Alaturka bir hüzündür yaşamak
yağan kar mı yoksa kan mı gökkubbeden
Ürkerek açıyorum güne pencereleri
ölüm haberleriyle sarsılıyor antenler
Kadeş Savaşı bize üç bin yıl uzak
öyleyse bu vahşet ne eğer biraz insansak !
Namluya mermiyi sürene bakın hele
uygarlıktan dem vuruyor kürsülerde
Şu çocuk mezarları bir dile gelse
tükürür yüzünüze , tükürür yüzünüze
Zincirler şakırdıyor suskun sokaklarda
Spartaküsler’ini aranıyor bu çağ
Sabahı kanatlarına doldurup seviştikçe
aşkça ötüşen kuşlara imreniyorum
Bülent GÜLDAL
“Gece x’ler bomba yağdırıyor üstümüze, gündüz y’ler alıp götürüyor bizi bilinmez yerlere” diyordu televizyon ekranındaki küçük kız çocuğu. Doğduğu ev, oynadığı sokak, pırıl pırıl gözleriyle baktığı gökyüzü henüz oluşmaya başlayan belleğinde yangınlarla, ölümlerle yerini alıyordu. Onun ve akranlarının yaşamları süresince anımsayacakları gerçek; kan ve gözyaşıdır. Her ses, silahların tarrakasıdır. Her ışık, bombaların parıltısı. Keyifle yaşanması gereken ömre zehirli hüzün bulaşmıştır artık.
Düşün, sanat ve sanayi alanlarında büyük gelişme gösterenlere; kültürlü, eğitimli, görgü kurallarına uyumlulara ‘uygar’ sıfatı yakıştırılıyor günümüzde. Bin yıl önce ok ve mızraklarla, kılıçlarla alınan can, bugün bu uygarlar tarafından şoklanarak, yakılarak, imha edilerek alınıyor. Biçimi değişse de vahşet, zulüm, ölüm aynı değil mi? Birinci ve İkinci Paylaşım Savaşları’nda altmış milyon cıvarında insanın öldürüldüğünü yazıyor tarih kitapları. Bu kıyımlardan ders almıyor insanlık. Dünyanın çeşitli coğrafyaları hâlâ kanıyor. Ormanlar dolusu hayvanın vahşiliği, insanınkinin yanında çok masum kalıyor.
Albert Camus diyor ki: “Kültür ve onun gerektirdiği bağıntılı özgürlüğün bulunmadığı toplum ne kadar düzenli olursa olsun bir vahşi ormandır.”
Akıldan, gerçeklikten yana eğitim ve öğretimin önemi bu noktada ortaya çıkıyor. Geçmişin, şimdinin ve dünyanın bilgisi görmezden gelindikçe insanın, toplumun uygar sıfatını elde edemeyeceği gerçeğiyle buluşuyoruz.
Günümüzde, yanlışa yanlış demenin anlamı unutuldu. Kimlik kaymaları yaşıyoruz. Zaman içinde geriye düşmedir bu durum. Sadece insanı ilgilendiren bir geriye düşme. Çünkü milyarlarca çeşidin içinde, hayatın kımıltısının umrunda değil insan. Son aşamada o da, bu kımıltıya dahil olmak zorundadır. Evrilmenin önlenemezliğini, hayat bu gerçeği dayatıyor çünkü.
Nasıl ki paranızı, evinizi, malınızı bir başkasına gönüllü olarak vermiyorsunuz, aklınızı da vermeyin. Bir başkasının sizin adınıza düşünmesine, ömrünüze dair karar vermesine razı olmayın. Aklınız maldan mülkten daha değerlidir. Dünyanızı kanatmayın. Karartmayın.