Okulun açılmasına bir-iki gün kala Savaştepe’ye İlköğretmen Okuluma genellikle babam götürürdü beni. Talebe treni ile gidiyorduk o zamanlar Savaştepe’ye karayolu ile ulaşım yoktu.
Baba dedem Ahmet Raif Çavuş, trenyolcu olarak DDY’da neredeyse bir ömür çalışmış. İki ağabeyinin şehit olması nedeniyle askerlik yapmamış. 18 yaşında başlamış göreve ” yol çavuşu ” olarak. O nedenle adının yanında Çavuş öz ismi gibi kalmış . Raif Çavuş. İlk çalıştığı yer Eskişehir tren yolu. Sonra İzmir – Uşak , oradan Savaştepe – Balıkesir ve Kepsut tren yolu yapımında uzun yıllar görev yapmış. Babam Kepsut ilçesi / Nusrat Köyü’nde doğar. Nusrat Köyü babamın da anılarında çok büyük yer tutardı. Nusrat köylüleri ile olan anılarından birini buraya yazmazsam içimde hüzün olarak kalır. Yazayım da hüzün değil güzel bir anı olarak kalsın.
Dedem Raif Çavuş , işçilerle güzel sohbetler ederken , araya muzırlık yapanlar da karışır ortalığa gülmece saçarlarmış. Nusrat köyü sakinlerinden saf , ama çok çalışkan olan Hasan ile arkadaşları alay eder gibi konuşunca , dedem kızmış.
– Neden öyle seslenip, çağırıyorsunuz. Ayıp değil mi ?
– Çavuşum , hadi seslen bakalım , adını söyle sana dönüp bakacak mı ?
Dedem seslenir : – Hasannn ..Hasannn.. Hasannnnn!.
Hasan dönüp bakmaz. Gördün mü çavuşum. Bak ben sesleneyim , şimdi nasıl bakacak..
– Öküz Hasannnnn..
– Buyur aga.
Dedem şaşırır. Bir de kendisi dener. Lakabını duymadan Hasan dönüp bakmaz.
Lakabını başına ekleyip adını sesleyince Hasan , buyur çavuşum der.
Ama dedem yine de siz artık bu öküz lakabını bırakın , size durup dinlenmeden su taşıyan , hizmet eden Hasan’a haksızlık etmeyin. Öküz Hasan değil , adı sucu Hasan olsun der.
Sucu Hasannnnn…
***
Demiryolu tamirinde, bakımında dedem ve çalışanlarının Nusrat Köyü’nün sınırının başladığı yerden diğer köyün sınırına kadar olan yere kadar Nusratlı işçiler çalışırmış. Gündelik yövmiye ile. Dedem çalışma saatlerini hak geçirmeden , diğer köylülerin de hakkına sahip çıkarak bu işi yaptığından , dostluk ve sağdıçlık öne çıkmış.
Dedemin Nusrat Köyü’nden sağdıcı olan Mustafa Doğan’ın , oğlu Hüseyin ile babamlar Nusrat Köyü sağdıçlığı yaşarlar. Babalar sağdıç olur. Çocuklar da sağdıçlığa özenirler.
Yıllarca anılarda yaşayan bir sağdıçlık güzelliği dillerde dolanır durur.
Yıllar sonra Savaştepe İlköğretmen Okulun’da biz torunlar karşılaştık.
Hüseyin Doğan ve Bilal Doğan.
Hüseyin Doğan büyük sadıcım , büyük dediysem benden iki yaş küçük . Bilal’in büyüğü Hüseyin.
Bilmiyorum bizden başkası var mı ? Kadın ve erkek sağdıçlığı. Yıllar sonra karşılaştığımızda , anılar havada uçuştukça daha bir birbirimize sarıldık. Bilal , eşi kızları , ablaları , Hüseyin ve eşi Hamide Ayvalıkta yediğimiz son sağdıçlı yemeğimiz oldu. Eski Rum evimin minik bahçesinde kurduğumuz sofrada en güzel türkülerimizi söyledik. Bilal sadıcım ile kıyak bir Balıkesir çiftetellisi oynadık. Ayvalık sokağındaki komşular bize alkış tuttular.. Küçük sağdıcım , Prof. Dr. Bilal Doğan aramızdan erken ayrıldı. Yazdığı kitapları , Japonya , Amerika , Almanya ve dünyanın pek çok ülkesinde okutulurken, hala yaşıyor diye düşünüyorum. Küçük sadıcım , yıldızlar yoldaşın olsun.
