Coğrafyamızda önemli bir aktör olduğumuzu sürekli vurgulayan ülkemdeki mevcut siyasi erkimiz Kazakistan’daki olaylara dair bir açıklaması oldu mu?. Oldu da ben mi kaçırdım?…
Sadece dün Dışişleri bakanımız Çavuşoğlu mevkidaşı Lavrov ile telefonda görüşmüş. Cılız bir hamle.
Rusya Federasyonu Dışişleri Bakanı Lavrov’un ” Kazakistan devletinin Kiril alfabesinden Latin alfabesine geçişi, artan milliyetçilik akımları ile Rusya’dan uzaklaşması bizim tarafımızdan kaygıyla izlenmektedir” diyerek devam eden açıklaması üzerinde düşülmesi gereken ciddi bir meseledir.
Rusya aynı kaygılarla Ukrayna ile ters düşerek Kırım’ı ilhak etti.
Aynı Rusya 2009 yılında Güney Osetya üzerinden Gürcistan’a ayar verdi…
Ve biz…
1991 yılında değişen dünyayı anlayamadık. Oralarda aynı dilden konuştuğumuz insanları kültürdaşlığımızı istismar ederek, Sam amcanın Boris’i kuşatmasında taşeronluk ettik. İlk golü kardeş ülkelerin yönetimlerinden yedik. Özellikle 2002-2007 arasında artan FETÖ hareketlerinden şikâyet eden kardeş ülkeler bizden uzaklaşmaya başladı. Uzaklaştıkça Rusya’ya yakınlaştılar. Amerikan Gizli Servisince desteklenen FETÖCÜ yapılanmaya muhaliflik sadece Rusya’ya yakınlaşma ile sonuçlanmadı. Özellikle Özbekistan’da radikal dinci örgütlenmenin temelleri atıldı ve taraftar bulmaya başladı. Özbekistan’da çok güçlüler diye biliyorum.
Kazakistan çok özel bir ülke. Sovyet mirası nükleer enerjileri var. Nüfusunun yarısı Slav. Kazakistan sanırım bu olaylar nedeniyle üniter yapısını muhafaza edemeyecek ve Slav özerk bölgeleri olacak. Rus Ordusu ise yeni kurulacak düzenin garantörü olarak asla o coğrafyadan çıkmayacak.
Sovyet rejimi bana göre Rus Emperyalizminin bir yorumu idi. Sosyalist uyarlama diyelim buna. Rejim zayıflayınca sistem çökünce elindeki toprakları inadına tutma yerine, tutabileceğine inandığı yerleri garanti ederek tutamayacağı yerleri serbest bıraktı. Yeni bir ekonomik modele geçti. Putin ile birlikte toparlandı ve verdiği yerleri yeniden toparlamaya başladı. Konunun kısaca izahı bu.
Biz ne yapıyoruz peki?..
Moskova’dan nasıl görünüyoruz?..
Sam amcaya ara sıra kısık sesle de olsa çıkışan ama mutlaka filmin sonunda Sam amcanın sözünü dinleyen Washington güdümünde bir devletiz. Moskova’ya asla güven vermeyen bir görüntümüz var. Bu görüntü nedeni ile her zaman Boris’in hasmıyız.
Bizdeki hükümetler son yıllarda “yerli ve milliyiz” desin dursunlar.
Manzara budur.
Önümüzdeki yıllar korkum o ki; yeniden bu coğrafya batı ve Rusya arasında egemenlik mücadelesinin sahası olacak.
Ne demek bu?..
19 YY olaylarına bakın ne demek istediğimi anlarsınız. Ruslar bizi iki kez tepeledi. Koca Rus Ordusu Küçükçekmece’ye kadar geldi ve araya batının girmesiyle Ayastefanos (Yeşilköy) Antlaşması ile Rus Orduları Tuna kuzeyine çekildi. Biz Bulgaristan’ı kaybettik.
20 YY ilk çeyrek sonunda batı orduları ülkemizi barış antlaşması maddelerini bahane ederek işgal ederken Rusya’nın ölmüş halinden aldığımız lojistik ve levazım desteği ile bugünkü cumhuriyetimizi kuracağımız milli mücadele savaşını kazandık.
“Yurtta Sulh Cihanda Sulh” sözü boşuna denmedi. Bir çok tarihi dramatik olayın sonucu olarak çıkarım yapılan bir sözdür. Batı ve Doğu arasındaki savaşların tarafı olmak bize bu coğrafya da kızılcık değil kan şerbetleri içirir.
