Toplumda ki duygu, düşünce, davranış bozulmalarında ki etkenlerden önde gelenler; varsılların yoksullara, amirlerin memurlara, yönetenlerin yönetilenlere, seçilenlerin seçenlere, üretenleren tüketenlere, özel arabayla gidenlerin ,trenle gidenlere, uçakla gidenlerin, yaya gidenlere… bakışlarına hayran, yiyişlerine hayran.
Ne çabuk unuttun emeklediğin, ınga dediğin, altını ıslattığın günlerdeki ağlamalarını. Ama; anneler, babalar, sağlıkçılar, öğretmenler ve mahalle bakkaLları unutmaz; borçlarını ıskalayıp, başka bakkallardan peşin alış verişlerini.
Şimdi kendin olma zamanıdır. Herkes seni tanır bilir. Toplumsal hafızadan silinmez, senin yaş yere yattığın. İnsanın en erdemli davranışı, kendinin ne olduğunu bilmesidir. İnsanın kendini bilmesi, var oluşun en temel konusudur.
Toplumsal tabakalaşmanın en başında; insanın kendini, başkalarının üstünde görme yanlışıdır.
Yaratılış olarak, tüm insanlar doğuştan eşittirler. Farklılıkları yaratanlar, kendilerine üstünlük sağlama yarışına girerek, yarışta öne çıkmasıyla sanki cibiliyetinin değiştiğini iddia Edenlerdir.
Sanal alemden; “Kurt tüyünü döker, yılan kabuğunu değiştirir. Ama kendi özelliklerinden asla vazgeçmezler.” Kendi varlığını anlamı konusunda, dar düşünenler, farklı düşünenleri binlerce yıldır üstün kabul etmişlerdir. Üstün kabul edilenler, kendilerini sarı yıldızın yanında görerek, asıl güneşi unuturlar.
İnsanın en büyük özelliklerinin başında düşünebilme, sezgi gücü.Olay ve olgulara bir anlam yükleyebilme yeteneğidir.
İNSANIN KENDİYLE YÜZLEŞMESİ, İNSANIN İNSANLA YÜZLEŞMESİ EN ANLAMLI DAVRANIŞLARDIR.
İddia odur ki; dünyada ki kalp hastalıklarının en yaygın sebebi depresyonlar olarak söylenmektedir. Yaşadığımız zaman diliminde insanımızı bunaltan seçim, geçim, aş, iş, eş, kariyer derken sonuç kendini değersiz bulur. Yersiz bunalımlarından, düşünce ve davranış girdaplarından, akıntı ve akımlardan kendinin nerede olduğunun bilgisizliği insanı rezil eder.
İNSANIN KENDİ DEĞERİNİ KAVRAMASI
İnsanın çocukluğunda yüklenir salih duygular, kin nefret, iteleme, öteleme, üstten bakışlar. Benim babam senin babanı döver, benim babam asker, benim babam şeyh, şıh, hacı hoca, müdür, başkan, benim babam kaymakam vali vekil… kavramlarıyla beslenen duygu ve düşünceler gelecekte, başka filizler vererek sevgi, saygı, hak hukuk, vicdan, ahlak, kanun nizam üstünde görülür. Kişilikler örselenir.
KENDİ İÇ SESİNİ DİLEMEYENİN, SESİNİ DİNLERSİNİZ.
Kendi iç sesimize; ilahi gözle(kalp gözü, vicdani, insani…) bakmak yerine başkalarının gözüyle, olup bitenleri görüp izlemek yanıltıcı, uyutucu, hipnotize olabilir. Bu durumda algılarımız doğru, dosdoğru olmaz.
Kendin bilmek ve kendi olmak derin ve ayrıntılı düşünmeyi gerektirir. İşin aslı ayrıntılarda saklıdır. Sonuçta karşımıza çıkan olgular bizi üzüntüye gark edebilir. Çok derinliklere dalmakla vurgun yemekte olası.
Kendi iç sesimizi duymazsak, onu dinlemeyi bilmezsek, onun yerine başkaları konuşur, başkalarını dinleyip anlamaya çalışırsınız.
Yaşadığınız anlamsızlıklar içinde kendiniz boş düşüncelerde bulursunuz. İçinizdeki boşluk büyüdükçe büyür. Gaz sancıları çekmeye başlarsınız.
Kendimizi ve çevremizi incitmeyelim derken incinirsiniz. Suya sabuna dokunmayalım derken kirlenirsiniz.
Kendi kendinizin iç sorunlarınızı, kendinizi, çevrenizi, insanı ve insanlığı kucaklayan sevgiyle tedavi edebilir. Karşılaştığınız sorunları; iyilikle, güzellikle, sevgiyle yaklaşarak da çözmek olası. Kin, nefret, haset, vesvese, bencillik, duygularıyla insanlara yüksekten bakma hakkımız yok.
Kibirli davranışlar karşısında; sabırla, inatla, metanetle, geniş görü ve kusur örtücü davranışlar kendimize yarar getirir.
İnancınıza, eşinize , dostunuza, vatan ve millete bağlı sadakat, insana iç huzur verir * D U R A K İ *.
“Uzun sözün kısası, Bandırma’nın susası…” yeğdir diyor erenler.
Ne kadar kibirlenseniz, böbürlenseniz, göğü delemezsiniz ki;
Ya Hu! erenler, kendini endam aynasında görenler…