***
Bayram yaklaşırken , evin en küçüğü olan babam ayrıcalıklı olurmuş hep. O bayram için , babaannem Fatma Zehra hanım , ben özeniyorum Hayati’ye bu bayram bahriyeli elbise alalım diye dedeme dayatmış. Ismarla kondöktör abiye , getirsin İstanbul’dan.
Dedem , İstanbul’a giden trenin kondüktörüne babam için Bahriyeli yakası olan bayramlık elbisenin siparişi verir.
Bayramda , bahriyelilerini giyip Nusrat tren istasyonunda elbiseyi alıp getiren kondüktörü selamlar babam.
– Kondüktör abiii.. Nasıl yakışmış mı ?
Annesiyle geçirdiği bayramları çok az olur Hayati’nin.
Bahriyeli elbiseleri , yenilenir , boyu az daha uzar. Bayramlar artık eski tadında değildir.
Nusrat Köyüne veda ederler.
***
Savaştepe’ye tekrar taşındıklarında babam ilkokula başlar. Annesini kaybettiğinde , annesi 45 yaşında , babam da on yaşına yeni girmiştir.
Yeni kurulan Savaştepe Köy Enstitüsü’nde en küçük öğrencidir. Saçlarını alabros keserler. Bahriyeli elbiselerini giyemez , boyu uzamıştır.
Hayat , Hayati’ye adil davranmamıştır o çocuk yaşında.
***
Yıl 1964 yatılıya geçiyorum.
Martlı mahallesi uykuda olurdu o saatlerde.Belediye Kahvesi yeni açılmış, dumanı tüten çay ve kahve kokusu yayılır caddeye. Misler gibi.Havayı içinize çektiğinizde kahve içermişcesine bir duyguya kapılırsınız. Anne dedem Ahmet Öksüm çok otururdu bu kahvenin bahçesinde. Yaz geldiğinde anneannem Hasene Hanım , yemek saatini o gelince ayarlayıp kurardı.
“Dedeniz eli kulanda gelir şimdi”
İlk yıl gündüzlü ( nehari ) olarak okuduğum Savaştepe İlköğretmen Okulumda , sınıfımı doğrudan iyi derece ile geçince yatılı ( leyli) hakkını kazandım. Bu işlemler için Balıkesir’e geldiğimde dedem benim yatılı öğrencilik senedime imzayı Belediye Kahvesi’nde atmıştı.
Babamla sabahın köründe resim için hükümet binasının önündeki ” şipşak” foto ile senet için vesikalık çekilmiştim. Anılar bugün gibi gözümün önünde.
***
Koca Saat’in yokuşunu inerken bavulum babamın elinde olurdu.
Ben yanında onun kuyruğu misali. Her yolculuğumuzda anlatırdı. Kaç kerrelerce dinledim aynı anılarının buruk ve keyifli olanlarını.Annesini kaybettiğinde on yaşında olduğunu her keyifli ve hüzünlü anısının arasına sıkıştırır ,annesini yad ederdi.
Mihriye halam da annesinin simasını anlatırken , babanın bıyığını kes ,bir başörtüsü bağla işte babaannen derdi. Çünkü biz babaannemizin hiç resmini görmedik.
Geniş ailemizde yıllardır arıyoruz , ama bir tek resmini bulamadık. Tek bir kare resmi yok. Bizler onun cansız hayalini bilmiyoruz. Can sıkıcı bir hikayedir bu. Mihriye halam , annesinin resimlerini çoğaltmak için fotoğrafçıya verir. Fotoğrafçı dükkanında yangın çıkar. Aile resimlerimiz yanar. Bu ailemizde yıllardır bizlerin içinde duran çok can yakıcı bir hüzündür.
Babam; annem hayalimde bile zor canlanıyor derdi. Gözleri , buğulanır. Eskilerin anılarından söz ederken içimizdeki hüzün başka olurdu.
