Hayatımızın belirli dönemlerinde, özellikle çocuklarımızın eğitimi ve geleceği konusunda çok iyi düşünerek karar vermemiz gerekiyor. Millet olarak aile yapımız, örf, adet, gelenek ve göreneklerimiz gereği aşağıdaki evre, dönem ve zamanlarda verdiğimiz kararlar büyük bir önem arz ediyor.
İşte bu evre ve dönemlerde çocuklarımızın ve onların “Eğitim, Yetişme ve Yetiştirilme” tarzları ile ilgili olarak aldığımız kararların ne derecede doğru ve isabetli kararlar olduğu hemen anlaşılmaz. Verdiğimiz kararların doğru olup olmadığını ileriki yıllarda anlarız. Bazen de iş işten geçmiş olabilir. İleriki yıllarda keşke serzenişinde bulunup pişmanlık duymamak için konuyu inceleyelim.
İlk çocukluk ve İkinci çocukluk dönemi: 3 – 6 yaş İlk Çocukluk dönemi, 7 – 11 yaş İkinci Çocukluk veya İlkokul Dönemi dediğimiz dönemlerde hakkımızdaki tüm kararları bizim adımıza aile büyüklerimiz/anne ve babalarımız/ebeveynlerimiz alırlar ve verirler.
Orta okul dönemi: yani 12-15 yaş döneminde de hakkımızdaki tüm kararlar yine aile büyüklerimiz tarafından verilse de bir önceki döneme nazaran daha dikkatli olunur. Bu dönemde çocuklarımızın gönlünü alırcasına da olsa, onların düşüncesi ve kararı sorulur. Alınacak cevap önemli değildir, genellikle anne ve babalar yine kendi kararını uygulamaya koyarlar.
Lise dönemi: 15-18 yaş ergenlik dönemi, bu dönem çok önemlidir, ailecek alınacak ve verilecek kararlarda birey olarak sizin de istekleriniz, düşünceleriniz sorulur, sorulmalıdır. Oğlum / kızım sen ne düşünüyorsun, ne dersin, bak biz böyle düşünüyoruz ama KARAR yine de senindir… vb.
Liseden sonra: 18 yaşından sonra alınan ve verilen kararlar gerçekten de çok önemlidir. Çünkü artık yol ayrımına gelinmiştir. Kuşun yuvadan uçma vakti gelmiştir. İlk, orta ve lise eğitiminiz esnasındaki başarı ve başarısızlıklarınız, beceri ve yetenekleriniz, ilerleme istikametiniz, arzu ettiğiniz üniversite ve fakülteler belli olmuştur. Keza liseden sonra belli bir iş veya meslekte çalışmaya başlamanız, daha yüksek seviyedeki bir öğretimi takip edip – edemeyeceğiniz de belli olmuştur.
Okul başarısı, üstün başarı, diploma notu, test ve sınıflandırmalar, üniversite sınavı sonuçları… vb.
Artık yaşınız 18’i geçmiştir, kendi kararlarınızı kendiniz verebilirsiniz. Yasal olarak reşit sayılırsınız. Aileniz size sorar veya çoğunlukla “Birlikte Karar” verirsiniz. Ya da bizzat sizin kararınız geçerli olur.
Anne, baba ve çocuklarımızın karşısına çıkan tüm bu sorunlar eğitim sistemimizden kaynaklanan sorunlardır. Hatalarla dolu olan eğitim sistemimizdeki bu sorunlar bir türlü giderilmediği için ebeveynlerimizin, çocuklarımızın ve tüm halkımızın sorunları olarak devam etmektedir.
Liseden sonra “Üniversitelere Giriş Sınavı”ndaki başarı puanlarınıza göre, ya istediğiniz bir meslek yüksek okuluna veya istediğiniz bir üniversitenin fakültesine devam edersiniz. Ya da öğretim hayatınıza son verip, anne veya babanızın yanında çalışmaya veya piyasa koşullarında bir işe girip çalışmaya mecbur kalırsınız. Anadolu halkı bu gibi durumlarda genelde kızlarına bir kısmet ve koca bularak onları evlendirir. Erkek çocuklarına da iş bulur, iş kurar ve onu da baş göz eder. Ancak erkeklerin önünde bir engel daha vardır, o da “ASKERLİK’tir”
Genel olarak erkek evlatlarımız askerlik bitmeden evlenmek isteseler de evlendirilmezler, hatta Anadolu’da askerliğini yapmayana kız bile vermezler, en fazla nişanlanabilirler.
Bildiğiniz gibi son yıllarda ailelerimiz ve gençlerimiz askerlikten korkmakta ve askere gitmemenin yollarını aramaktadırlar.
Bedel ödeyerek üç haftada bitirmek veya hiç askerlik yapmamak, sağlık sorunlarını bahane edip çürük raporu almak… vb. Delikanlının bedel ödemek için parası yok ise, genelde de yoktur ve olmaz, annesi – babası, evli ise kaynanası – kayın babası bedeli ödeyiverir.
Bazı zengin ve varlıklı ailelerin çocukları çok şanslı olduklarından, daha anaokulu ve ilkokul sıralarından itibaren özel okullarda okuma şansını elde ediyorlar. Bu günlerde özel okul ücretleri de dudak uçuklatıyor, yıllık yarım milyon TL’sini bulan fiyatlar konuşuluyor.
