Gönül isterdi ki konu siyasi olarak değil, bilimsel olarak tartışılabilsin.
Ama ne mümkün!
Her işimizde olduğu gibi Kanal İstanbul sorunu da siyasetin değişmez gündem maddesi oldu.
Tarıma ve çevreye olan etkilerini, ulaşımda ve Trakya ile meydana gelecek kopukluk ve olası güvenlik açıklarını, depremle olan etkileşimlerini, Marmara ve Karadeniz’in farklılıklarından kaynaklanan problemleri, kanal derinliğinin yaratacağı olumsuzlukları, olası kaza halinde seyrüseferdeki geçiş sıkıntılarını, uluslararası zemine oturtulmamışlığını, ekonomik açıdan hiç de akla uygun olmadığını, Montrö ve dış arenada karşımıza çıkacak sorunları…
Velhasıl daha nicesini…
Bilim bağlamında, antlaşmalar kapsamında, uluslararası hukuk normları içerisinde, artı ve eksilerini ortaya koymadan , tartışmadan gözardı edersek.
Hata yapmış oluruz.
Sadece burada ön plana çıkan boyutlarını madde madde yineledik, fazlası var azı yok.
Haliyle… Basitmiş gibi görmemek, kanal deyip geçmemek gerek…
Kendi kendimize icat edilmemiş bir ton sorun üretmemize şahane bir örnek oldu kanal şimdiden.
Keza ekonomik açıdan Türkiye’nin hali meydandayken ve ihale ile burası yaptırılacağına göre, yine geçiş garantisi verilecekse bunun Türkiye’ye getireceği maliyet, tüm vatandaşların sırtına yüklenecek ek külfet hakkaniyete ne kadar uygun?..
Her bakan kanal hakkında konuşuyor ve farklı farklı açıklamalar yapıyorlar ama konu kendisinin kapsama alanında bulunan Sayın Ulaştırma Bakanı Cahit Turhan geçtiğimiz günlerde şöyle dedi:
“Kanaldan 2035 yılında geçen araç sayısı 50 bini bulacak. 50 bin gemi geçtiğinde yıllık 5 milyar dolar gelirimiz olacak.”
Bakanlar konuşur.
Siyasetçi konuşur.
Ama yine de bir temel olması gerekmez mi?..
Sayın Bakan bunları nasıl söyleyebiliyor açıkçası bizim anlamamız mümkün olmadı.
Yani bu verileri nasıl ortaya koydu?
Yıl 2020. 2035 diyor Sayın Bakan…
Zaten kanalın başlaması ihtimali ile bitmesi arasında geçen süreyi de ekleyin…
Hadi kötümser bir tahminle 2028’de açıldı diyelim kanal…
Sayın Bakan 2035’i hangi veriler altında söylemiş olabilir?..
Şimdiden 2035’de geçecek gemi sayısı belli mi?..
Hepsi de kanaldan mı geçecek?..
Bu bağlamda elimizde aslında sadece İstanbul Boğazı’ndan geçen gemi sayılarına ait istatistiki veriler yok mu?..
Evet gerçekten de sadece bu var.
Peki 50 bin gemi rakamı gerçek olabilir mi?..
İstatistik olamayacağını söylüyor.
Çünkü her yıl azalan sayıda bir gemi geçişi var Boğaz’dan.
Şu an ortalama gemi geçişi 42 binlerde.
Yeni yapılan boru hatlarının ve yeni aktörlerin piyasada bulunmasının verdiği etkiyle yıldan yıla rakamın düşmesi ortada iken…
2035’de, teee 15 yıl sonrasında 50 bin gemi geçeceğini söylemek gerçekçi değildir. Çünkü elimizde bilimsel veri yoktur. Kaldı ki kanaldan geçiş ücreti alınacağına göre ve iddia edilen rakamların alınması gerçeğe dönerse hangi gemi kaptanı, kanal geçişi için o olağanüstü yüksek rakamları ödesin ki?..
Hangi cazibesi olacak ki kanalın Boğaz’ın tercih edilmemesinde?..
Haliyle…
Konuşuyoruz da akıl ve bilim dışına çıkınca durumumuz komik oluyor.
2035’e kadar büyük İstanbul depremi olmaz da kanal şıkır şıkır işliyor olursa sakın saymayı unutmayın…
50 bin gemi geçecek deniyor… Hayatta olanlarımız sayar artık.