2013 yılında Avrupa’da süt fiyatları düşünce…
Dikkatinizi çekerim, dökülen süt miktarı bir iki güğüm değil…
“Eylül ayında Avrupalı çiftçiler süt fiyatlarının düşmesini gerekçe göstererek milyonlarca litre sütü tarlalara döktüler. Belçika’da üç milyon litre süt, Hollanda-Almanya sınırında ise 500 bin litre süt tarlalara döküldü. Üstelik bunlar Avrupa çapında 40 milyon litrelik süt dökme eyleminin bir parçasıydı sadece. Nitekim süt dökme eylemi Ekim ayında Belçika’da devam etti. AB’nin tarım politikalarını protesto eden çiftçiler yine binlerce litre sütü sokağa döktü.
AB ülkelerinde süt üreticisi çiftçilerin yaptıkları eylemler kapitalizmin ne kadar akıl dışı bir sistem olduğunu bir kez daha göstermiş oldu. Bir kez daha diyoruz. Çünkü temel gıda maddelerinin fiyat düşüşü yüzünden imha edilmesi ilk kez başvurulan bir yöntem değildir. Ve milyonlarca litre sütün dökülmesi son örnek de olmayacaktır. Bilhassa kriz dönemlerinde, yoksulluğun ve açlığın artmasına, insanların yiyecek ekmek bulamadıkları için ölmelerine rağmen, buğdaylar yakılır, sütler yollara dökülür, sebze-meyveler çürümeye terk edilir. İnsan havsalasının almadığı bu vakalar kapitalizmin doğasında vardır.”
…..
Yıl 1929 ve dünya krizi…
Zengin olduğunu düşünen insanlar bir anda sıfırı tükettiklerini görürler…
“Örneğin, yüz binlerce insanın açlıktan kırılıp ekmek için kitlesel yürüyüşler düzenlediği büyük 1929 krizi döneminde, büyük sermayenin çıkarlarını her şeyin üstünde tutan Amerikan devleti, fiyatların düşmesini engellemek için tonlarca gıda maddesini imha etmekten çekinmemişti. 1933’te çıkarılan bir yasa ise, fiyatların düşmesini engellemek için tarımsal üretimi sınırlandırmayı öngörüyordu. Bu yasanın uygulamaya konulması sonucunda on milyonlarca dönüm arazide ürünler toprağa gömüldü, meyveler çürümeye terk edildi ve 6 milyon domuz katledildi. Sadece ve sadece, fiyatlar düşmesin ve kan emici burjuvazi daha fazla semirsin diye!”
“1929 krizinde Latin Amerika’nın temel ürünlerinden olan kahve de aynı akıbetten kurtulamadı. Brezilya’da 78 milyon çuval kahve yakıldı. Bir tas çorba için kuyruklarda binlerce insan beklerken, ya da karınlarını doyurmak için kırsal alanlarda böğürtlen, kuş üzümü ararken, açlıktan ölenlerin cesetleri kamyonlarla sokaklardan toplanırken, gıda maddeleri imha ediliyordu. İşte kapitalizmin şanına yaraşır bir tablo. Bedava dağıtıp milyonlarca insanı açlıktan kurtarmaktansa, imha edip milyonlarca doları cebe indirmek derdindeydi kapitalist tekeller!”
…..
Oysa çözüm ne kadar kolay ve yakın…
Mesela desek…
“Marketlerde ürünler çürümeye bırakılıyor, yine de çalışanlara verilmiyor. Britanya’da çöpe giden gıda miktarı yılda 6,7 milyon tonu buluyor. Yalnızca ABD ve Britanya’daki yiyecek israfının önüne geçildiği takdirde açlık çeken bir milyardan fazla insanın kurtarılabileceği söyleniyor. Her yıl 1,5 trilyon dolar silahlanmaya ayrılırken, açlıkla mücadele için G-8 ülkelerinin bahşettiği para sadece 15 milyar dolar.”
…..
“Ancak insanoğlu küreselleşme denilen kuralsızlık dünyasında şuursuzca tüketerek kendi sonunu hazırlamaya hızla koşuyor. Almanya’da ev hanımları her yıl 20 milyon euro değerinde gıdayı israf ediyor, çöpe atıyor. Avrupa genelinde israfın bu değerinin iki katına ulaştığını görüyoruz. ABD’de durum farklı değil. Her yıl gıda tüketiminin yüzde 30’u yani 48.3 milyar dolar değerindeki kısmı çöpe gidiyor.
Milyonlarca insanın açlıktan kurtulması ve tarımsal piyasaları uzun vadeli istikrara kavuşturmaya yardımcı olmak için gereken yıllık net yatırım miktarının yaklaşık 83 milyar dolar olduğu hatırlandığında ABD ve Almanya’daki israfın dünyayı açlıktan kurtaracağını söylemek yanlış olmaz. Gıda emtia piyasalarında geçmişte yaşanan uzun vadeli istikrar döneminin artık sona erdiğini görüyoruz, belki de istikrarsızlık istikrar olacak.”
….
