermiş olduğunu da öğreniyoruz. Ertan Aksoy, “inanca müdahale, yaşam biçimine müdahale veya giyim kuşama müdahale” olarak tanımlanan “kaygılar ve korkuların” AKP’den vaz geçen yüzde 40’lık dilime ait olmadığını, AKP’ye oy vereceğini söyleyen yüzde 29’luk kesime ait olduğunu ve ağırlıkla erkek seçmenlerde bu kaygı ve korkuların daha yaygın olduğunu belirtiyor. Bu da; erkek egemen bir toplumda, kadınların giyim kuşamı konusunda erkeklerin kendilerinde daha fazla söz hakkı olduğu yargısına sahip olduğunu gösteriyor.
***
Şimdi elimizde ne kaldığına bakalım:
Doç. Dr. Bahriye Üçok:
Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk kadın İlahiyat Fakültesi öğretim üyesi.
Kadınların başını örtmesinin dini inanç gereği olmadığını, kadınları örtünmeye zorlayanların bunu siyasal amaçları uğruna yaptıklarını savunuyor ve “tesettür konusundaki düşünceleri yüzünden” 32 yıl önce (diğer laiklik savunucusu aydınlar gibi) öldürülüyor.
Bahriye Üçok’un ölümünden 12 yıl sonra “kadınların giyim kuşamı konusunda erkeklerin söz hakkı olduğu yargısına sahip olanlar” siyasal İslam savunucusu bir parti kurarak iktidara geliyor ve 20 yıl iktidarda kalıyor. Böylece “kadınların örtünmesi gerektiğini savunanlar” “siyasal amaçlarını gerçekleştirmiş” oluyor.
Bu süreç içinde başörtüsü, türban veya tesettür, aşamalar halinde tüm kamusal alana yayılıyor.
Ergenekon ve Balyoz kumpas davalarının yarattığı korku ikliminde, 28 Şubat sürecine de “darbe” kavramı yüklenmesi sayesinde olası tüm itirazlar bastırılıyor.
Anayasa değişikliği gerçekleştirilerek çoğulcu parlamenter demokrasiye son verilip “tek adam” rejimine geçiliyor.
Tek adam rejiminde ülke hiç yaşamadığı kadar derin bir ekonomik krize giriyor.
Siyasal İslam savunucusu partinin çekirdek tabanı da yaşanan ekonomik krizden herkes gibi çok yakınıyor.
İktidar gerek dünya görüşü gerekse taraf olduğu ekonomik ilişkiler nedeniyle içinde bulunulan ekonomik krizden ülkeyi çıkarma yeteneğini yitirmiş olduğunu yaptığı her açıklama ve her uygulamayla ortaya koyuyor. İktidarın çekirdek tabanı da iktidarın ekonomik krize çare bulamayacağının iyice farkına varıyor.
İktidarın çekirdek tabanında, ana muhalefet partisinin iktidara gelmesi durumunda inanca müdahale, yaşam biçimine müdahale veya giyim kuşama müdahale edileceği konusunda kaygı ve hatta korkular olduğu kamuoyu araştırmalarına yansıyor.
Ana muhalefet partisi lideri yapılan araştırmalardan bu kaygı ve korkuları görüp çözüm üretmenin yollarını arıyor.
İktidara gelmenin tek yolunun daha önceki seçimlerden daha fazla sayıda oy almak olduğu gün gibi ortada duruyor.
Ve 3 Ekim, Pazartesi günü saat 21:00’de kendine daha önce hiç oy vermemiş ancak mevcut iktidarın kendi yarattığı ekonomik krizi çözemeyeceğinin farkında olan seçmenin güvenini kazanmak için “bazı şeyler yürek ister, o yürek benim yol arkadaşlarımda var” başlıklı tarihi siyasal çıkışı yapıyor.
Bugüne dek özenle CHP karşıtı hale getirilmiş seçmendeki kaygı ve korkuyu hiç değilse biraz azaltmak için…
***
Muammer Aksoy, Çetin Emeç, Turan Dursun, Bahriye Üçok, Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı ve Necip Hablemitoğlu’nun neden öldürülmüş olduğunu unutmadık, unutamayız. Ne yazık ki; bu aydınlarımızı öldürenler çoktan amaçlarına ulaştılar, rejimi değiştirdiler bile… Başka bir deyişle; aydınlarımızın uğruna can verdikleri parlamenter çoğulcu demokrasi, çoktan değişti. Şimdi, iktidar olmak ve yasakçı olmadan, intikam peşinde koşmadan, toplumu cezalandırmadan güçlendirilmiş parlamenter sistemi yeniden kurmak gerekiyor. Ekonomik krizden yakınan geniş kitlelerin oy verme davranışını etkileyen içlerindeki kaygı ve korkuların giderilmesi veya azaltılması da iktidar yolunu açacak en önemli anahtarlardan biri gibi duruyor.
—