“İnsanlarımız ‘KOLAY’a, çok ama çok alıştırıldı. Dolmuşlarda çalınan şarkıların sözlerine, Hafif Batı müziği denilen müziğin sözlerine, yaygın alaturka şarkılardaki sözlere bir bakın! O düzeydeki sözleri ‘güzel söz’ diye bellemiş bir düzey karşısında, OZAN ELBETTE ANLAMSIZ KALIR, çünkü güç gelir. Bizde Batı müziğini sevmeyenler, inanıyorum ki, o müziğe alışmak için gerekli ilk güçlüğe katlanamayanlardır.(…)
OKUDUĞU BİR ŞİİR, DİNLEDİĞİ BİR MÜZİK, BAKTIĞI BİR RESİM KARŞISINDA HİÇ KİMSE, KENDİNE GÜVENE GÜVENE, ‘BEN BİR ŞEY ANLAMADIM’ DİYEMEMELİ, DEMEK Kİ KENDİ BEĞENİSİNİ ÖLÇÜ SAYMAYA KALKMAMALIDIR. ‘başka ne ölçü olabilir ki… ‘ denebilir buna karşı, AMA BİR BEĞENİNİN OLUŞMASI İÇİN BİR ŞEYLER(EĞİTİM) GEREKLİ OLDUĞU DA UNUTULMAMALI. …)
Söz gelişi ben Anadolu mitologyasından epey yararlandım şiirlerimde, şimdi bir okur kalksa da, ‘Ben o masalları bilmiyorum, güç geliyor bana bu şiirler’ dese, benim mi değişmem gerekir, onun mu değişmesi?ö (Mehmet BAYDUR-ZÜPPE’NİN SAVUNMASI 1995. YAZISINDAN ALINTIDIR.)
Okumayacaksın, ülkende ve dünyada neler olup bittiğini televole kültürü içinde değerlendirip kendini uzmanmış gibi göreceksin…
Resimi, müziği dikkate almayacaksın çocuğunun bu eğitim için harcadığı zamanı fuzuli görecek ‘nitelikli’ kitap okumayı ve almayı lümpenlik olarak değerlendireceksin veya okuduğum gazeteler kupon karşılığı kitap veriyor ben de alıp okuyorum sonrada çocuklara veriyorum diyeceksin veya kupon karşılığı aldığın kitapları evin misafir odasındaki büfeye sıralayıp hava atacaksın ve bunlarla yetinmeyip diğer yandan içeriği zengin anlamlı(niçin böyle yazdım çünkü kitabında suyunu çıkardılar) kitaba, dergiye, müzik dinletilerine para verip alanlara tiyatro ve resim sergisine gidenlere ‘züppe’ diyeceksin kendini de yarım yamalak bilginle ‘Anadolu çocuğu’ göreceksin…
Yok öğle yağma…
Türküyü de, Türk Sanat Müziğini de, Popüler müziği de seveceksin ama öte yandan , çok sesli Türk müziğini de, çağdaş dünya müziğini de seveceksin…
Yüce önder cehaletin diz boyu olduğu o ortamda Opera’yı kurdu. Türk köylüsünün çocuğuna mandolin, saz ve flüt çalmasını öğretti.. Dört sesli İstiklal Marşı’nı okuttu..
Kendini geliştirmezsen, kurumlarına ve yetişmiş insan kalitene sahip çıkmazsan, okullarda ki öğretim ve eğitim anlayışını daha ileriye taşımak yerine bugünkü dünyayı 1000 yıl geriden gelen değerlerle anlamaya çalışırsan çocuklarına ve torunlarına her yönüyle kaynakları kirletilmiş bir ülke bırakırsın!
Ya ‘kolay’cılıkla yaşamayı sürdürerek sürünerek yok olacaksın?
Ya da ‘akıl ve bilimin rehberliğinde ortak akılla’ değerlerini ve birikimlerini yöneterek bugünkü dünyada ben de varım diyeceksin…
O nedenle oyunu kullanırken;
ya çağdaşlığı ya da karanlığı,
ya kadınla birlikte yürümeyi yada eksik etek deyip arkamdan gel diyeni,
ya örgütlü ve nitelikli kendini yöneten insanı yada örgütsüz, niteliksiz cahil insanı,
ya insan olmak adına onuru yada insanlığın ayaklar altına alındığı onursuzluğu,
ya hesap verme ve şeffaflığı yaşam.felsefesi yapmış, katılımcılığı esas almış insanı yada ben bilirim diyen ve egosunu önde tutan insanı…
Karar senin… (Vecdi YILMAZ)