Oysa ekmeğe kavuşmak o kadar kolay ki…
Ancak tercihin belirlenmesinde insanın değeri sinek kadar önemli olmayınca…
“Dünya üzerinde hububat tüketimi giderek artıyor. On yıl önce tüketimde artış yılda 20 milyon ton kadarken yakın zamanda 40 milyon tona yükseldiğine şahit oluyoruz. Geçen yıl ABD’de yaklaşık 400 milyon ton hububat hasadı yapıldı. Bunun 126 milyon tonu etanol, yakıt damıtma sistemlerine gitti. 10 yıl önce bu miktar 126 milyon ton yerine 16 milyon ton idi.
Hububatı yakıta dönüştürmek hububat fiyatının petrol fiyatına endekslendiği yani petrol eşdeğeri fiyatıyla bağlantılı olduğu anlamına geliyor.
Sorun sadece ABD’nin durumunda değil. Şeker kamışından etanol damıtan Brezilya, üretiminde ABD’den sonra dünyada ikinci sırada bulunuyor. 2020 yılına kadar ulaşımda kullanılan enerjinin yüzde 10’unu yenilebilir enerjiden karşılamayı hedefleyen AB’de yağlı tohumlardan biyodizel elde etmeye yönelik arazi tahsisleri artırılıyor.”
O lüks jeeplere binerken yada insan ölüm makineleri olan uçak gemileri, savaş uçakları vs. Onlara yakıt bulacağız derken milyonlarca insan ekmek bulamadığı için ölüyor…
…..
Sinirlerinizi bozacak böyle çok örnek bulup yazarım…
Kapitalizm ve emperyalizm insanın kanından beslenir… İnsan kanının değeri onun için yok hükmündedir… İnsanı, emeği ile çalışanı o kadar değersiz hale getirir ki sonunda o insan kendini yok sayar, değersiz sayar ve bu dünyaya yük olarak görür. İçine girdiği kapandan çıkamadığı içinde intiharı kurtuluş olarak seçer.
Kapitalizm ve ileri aşaması emperyalizm ve şimdi de gelmekte olan küresel şirketler dönemi yakından incelediğin de görülecektir ki gücünü ezdiği, değersiz hale getirdiği ve yine kendi içinde uygulanacak olan baskıyla yok değerinde gördüğü insanın kanından beslenir, alır…
Çok insan ölecek ki az insan daha rahat ve lüks içinde yaşasın… Kural budur…
O işini rahatça görürken aşağıdakiler birbiriyle kanlı bıçaklı olmak zorundadır…
Kapitalizmin kalemşörlüğünü yapanlar bir şeyi çok iyi yaparlar. Küçüleni gizlerken büyüyeni müthiş güzel anlatırlar. Yaptıkları “aldatma”dır. Aldatılan, aldatıldığının farkında olmadan kendisinin bu zenginliğin sahibi olduğuna onu öyle güzel inandırırlar ki… O da o sevinçle gider, onun küçülen ekmeği için mücadele edeni döver… Hikayenin dünden bugüne değişmeyen özeti budur.
Neler büyürken neler mi küçülür…
Mesela:
Patronların serveti büyürken işçilerin, çalışanların maaşı küçülür…
İşçi sayısı hızla büyürken kendi işine sahiplerin sayısı hızla düşer…
Hipermarketler AVM olup büyürken küçük esnaf giderek küçülür…
İstihdam küçülürken işsizlik büyür…
Karlar hızla büyürken işçilerin gelirleri düşerken ekmekte küçülür…
Sanayi siteleri, fabrikalar büyürken verimli tarım arazileri, bağlar, bahçeler hızla küçülür…
Dereler, nehirler hızla kirlenirken temiz su değeri hızla artar ve ekmeğin fiyatını aşar…
Sokaklarımız yok olurken topraktan uzaklaşan ve göğe yükselen beton kafeslerinde insanlar insanlığından uzaklaşarak yeni dünya düzeninin robot yaşamına alışıyorlar…
Tarım da ilaç ve benzeri uygulamalarla ve genetiği değiştirilmiş tohumla açlığı önlüyoruz derken hasta insan sayısı hızla büyüyor… Ve sağlık giderleri hızla büyümeye başlıyor…
İlk kez şişman insan sayısı zayıf insanı geçiyor.
İnsana yaşattığı her soru onun için yeni iş kapısı oluyor…
Ve insan öyle bir noktaya doğru gidiyor ki kendini hiçbir şey yapamayan ve üretemeyen bir zavallı insan gibi görmesini sağlıyor. Böyle insan kolaylıkla intihar eder. Bizler de intihar edeni suçlarken onu bu duruma getiren bu ortamı hazırlayan koşulların yaratıcısına toz kondurmayız.