Bazen de babam takılırdı bana, “Fatma Zera, anamın adı ağzımın tadı “. O gün babam beni bırakıp bensiz Balıkesir’e dönecek ya , özlemler başlardı, bilirdim.
Savaştepe’de yaşayan üç ablasını görmek O’na ayrı bir keyif verirdi.
Raif Çavuş , ailesi ile Savaştepe’ye geldiğinde kızları yeni yetişmektedirler. Genç kız olduklarında , kısmetleri burada çıkınca ev – bark kurarlar. Rahime Dikmeoğlu , Mustafa Dikmeoğlu ile evlenir. , Nazife Dikmeoğlu halam , kuvvacı efelerden İsmail Dikmeoğlu ile evlenir . Savaştepe kuvvacılarının en yiğitlerindendir İsmail Dikmeoğlu. Raif Çavuş’un küçük kızı Şaziye Çalı da ablaları gibi , Savaştepe’li bir beyefendi olan Mustafa Çalı ile evlenir. Babamda en çok onun emeği vardır. Anasızlığını onun yamacında giderir.
Rahmetli eniştem Mustafa Çalı , babam geldiğinde halama takılır , “Hadi gözün aydın olsun. Hayatın geldi” Bu söz babamın içini ısıtır.
***
Kışın sıcacık olurdu Balıkesir Tren Garı” Bekleme Odası ” Balıkesir’in ayazı ile dalga geçercesine hemde. İçeriye girdiğinde soğuğa ve ayaza nanik yapar gibiydi. Gişeye yaklaşır , hafifçe eğilerek söylerdim.
Savaştepe’ye bi talebe bileti.
Babam , bilet almayı öğretmişti bana.
Siz hiç bu koltuklarda oturdunuz mu ?
– Ben oturdum. O zamanlar 11 yaşındayım. Bu koltuğa oturup sırtınızı dayadığınızda ayaklarınız yere paralel uzanır. Ben çok denedim o zamanlar. Babam otururken ayakları yere basar , sırtını koltuğa dayardı. Ben sırtımı koltuğa dayar , ayaklarım uzun , uyuklardım. Tren istasyona yanaşıp , düdüğünü çalana kadar.
Balıkesir’den kalkardı Talebe treni.
Sabah 06.15 de. Bazen gecikirdi , 06.45 te hareket ederdi
Yerleşim yerlerine yakın olan tren yolu kenarında beklerdi çocuklar.
Trenle yarışır gibi koştururlardı.
Gasteeee..Gasteee.. Gaste..
Bir demiryolcunun çocuğu olan babam , özellikle gazete biriktirirdi.
Kendi deneyimlerinden bildiği için tren yolculuğu yapacağımız zaman biriktirdiği gazeteleri rulo yapar iple bağlar öyle çocuklara atardı. Çünkü gazeteler açık atıldığında yırtılır ve okunmaz derdi. Babamın çocukluğumda en çok kızdığı şeylerden biri de trenden atılan gazetelerin rüzgarda savrulup yırtılması imiş.
Tren istasyondan ayrılırken , makas tıkırtıları duyulur. Tren hızlandıkça , bu makas geçişlerinde bir tempo yakalardım aklımca.Sanki şarkı söylerdi tren yolları.
Tüneller geçilirdi. Kara trenin camını hemen kapatmazsan içeriye kara bir duman girerdi.
Kara tren çuf çuf.. Yolcular , yerlerinde.. Kondüktör abi kontrole gelecek, dolaşmak yasak.
Çok iyi anımsıyorum , Savaştepe Belediyesi hoparlöründen akşam üzeri şarkılar çalınırdı. Ben Abdullah Yüce’nin okuduğu ” uzayıp giden o tren yolları , açılıp sarmaya anne kolları ” şarkısını burada öğrenmiştim.
O dönemde köy çocuklarının gazete okumak için trenle yarışmasını koşturmasını asla unutamam. Babamın rulo yaptığı gazeteleri çocuklara atmak çok keyif verirdi. Soğucak istasyonunda mutlaka çöp- şiş alırdık. Babam gazeteleri teslim ederken , çöp şişimiz hazır olurdu. O lezzeti asla unutmadığımı buraya yazayım. Çocukluğumdan kalan güzelliklerin arasında özel bir yeri var.