Özel okulların her yıl yasal olarak % 57 – 60 fiyat artışı yapabileceğini de devletimiz garanti ediyor. Bu yüksek fiyatlarla ödemeyi yapamayacak olan fakir ve yoksul aileler çocuklarını devlet okullarına vermek zorunda kalıyorlar. Tabi çocuklarının başarısı ve istikbali de ona göre oluyor.
***
Konu buraya nerden geldi derseniz, Türkiyemiz’de ana ve babadan ayrılıp, hayata atılarak yeni bir yuva kurmak, çoluk çocuk sahibi olmak veya bir iş ve meslek sahibi olmak çok zor. Çocuklarımız 18 yaşına gelseler de tek başlarına karar verip kendi yollarını çizip seçemiyorlar. Ben çizerim ve seçerim, bak o neler yaptı, bende yaparım… vb. diyenler olsa da onlar azınlıktadır. Mutlaka anne ve babanın aklına, tecrübe ve deneyimlerine, yardımına ve yönlendirmesine, ana veya babanın parasının varlığına, servetine, getirisine, kredisine ve desteğine ihtiyaç duyuyorlar, çoğunlukla da ona güveniyorlar.
Bu devran böyle devam edip gidiyor ama nereye kadar. Bu aşamalarda önemli olan konu şudur, kişi kendisini bilecek, başlangıçtan itibaren hedefini seçecek, ben ne olmak ve ne yapmak istiyorum. İstiyorum ama kapasitem nedir, yapabilir miyim, elde etmem ve ulaşmam gereken ara hedeflere ulaşabildim mi? Kendime güvenim tam mıdır? Okul bitirme notum ve derecelerim nedir, giriş sınav ve testleri ile bedeni yeterlilik sınavlarında başarılı mıyım, istenilen standartlara ulaşabildim mi? Vb.
Bu dönemde bir sanat ve meslek erbabı olmak amacı ile Tarım, Ziraat ve Hayvancılık Meslek Yüksek Okulları’nı tercih etmek düşünülmediği gibi, aynı veya başka bir meslek veya sanat dalında usta – çırak usulü çalışıp öğrenerek, bir iş veya meslek sahibi olmak da pek düşünülmüyor. Veya kişiye böyle bir yolun da var olduğu gösterilmiyor. Cesaret sahibi olan çocuklarımız, ferdi veya ortak sermaye koyarak özel teşebbüse ve girişimciliğe özendirilmediği gibi TEŞVİK de edilmiyor.
Bir başka yanlış uygulama ise bitirdiği fakülte ve üniversiteden aldığı diploma ile hiç alakası olmayan iş, branş, dal ve alanlarda çalışmak ve İSTİHDAM edilmektir. Adam mühendis ama turizmci, doktor, eczacı, kimyager ama ticaret erbabı veya siyaset adamı olmuş… vb. kişileri çok görüyoruz. Yanlış meslek seçimi yapanları, kariyer ve uzmanlık alanı dışında çalışan ve uğraşanları da görüyoruz.
Küserek veya küstürülerek yurdumuzu terk eden ve BEYİN GÖÇÜ’ne zorlanan tabiplerimiz ile kıymetli aydınlarımızın varlığı ve bunların sayısının artmakta olması hepimizi üzmektedir.
Doğru olan nedir veya kişiler neden bu hataları yapıyor, tüm bunlar salimen düşündüğümüzde doğru çözümlerini bulup halledebileceğimiz meseleler değil midir? Eğitim ve öğretim devletimizin anayasal görevidir. Eğitim ve öğretim kurumlarından mezun olan yurttaşlarımızın istihdamı da devletimizin görevi olmalıdır. Maalesef üniversite mezunu işsizler ordumuzun mevcudu gün geçtikçe artmaktadır.
-Tarım ve Hayvancılık konusunda çocuklarımızı teşvik edelim. Açılmasını arzu ettiğimiz “Tarım – Ziraat ve Hayvancılık Meslek Yüksek Okullarımızı” bir an önce açalım ve sayılarını çoğaltalım.
-Öncelikle iklimi, coğrafyası, bereketli ve verimli toprakları ile BALIKESİR ilimizin 20 ayrı ilçesinde bu okullarımızı açalım. İklim ve coğrafi koşulları uygun olan diğer il, ilçe, yer ve bölgelerimizde de bu okulları bir an önce açalım, üretelim ve üretime katkıda bulunalım.
Tarım ve Ziraat, birbirinden ayrılmayan, mevsim, iklim, yağış ve toprağın bereketinin arttırılması ile ilgili konuları da içinde barındıran üretim amaçlı faaliyetler topluluğudur.
Konuya Hayvancılığı da dâhil ederseniz, hayvanlarında insanlar gibi topraktan elde edilen ürünlerle beslenebileceği gerçeği açıkça görülecektir.
Konu ile ilgili olarak, açılmasını arzu ettiğimiz Meslek Yüksek Okullarımız açılıncaya kadar, gençlerimizin Usta – Çırak usulü ile çalışıp, öğrenerek bir MESLEK SAHİBİ olmalarına önem verelim. Onları ferdi veya ortak sermaye sahibi yaparak TOPRAKTAN ÜRETİM konusunda GİRİŞİMCİLİĞE özendirelim ve TEŞVİK edelim.
Tüm bu sorunlarımızın giderilmesi amacı ile yeter ki sesimizi; Yetkililer’e, İlgililer’e, İlgili Beyler’e ve İlgili Beyefendiler’e duyuralım. Umut dolu güzel günlere, saygılarımla…
14 NİSAN 2024
Muharrem KAYNAK