Kapitalizm açlık ile korkuttuğu insanlara sağlıksız gıda yedirirken de kazanır ve tedavi ederken de hep kazanmayı düşünür…
İnsanların egolarından, “ben” duygularından ve bir adım öne çıkma hastalığını öyle ustaca kullanır ki…
Ve bütün bunları demokrasiyle yapar…
Evet! yanlış okumadınız, demokrasiyle yapar…
Verdiği oyun bilincinde olmayan ile anca demokrasi oyunu oynanır. Ve bu oyunda o yanındakiyle uğraşırken kapitalizm hepsini birden düzer, geçer…
Demokrasi, kültürlü insan elinde gerçekten bir güçtür.
Emperyalizm şimdi ulus devletleri yıkıp yerine şirketler çağını başlatmanın planlarını yapıyor…
Gelen yeni düzen; şirketler dönemidir…
Devlet ve insanın artık hiç değeri olmayacak, değeriniz şirketinize vereceğiniz hayatınızdır…
İnsanın insana zulmü bitmeyecek gibi duruyor.
“Gezegenin bugünkü misafirleri olarak doğaya saygılı, kaynak savurganlığına göz yummayan, ‘komşusu açken tok uyuyamayan’ insanlık bilincini yakalamış bir yönetim göstermezsek açlık ve gıda kaynaklı savaşlar çok uzaklarda olmayacak.”(TÜGİS Yönetim Kurulu Başkanı Necdet Buzbaş)
…..
Bizden örnek vermedim….
Her şey gözümüzün önünde oluyor ve herkes herşeyi görüyor… İnsanımız yanıyor. Evlerde ateş öyle yüksek ki… Paylaşma duygumuz o kadar azalmış ki… Sevgimiz o kadar yabancılaşmış ki… İnsandan o kadar uzaklaşmışız ki… Çıkarlarımıza taraf olmuşuz, birbirimizden korkuyoruz ve birbirimize güvenmiyoruz. İş bulamayan kabahati kendinde buluyor. İş bulan nelerini verdiğini gizlemeye çalışıyor. Dün birşeyleri olan bugün kaybetmenin verdiği yalnızlık duygusu içinde intiharı çözüm yolu olarak görüyor.
Emek üretir, sermaye kaymağını yer…
Biz birbirimize olan güveni kaybettik…
Ve birbirimize karşı öfkeleniyoruz…
Unutma; kapitalizm yarattığı sorunlardan para kazanarak çıkmayı çok sever. Kriz onun için yeni fırsatlar ve zenginleşme demektir.
Kapitalizm de kural ayakta kalmaktır. Ayakta kalmayanların değeri yoktur.
Daha açık yazayım…
2010 yılında parayı elinde bulunduran kişi sayısı 388 iken bu rakam günümüzde 8’in altına inmiştir. Bu sayısı sekizden aşağıda olan insanın değeri 3,5 milyar insanın değerinden daha kıymetlidir…
-Anladın mı?
-Anlamadın…
Yapacak bir şey yok…
Medeniyet böyle bir şey işte…
Kendine ait olmayı bırak, yok sayan ve ölümünden bile kazanmayı düşünene köle gibi bağlanmak, biat etmek ve ondan medet ummak…
Biz bu hastalığa yakalandık ve “biz” duygusundan uzaklaşarak ve birbirimize karşı öfkelenerek ayakta kalmaya çalışıyoruz. Timsah gözyaşlarını dökmeyi çok iyi beceriyoruz.
Sosyal medya da her şeye üzülen ah vah diyen bizler gerçek hayatta ağzımıza düşecek pirinç tanesinin hesabı içinde her şeye boş vererek ya da vermiş bir görüntü çizerek yaşıyoruz.
Sahip olduğumuz birkaç mal için her şeyden vazgeçmeye hazır gibiyiz…
Ve çoğunluğumuz kendi kafeslerimiz de boğularak yaşıyoruz.
Kapitalizm budur… Suçsuza suçlu olduğuna inandıran sistemdir… Emeği sömürür, değersiz olduğuna inandırır. Aklını kullanır, aptal olduğuna inandırır.
İnsan artık öyle mankurtlaşmıştır ki sahibi yüzünü buruştursa mahvolduğunu düşünüp intihar eder…
Acıları dindirmek için intihar çözüm mü?
“İnsanlar acıdan delirir ama biz onların acılarını değil sadece deliliklerini görürüz.”
Kral çıplak diyebilmek dün de bugün de öyle zor ki…
Oysa iki önderleri, iki inandıkları ve sevdikleri insan; Hazreti Muhammed ve Atatürk, demiş…
Unutma; kapitalizm insana dair ne varsa ve üstüne de acıyı koyar ve hepsini sömürür…
Oysa çözüm ne kadar kolay ve yakın…
Birileri daha az yiyecek ve gösteriş ve şatafattan kaçınacak ve dünyaya huzur gelecek…
Bu kadar basit…
“Basit yaşa ki başkaları da rahat yaşasın…”Gandhi
“Ölmeden önce ölün…”Hazreti Muhammed
….
Unutma;”Modern yaşam ölümü unutturur.”
Ahmet Hamdi Tanpınar…
İnsan ölmemek için paranın gücüne sığınıyor, sığınmak istiyor ama oyunun sonunda ölüyor…
Bu sefer dünya da ölüyor…
Sevgi ve saygılarımla…