Babamla karşılıklı çöp şiş yemenin tadı bir başkaydı belki de.
***
Şubat tatili bitti. Okuluma yine babamla gidiyorduk.
Yaşlı bir demiryolcu ile babam sarmaş dolaş olup , ağlaştılar. Uzun süredir görüşmüyorlarmış. Bekleme salonunda olanlar onlara bakakalmıştı. Dedemden söz ettiler. Nusrat, Savaştepe günlerini konuştular. Emekli olup Manyas’a memleketine dönüyormuş. Babaannemle aynı memleketliymiş.
Babam bu benim kızım dedi. Tanıştırdı. Ben babanın çocukluğunu bilirim. Ben o zamanlar filinta gibi bir kondüktördüm. Babana İstanbul’dan bahriyeli elbiselerini ben alırdım. Hay gidi hay Raif Çavuşum. . Hayaticim , seni gördüm ya, çok memnun oldum. Yolun düşerse gel , küçük kız sen de adresimi yaz bakayım.
Babam elimi sıkıca tuttu, bu kondüktör abimi 50 yıl sonra görsem yine unutmam. Kara trenlerin filinta abisini nasıl unutayım. Annemin kahvesini içer , bir kaç Çerkezce sözcükle memleketini anarlardı. Anılar tren yolunun her makasında , duruyor gibiydi..
Dedem Ahmet Raif Köseley, DDY Yol Çavuşu olarak 18 yaşından 70 yaşına kadar çalışmış. İzmir , Uşak, Balıkesir , Kepsut , Bandırma demiryolları yapımında görev yapmış. Bu resimde o var mı yok mu bilemiyorum.Emekleriyle , elleriyle kısıtlı teknolojiye rağmen başardıklarının resmidir. Işıklarda uyusunlar. Minnet ve dua ile.
Geçenlerde sayfamda yazdım. Trenyolcu bir dedenin torunu olarak. Şimdilerde hep kusurları bulunmaya çalışılan dönemin yiğitlerinin , canı pahasına kurup var ettikleri gelişmişliğimizin izlerini anmak adına.
Batının dört yüz yılda başardığı reformların 15 yıla sığdıran savaş yorgunu ülkede mucizeler yaratan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ” demir ağlarla örülen anayurdu” görmeyenlere yanıtı Oğuz Geren kardeşim verdi. Bizlerden çok sonra , Savaştepe Öğretmen Lisesi mezunu olan Oğuz Geren’in yorumunu yazıma aldım.
” Bizim gibi tarihi mirası olan ülkelerde turizm amaçlı buharlı tren turları düzenliyorlar.. Çokta alıcısı var. Mesela Hindistan Palace on Wheels Express.. Bir diğeri ise Pride of Afrika Train turları. Birde son yıllarda Tahran’dan başlayıp, tüm orta Asyayı paralel geçip, Moğolistan ile devam eden ve en son istasyonu Pekin olan Nostaljik İpekyolu Ekspres..
Ulaştırma Bakanlığımıza bağlı TCDD kurumu neden tarihi Haydarpaşa istasyonundan başlayıp Kars; Van ve Diyarbakır’da biten 3 tane turistik buharlı nostaljik tren seferi koymaz?.
Zaten Kars’ta bitecek olan trenin hali hazırda müşteri tavan.. Birde o hattı buharlı nostaljik tren ile kat ettiğinizi düşünsenize..
Ahşap işçiliği ile zenginleştirilmiş barok tarzda vagonlar, kompartımanlar, yataklı vagonlar ve şahane restoran vagonlar..
Van’da bitecek olanı Haydarpaşa’dan başlatma.. İzmir Basmane’den başlat. Değişik bir güzergah. Tüm Anadoluyu batıdan doğuya paralel gezdir ahaliyi..Finalde Van gölünün muhteşem manzarası ve zengin kahvaltısı ne güzel olurdu?..
Diyarbakır’da bitecek olanı düşünebiliyor musunuz?.
