Yaşyer, Hacıarslanlar ile birlikte Edremit’in en yüksek köyüdür. 19. yüzyılın sonlarına doğru göçebe Yörükler tarafından kurulmuştur. Köyün yakınından oldukça eğimli bir dere geçmektedir. Bu nedenle dereye korkutucu bir özellik atfedilerek Salavat Deresi adı verilmiştir. Köy, ilk adını bu dereden almıştır. 1916 yılında köyün adı, bulunduğu alan sulak olduğu için Yaşyer olarak değiştirilmiştir.
Yaşyer Köyü’nün üstünde heybetli bir görünüme sahip bir kaya bulunmaktadır. Bu kayaya, yöre halkı At Kayası demektedir. Rivayete göre, Hacı Bektaş Veli Anadolu’ya gelirken bu kayaya binmiştir. Bundan dolayı At Kayası Bektaşilikte önemlidir. Bu kayanın doğusunda Kıryayla (Soğukalan) denilen bir tepe vardır. Burada hiç ağaç bitmediği için bu ad verilmiştir. Kıryayla’da bir yatır bulunmaktadır. Geçmiş yıllarda Yaşyer halkı, Kıryayla Dedesi ’ne çıkıp kurban kesmekteydi. Zamanla bu gelenek unutulmuştur. Salgından önce de köy hayrı Kıryayla Tepesi’nde yapılmaktaydı. Köy de, İncirli, Aşpişiren (Ütüklü) ve Kobak Dede (köy mezarlığında) yatırları da bulunmaktadır.
Kıryayla gibi köy de Doğançukur, Yemişen, Karaçukur, Oacaksuyu, Efekli ve Kertil gibi mevkiiler de bulunmaktadır. Dağ yaşamının bütün zorluklarına göğüs geren köy halkı, buralara kendi olanakları ile çeşmeler yapmıştır. Yaşyer’de yaşayan herkes, hangi çeşmenin kime ait olduğunu bilir. Köy halkı, bugün kullandıkları suyu imece usulü çalışarak evlerine ve köy çeşmelerine getirmiştir. Balıkesir’in 2014 yılından itibaren büyükşehir oluşundan dolayı diğer kırsal yerleşim alanlarında tanık olunan bazı su sorunları, bu köyümüzde de yaşanmaktadır.
Kazdağları’nın en önemli dağ silsilesinden biri olan Eybek Dağı eteğine kurulu olan Hacıarslanlar Köyü gibi Yaşyer’e de, Polat Enerji ve yabancı ortaklarının hayata geçirmek istediği Duygu Rüzgâr Enerjisi Santrali ile rüzgâr türbinleri yerleştirilmek isteniyor. Hem de Yaşyer Köyü’ne sadece 3000 metre gibi oldukça yakın bir mesafeye. Söz konusu projeye karşı, doğa ve çevre dernekleri itiraz davası açtı. İnşaat aşamasında türbin ayaklarının oturtulması için kazı faaliyetleri ve türbin temelinin oturacağı alanda da nasel, kule ve kanat montajı yapılacaktır. Bütün bu işlemler, geçimini tarım ve hayvancılıktan sağlayan köylerimizi olumsuz yönde etkileyecektir. Bundan dolayı, davanın köylerimiz ve doğa lehine sonuçlanmasının bir zorunluluk olduğunu belirtmek istiyorum.
Yaşyer’in bir diğer önemli özelliği de Edremit’in köyleri arasında çilekçilik yapılan tek köyü olmasıdır. 2008 yılına kadar köyde çilek festivali düzenlenmekteydi. Ne yazık ki, günümüzde köyde çilekçilik eskisi gibi önemli bir yere sahip değil. Yaşyer Köyü yerine Çanakkale’nin Yenice ilçesine bağlı Kalkım Beldesi çilek ile anılmaktadır. Oysaki çilek, Yaşyer ’in bereketli topraklarından Kalkım’a ulaşmıştır. Umarım, Yaşyer halkının kendi tarlalarında üretmeye devam ettiği çilek yeniden hak ettiği değeri görür. Sevgili okurlarım, bu köyümüze başta çilek ve ürünleri olmak üzere diğer yöresel ürünlerin tüketicinin beğenisine sunulduğu bir kooperatif kurulsa, ne güzel olur değil mi? Gözünü açtığı gibi dağda yaşamayı öğrenen Yaşyer’in emektar, çalışkan ve güçlü kadınlarının başaramayacağı hiçbir iş yok. Kooperatifi de başarıyla çalıştırıp kendi kazançlarını elde edeceklerine canı gönülden inanıyorum. Yeter ki böyle bir iş için ilk adım atılsın.
