Sabah erken kalkıyorum ya..
Düşündüm de..
“Acaba ?.” dedim!.
Salgın nedeniyle..
Çocukların ve genç neslin bir yılı gitti mi?..
Onların eğitim öğretimlerine şöyle bir baktım..
Çok anlamam da..
Uzmanlar kusuruma bakmasın!..
Kendi kendime..
Ölçme değerlendirme yaparken…
Önce şöyle bir gerilere gittim.
Ben ve benim jenerasyonum..
Dersi sınıfta…
Öğretmenimiz başımızda “yüz yüze” öğrendik.
Her sabah “Andımızı” okuduk..
Doğruyum, çalışkanım dedik..
İhap Subaşı’nın kalemiyle çizdiği ,
kapağında “Atatürk ve dizinde okumayı öğrenen çocuk” görselli ALFABE ile a,b,c’yi öğrendik..
Karton “fiş” ile okumayı söktük..
Fasulye ile “Aritmetik” dersinde toplama çıkartma öğrendik..
“Abaküs”te sayı saydık..
“Adam gibi çocuk” olmayı “Yurttaşlık bilgisi”dersinde hazmettik..
“M.Ö 1274’deki “Kadeş savaşını” bile İlkokul 4’de “Tarih”dersinde öğrendik..
Emin Oktay’ın,Ragıp ve Nimet Çalapala’nın kitaplarıyla ilkokulda büyüdük..
“Aile bilgisi” dersinde değerlerimizi, nezaketi, saygıyı, görgüyü öğrendik..
Karnemizde “hal ve gidiş” notumuzu gördük.
“Müselles”’i sokakta bilez oynarken bildik, “üçgen” diye dersini gördük..
Ortaokul ve Lise’de..
“Cumhuriyet tarihini” ders olarak okuduk..
“Tarım”dersinde “ekmeyi, biçmeyi” öğrendik..
“Faraday deneyini” Laboratuvar’da yaptık..
“ El iş’i “dersini “atölye” de gördük..
Sosyoloji, Mantık, Felsefe’yi ders olarak okuduk.
Sanatsal değerleri ; üslubuna göre “Sanat tarihi” dersinde “bazilika plan tipi”ne kadar öğrendik..
Cebir’i, Geometri’yi “kara tahtada” tebeşir tozuyla yuttuk..
Edebiyatı ; Nihat Sami Banarlı’nın kitaplarıyla sevdik..
Kopya çekmeyi “uzmanlık” haline getirdik , kopyalık hazırlarken farkında olmadan dersi öğrendik..
“Din dersini” saptırmadan,hurafeden örnek vermeden yalın bir dil ile anlatan çağdaş hocalardan öğrendik..
Her dersi “3 yazılı” ve “ 1 sözlü” ile hatmettik!..
Yetmedi “ödev” ekledik..
Her gün sabahleyin ve öğleden sonra ,
Cumartesi de öğleye kadar okuldaydık..
Siyah önlüklüydük, kravatlıydık..
Biz böyle yetiştik!..
Sonra, sonra..
Hemen her yıl..
Durmadan oynadılar..
Önce “Müfredat” değişti..
Sonra; ikide bir “öğretim süreleri” şaşırdı.
3 yıllık, beş yıllık,8 yıllık..
Metotlar gelişti..
“Fiş” gitti;”tuş” geldi…
“Kalma” gitti;”ikmal” bitti.
“Kopya”nın yerini “akıllı telefon” aldı.
Sokaktaki “beş taş” gitti, “Go” geldi..
Ders kitapları farklılaştı..
Kitapların “fabrika ayarlarıyla” oynandı.
Bizim “fasulyeli” matematik,”modern” oldu.
Kara tahta gitti, akıllı tahta geldi.
Önlük gitti,forma geldi.
“Yüz yüze” bitti!..
Online geldi!..
“Aç-kapa” derken..
Düşünüyorum da..
Acaba?..
Bir neslin sadece “bir yılı mı” gitti?..
Hoşça kalın..