Hareket halinde iken Hazar gölü manzarasında sabah kahvaltısı.. (biz bunu 2001 yılında Ankara’dan bindiğimiz 4 Eylül Mavi Treni’nin yemekli vagonunda eşim ile yaptık. Muhteşemdi. Sabah yeni olmuş. Hazar gölü solumuzda masmavi ve önümüzde tren restoran şefinin mükellef kahvaltısı..)
Finalde Diyarbakır’ın zengin tarihi.. Çevre illere günü birlik turlar. (Hasankeyf, Mardin vesaire)
Yap kardeşim “Haydarpaşa-Eskişehir-Konya-Adana-Gaziantep seferi” tarihi ve gastro turu enfes olur..
Bandırma’dan başlayıp tüm batı Egeyi yukarıdan aşağıya kesen ve Söke’de biten “Zeytin Ekspres” tertip et, gezdir ahaliyi Balıkesir, Bergama, İzmir, Selçuk, Efes, Kuşadası..
Şimdi kim düşünecek bunları değil mi ablam?”
***
Soruna yanıt vereyim kardeşim.
Bizler düşüneceğiz!.
Fatma Ablam geçmişlerine rahmet dilerim.
Ah Savaştepe ah….. Selamlar…
Ahmet YILMAZ kardeşim yorumunu çok geç gördüm. Kusuruma bakma. Savaştepe parlak günlerini yitirdi. Üzgünüm. Köy Enstitüsü ile başlayan o muhteşem aydınlanma döneminden sonra , unutuldu.. Rahmetli eniştem Kuvayı Milliye Milislerinden İsmail DİKMEOĞLU\′na Kurtuluş Savaşı başlarken haber gönderir.. Düzenli ordu kuruluncaya kadar Yunanlılara oraları dar edin.. O kuvvacılara bin selam olsun. Selamlar..Sağlıcakla ol.
Güzel insan gene döktürmüşsünüz kaleminize sağlık sonuna kadar okudum çok güzel bir anı .Ölenlere rahmet kalanlara sağlıklı uzun ömürler.Teşekkürler.
Afiyetciğim sağol canım. Yorumunu çok geç gördüm. Kusurumu bağışla. Selamlar sevgilerimle…
1973 doğumlu 1989 yılındaBalıkesir lokomotif depo md. lüğünde demiryolu sanat okulu elektrik mezunu olarak işe başladım.Demiryolu öğrencisi olarak Adapazarı ve Sivas’ta okudum . Her tatilde Balıkesir’e trenle permi ile gelip gittim.Kara Trende çalıştım . Nusrat da dray (yoldan çıkma) kaldırdım.
Soğucak istasyonda direk aydınlatma bakımı yaptım. Savaştepe’ ye imdata gittim.Balıkesir gar restorasyon işlerinde bulundum. O koltuklarda 13 yaşında yatılı okula giderken 16 yaşında çalışan olarak basende yolcu olarak tren beklerken ben de oturdum. Yazınızı da Güney ekspresinde yolculuk yaparken okudum. Balıkesir Gökköy depoda hala çalışıyorum . Dedem yol çavuşu Hüseyin çavuş 36 da çalışmış. Nasıl mutluyum bir bilseniz
Taner Acar bey , yazımı okumanızdan en çok dedemin ve TCDDY çalışanları olan ,şimdi aramızda olmayanların ruhunun haberi olsun. Dedem Ahmet Raif Köseley Çavuş. Amcam İbrahim Köseley , Eniştem İbrahim Öksüm , Kuzenimiz Kemal Tekirdağ\′ı rahmetle anıyorum. Dedenizle , dedem birlikte çalışmış olabilirler. Dedem 1954 yılında vefat etti. Ben 3 yaşındaydım. Dedemi çok az anımsıyorum. Dedeniz Hüseyin Çavuşu da rahmetle anıyorum. Balıkesir de iki tane Gökköy var. Ahmet Raif dedemin kardeşi Ali ER Gökköy den evlenir. Fatma Nine derdik. Ali Çavuş derlerdi. O da diğer ikiz kardeşi de Hüseyin Çavuş DDY idiler. Merkez Gökköy ise sizinle akraba bile çıkabiliriz. Yazımı okuduğunuz için ben çok teşekkür ederim. İyi ki Balıkesir24saat gazetemiz var. Haberdar oluyoruz. Sağlıcakla olun. Yolunuz açık olsun.