Sevgili okurlarım, böyle düşünmemi sağlayan en önemli neden, Yaşyer’in üretken kadınlarıdır. Geçtiğimiz günlerde, sepetlerini topladığı kuşburnu ve böğürtlen ile doldurmaya çalışan sevgili Sabriye ile tanıştık. Sabriye’ye kolay gelsin dedikten sonra başlayan ve giderek koyulaşan sohbetimiz, bana Yaşyerli bir kadının zorlu dağ yaşantısını tanıttı. Bütün köy kadınlarının, çocuklarına güzel bir gelecek bırakmak istediklerini anlattı. Sabriye’nin, birbirinden güzel iki kızı var. Kendisi onları çok daha iyi koşullarda büyütüp okutmak ve ev ekonomilerine destek olmak için, her cuma günü Akçay pazarına çıkıyor. Kendi yetiştirdiği meyve ve sebzeler, yapmış olduğu salçalar, koyun peyniri, incir pekmezi, zeytin ve zeytinyağı sizleri bekliyor. Tadına bakma şansı bulduğum salçayı, peyniri, incir pekmezini ve siyah zeytini şiddetle tavsiye ediyorum.
Sabriye, eskiden köy erkelerine evlenirken sadece bir nacak, bir tüfek ve bir eşek verildiğini söyledi. Dağ yaşamının zorluklarını aşan, kimseye muhtaç olmadan ailesine bakan Yaşyerli erkekler ekmeğini tam anlamıyla taştan, dağdan, ormandan çıkartmış. Yerleşik hayata geçilmesiyle dağdaki eski yaşamlarını her ne kadar geride bıraksalar da köy halkı, dağdan tamamen kopmamıştır. Sabriye, genç kızlığında ailesiyle birlikte aylarca dağda kaldıkları günleri, o günkü heyecanı ve coşkusuyla anlattı. Bugün de eşi ve kızları ile fırsat buldukça dağa çıkarak, Kazdağları’nın bu cennet köşesindeki yaşamlarını daha da zenginleştirmektedirler.
Sevgili okurlarım, Sabriye’nin hayran olduğum aklına, zekâsına, Kazdağları’nın değerlerine ve efsanelerine sahip çıkan o güzel yüreğini ise ayrıca anlatmak istiyorum. Size bahsettiğim üzere Sabriye her cuma günü Akçay pazarına geliyor. Birbirinden lezzetli ürünlerinin yer aldığı sergisini açıyor. Ürünlerini dört gözle bekleyen müşterileri ile bir araya geliyor. Gün sonunda sergisini toplayıp köyüne geri dönüyor. Bugüne kadar ne Akçay’da denize girmiş ne de yolun karşı tarafındaki Kızılkeçili, Zeytinli ve Mehmetalan köylerini görmüş. Yüreğindeki Kazdağı sevdası, kendisinin dağdaki yaşamının buralardaki yaşantı ile birebir aynı olduğunu hissettirmiş. Edebiyatımızın usta ismi Sabahattin Ali’nin, bölgemizin değerlerini, geçmişini bizlere ulaştırdığını çok küçük yaşlarda öğrenmiş.
Sabriye dağdaki yaşantılarını anlatırken, bir an aklıma Kazdağı tutkunu olan Sabahattin Ali ile özdeşen Hasanboğuldu efsanesi aklıma geldi. Sizlerin de bildiği gibi, dağlı Emine ve ovalı Hasan’ın sonu hüzünle biten bir aşk hikâyesi var. Dağın zorlu yaşamına, sevdiği kadın uğruna dâhil olmak isteyen Hasan da keşke elindeki bir nacağı, bir tüfeği ve bir eşeği ile yuvasını kuran diğer erkekler gibi Emine ile mutlu mesut yaşasaydı diye düşündüm. Tam da o an Sabriye, hepimizin yüreğinde derin izler bırakan bu sevdalıları anlatmaya başladı. Bugünün koşulları ile dağ köylerinden pazara gelen kadınların, obasının geleneklerine sadık kalan Emine olduğunu belirtti. Kendisinin, Edremit Körfezi’nin bütün güzelliklerini yaşamayı çoktan hak ettiğini düşündürdü. Umarım bu düşüncem bir gün gerçekleşir. Ve Sabriye Akçay’a sadece pazar için gelmez. Burada keyifli bir gün geçirir.
Yazımı sonlandırırken bütün Yaşyer halkına köylerinde sağlıklı, huzurlu ve mutlu bir yaşam diliyorum. Evinin kapısını bana açan, bulunduğum süre içerisinde kendi evimdeymiş gibi hissetmemi sağlayan sevgili Sabriye’ye sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum. Onun önünde saygı ile eğildiğim azmi ve çalışkanlığı, köyüne ve ailesine olan sevgisi, ülkemizin kurucusu ulu önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’e olan bağlılığı, kimseye muhtaç olmadan yaşamayı bir erdem olarak gören bilge kişiliği geleceğe dair olan umutlarımı yeşertti. Kendisini tanımaktan gurur duydum. Bir o kadar da mutlu oldum. Sağ olsun, var olsun. Bin selam olsun bu güzel insanların memleketi Kazdağları’na…