İddia edilen milli ve yerli olabilmenin ilk koşulu milli ekonomik yapıdır. 1984 yılından beri sattığınız kurumlar ile iktisadi yapımız yerli değil çok ulusludur. Sürekli yabancılara şirket ve toprak satarak yerli ve milliyiz demek teorinin pratik ile reddidir.
İşimiz zor Abidin.
Kazakistan olayları coğrafyamızda ilk 20 yılına ikaz sinyalleri vermekte… Görebilen var mı?
OKUL ÖNCESİ DİN EĞİTİMİ
CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel’in Milli Eğitim Bakanlığı müfredatında olmayan ama Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından desteklenen adına “sübyan mektepleri” denilen okul öncesi korsan öğretim kurumlarına karşı söylemiş olduğu sözler iktidar ve mini ortakları tarafından acımasızca, çarpıtılarak eleştirilmeye adeta hedef gösterilmeye tam gaz devam ediliyor.
Devleti yönetmenin sorumlulukları ağırdır. Bu ağırlıkların en önemlisi mevcut kanunların yürütülmesini kontrol etmektir.
Bu olayın hukuki kısmıdır. Yani usul kısmı.
Gelelim konunun esasına…
Bahsedilen çocukların yaşları beş ve yedidir. Bu yaşlardaki çocuklarda somut ve soyut kavramlar iç içedir. Kendisinin varoluşunu “bacadan düşme” “leyleklerin getirdiğine” inanacak kadar hayal dünyası geniştir. Bu yaştaki çocuğa kabir azabı gibi kavramları öğreterek bu çocukta ileride hangi proto tipi yaratma güdüsü içerisinde olunabilir ki… Bu tarz öğretim modeli iki proto tip ortaya çıkarır. Ya kafa kesecek kadar dinci bir militan ya da günün birinde kendisine dikte ettirilen tüm kavramları sorgulayıp her şeyi reddeden, sosyal çevresine düşman ve tüm değerleri alt-üst olmuş asi bir tip türer. Pedagoji bilimin evrensel prensiplerine göre şiddetle karşıyım.
Ve nihayet olayın siyasi yönü… Bu değerler üzerinden oy devşirmenin ne denli tehlikeli sosyal olayların zeminini oluşturduğunu halen fark etmeyen siyasi çevreler var. FETÖ ve 15 Temmuz’un halen aklımızı başımıza getirmediği gün gibi ortada… Bu zihniyet sürdükçe dün Fettullaçılar; bugün de atıyorum, Beytullahçılar; yarın da Hayrullahçılar maalesef gündemimizden hiç eksik olmaz…
PAPA NE DEDİ
Papa Francis; “Çocuk sahibi olmak istemeyen insanlar görüyoruz. Ya da sadece bir çocuk istiyorlar. Birçok çift çocuk istemiyor ama iki köpekleri, iki kedileri var. Köpekler ve kediler çocukların yerini alıyor. Babalığı ve anneliği reddetmek bizi küçültür, insanlığımızı bizden alır” demiş.
Papa “insanlar neden çocuk sahibi olmuyorlar” sorusunun cevabını bulmak yerine yine insanları suçluyor ve en değerli kavramlar üzerinden insanların kararlarını yargılıyor.
Papa’nın derdi asla iyi eğitim almış, insanca yaşayan topluluklar değil. Papa’nın derdi kendine bağlı cemaatlerin sayısal çoğunluğunun artması. Cemaatinin kalitesi umurunda değil. Hatta mümkünse yarı cahil olmaları daha iyi. Çünkü eğitim almamış kitleler daha kolay kontrol edilebilir. Cahil insan düşünmez. Düşünemez. Körü körüne inanır. Çünkü inanmak, düşünmekten daha kolaydır.
Yobaz her yerde yobazdır.
Al bizdeki sözüm ona mollaları vur Papa’ya… Tut Papa’yı vur Mollalara…
Yok birbirlerinden farkı.
Emeğine sağlık abi harfi harfine haklısınız. memlekette koyun sürüsü geniş olunca … …bizim koltuklara oturana ne oluyor bilemedim Bi kalkamıyor, aslinda iki seçim kaybeden (bende olsam) istifa etmeli.
Adam boşuna demiyor 4 çocuk yapin ENAZ 4 diye sürünün kesilmemesi çok önemli.
3 haftadır dinkulturu öğretmeni raporlu idi bugün oğlumun dinkültürü nden sınavı var…
Hani zorunlu ders değildi. Anayasa mahkemesi dinkültürü dersini zorunlu olmaktan şikarmişti…
Kendi memleketimizi bizlere zindan etmenin peşindeler.
TÜRK DUŞMANLARI
Memleketimizde