Mezopotamya’nın beşiği, kadim diyar, dünya mirasımız Hasankeyf’in betona boğulması ne anlama geliyor aklım almıyor. Özünü koruyamamanın suçunu kabul etmek yerine, tarihi katliamı olağanmış gibi sunmak da başka bir akıl tutulması. Ne uğruna pek çok kimsenin tepkisini çeken, kızgınlığımızın dinmediği bu olay gerçekleşti ki? Buna akla uygun bir yanıt verebilmek mümkün değil.
Hasankeyf ne yazık ki ilk değil. Son olması için hepimize büyük bir görev ve sorumluluk düşüyor. Kentsel dönüşüm, ülkemizde getirim şampiyonluğun da yarış olarak algılandı. Talan edilmeyen tarlamız, zeytinliğimiz, mahallemiz kalmadı. Oysaki kültürel ve doğal varlıklarımızın değerini bilen, her birini koruyup geleceğe taşıyan bir kentsel dönüşüm mümkündü.
Anadolu’da toprağını koruyan kadınların sesi Bursa Yenişehir direnişinde gördüğümüz gibi yükselmeye devam ediyor. Kazdağları’na sahip çıkan su ve vicdan nöbeti devam ediyor. 26 Temmuz günü saat 15.00’da, bu anlamlı nöbeti günlerdir sürdüren doğa savunucuları Kirazlı şantiyesi önünde bütün yurdu temsilen ‘Kazdağları Hepimizin’ sloganıyla bir basın açıklaması gerçekleştirecek. Su ve Vicdan Komitesi’nin yanında olalım. Bizler de ‘Kazdağları Hepimizin’ diyelim. Diğer devam eden mücadelelerin insanlık onuruna yakışan sonuçlarla ile sonlanmasını diliyorum. Sadece dilemekle kalmıyorum. Her zaman mücadelenin bir parçası olacağımı belirtiyorum.
Hasankeyf’teki vicdanları kanatan acı fotoğrafı görünce yıkılan okulum Mehmetçik İlköğretim Okulu’nu, hepimizin gönlünü kurduğu Ahbap Platformu ile defalarca kez kazanan ünlü sanatçı Haluk Levent’in konserine gittiğim, bir zamanlar Atatürk Parkı’mızda bulunan, nice ünlü sanatçıları ağırlayan Açıkhava Tiyatrosu’nu, şehrimizin simgelerinden Kervansaray Oteli’ni ve yok olup giden değerlerimizi içim burkularak düşündüm. Tarihi Şadırvan ve Saat Kulesi’nin bugünkü durumunu Hasankeyf’ten farklı görmüyorum. İnşaatı devam eden yapıyı görmek beni oldukça üzüyor. Balıkesir’in en eski mahallerinden olan Hacı İlbey başta olmak üzere çevre mahallerin dokusunu çoktan bozdu. Belki de artık evlerimizden Koca Saat’in sesini duyamayacağız. Onun yerine duyulan sesler, bize neyi anlatacak?
Her güçlüğün üstesinden akılla, bilimle, bilgiyle gelemediğimizi mi? Üretmeden tükettiğimizi mi? Gelecek kuşaklar için yeterince bir şeyler yapamadığımızı mı? Ben yaptım oldu denilen anlayışı kabul edenlerin başarılı kabul edildiğini mi?
Yıkımlar ile geçmişimizi silenlerin, hayata geçirmek istediği sosyal medya düzenlemesinin amacı kendilerinin yaptıklarını internet ortamından tamamen silmek. Kadına sahip çıkan tepkileri de göz boyama. Manevi ve ulusal değerleri dile getirişleri de… Bunu düşünen, tepkimizi gösterdiğimiz pek çok yaptırımı hiç yapmazdı. Daha düne kadar beraber yürüdükleri ile sanki hiç yürümemiş gibi olabilmenin yolunu arıyorlar.
Bizler arama motorlarından mevcut iktidara yönelik herhangi bir geçmiş olay hakkında bilgi edinmek istesek, bir konuyu kanıtlamaya çalışsak hiçbir yazı, belge, gazete haberi vesaire bulamayacağız. Onlar unutma hakkını kullanmış olacak. Katarlılara satılmış olduğu için pek çok kanalında yayın ilkesini değiştiren, izleyicilerin tepkisini aboneliğini iptal ederek gösterdiği, özellikle futbol maçların izlendiği yayın ağı da ekonomik zarar yaşadığı için bir başka yayın ağına adeta savaş açılmış durumda.
Millet olarak yıllardır sürüklendiğimiz yıkımların, yok edilişlerin, talanın sonu hayra alamet değil. Kendilerini aklayarak hiç de ak olmadıklarını anlatmaktan bıkmayan, usanmayanlar, bizleri resmen tarihten silip süpürmek istiyorlar sanki.
Sevgili okurlarım, hem içinde bulunduğumuz süreci hem üzüntümü, öfkemi sizlerle paylaşmak istedim. Biliyor ve inanıyorum ki bizler vatanımıza hep birlikte dayanışma ile Anadolu’yu var eden Kuvvacı ruhumuz ile sahip çıkacağız. Bundan sizler de hiç şüphe duymayın.
Haydi şimdi hayallere hiç sığmayacak kadar onurlu bir yaşam için mücadele zamanı. Aksi takdirde tarih, kentlere karşı suç işleyenler gibi bizleri de affetmeyecek!