1. Haberler
  2. YAZARLAR
  3. KAHRAMAN- Uğur SATILMA

KAHRAMAN- Uğur SATILMA

featured

2016 yılında Rio’da yapılan Olimpiyat oyunlarını takip edebilme şansınız oldu mu? Kendi adıma Brezilya’nın olimpiyat oyunlarının baş­langıcına tesislerini yetiştirme telaşını olimpiyat oyunları kadar heyecan verici buldum! 5-21 Ağustos tarihleri ara­sındaki organizasyon, yayın sıkıntısı, saat farkı ve ülkemizdeki siyasi gündem nedeniyle hiç anlamadan gelip geçti. Yazılıp çizilecek çok konu var ama asıl üzerinde durulması gereken futbolkolik Brezilyalıların birkaç branş dışında müsabakalara ilgi göstermemesi oldu. Olimpiyat meşalesinin taşınması sırasında protestocular tarafından yangın tüpüyle söndürülmeye çalışılması, güvenlik prob­lemleri, Arjantinli tenisçi Del Potro’nun asansörde mahsur kalması gibi birçok aksaklık belki anlaşılabilir durumlardı ancak sırıkla yüksek atlamada Brezilyalı Tiago Braz da Silva’nın ardından ikinci olan dünya rekortmeni Fransız Renaud Lavillenie’nin madalya töreninde ıslıklanmasının affedilir bir yanı yoktu.

İşte bu noktada bir dönem büyük bir hevesle talip ol­duğumuz olimpiyatları biz düzenleseydik acaba ne olurdu sorusunu düşünmeden edemiyorum. Eminim Brezilya’nın aksine organizasyon konusunda sıkıntı yaşamaz ve tüm dünyanın hayran olacağı bir açılış gerçekleştirirdik. Üstüne modern tesislerimizle gövde gösterisi yapardık. Peki ya sonrası? Seyircinin ilgisi konusunda muhtemelen Brezilya ile benzer bir tablo ortaya çıkardı. Olimpiyat sonrası te­sislerimiz daha önce Atina’da şimdilerde de Rio’da olduğu gibi çürümeye terk edilirdi! Tabii sonuçta bir olimpiyat düzenleme şansı yakalayamadığımız için bu durumları test etme imkânı bulamadık.

Aslında büyük bir heyecanla başlamıştı olimpiyat ma­ceramız. 2000 olimpiyatlarına aday olduğumuz 1990’lı yılların hemen başında gazetelerde sıklıkla “Bizden iyisini mi bulacaklar” türünden haberler yer alıyordu. Dönemin Spordan Sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Ali Yılmaz sürekli umut dağıtıyordu. Olimpiyatı alıp, İstanbul’u yeniden inşa ede­cektik, devasa stadyumlarımız olacaktı. Üstüne milyon­larca dolar kâr yapacaktık. Nedense kimse olimpiyatlarda ülkemizi başarıyla temsil edecek, şampiyonluklar kazan­dıracak sporculardan bahsetmiyordu.

Olimpiyat rüyamız 23 Eylül 1993’te Monte Carlo’da yapılan oylamayla sona erdi. İlk turda sadece 7 oy alarak 2. tura kalamadık ve elendik. Ama birçoğumuz için gerçekle yüzleşme oylamadan 5 ay önce Ümraniye’de yaşanan ve onlarca vatandaşımızın öldüğü çöplük patlamasında olmuştu. Böyle bir şehirde olimpiyat çok lükstü ve bunu acı bir şekilde öğrenmiştik.

Belki de meselenin olimpiyat düzenlemekten öte bir durum olduğunu anlayan ülkemiz son 6 olimpiyata aday olduktan sonra 2024 olimpiyatlarına adaylığını açıklamadı. Aradan geçen zamanda gördük ki, büyük atletler, jim­nastikçiler yetiştirmek milyarları harcayıp devasa tesisler yapmaktan çok daha zormuş. Olimpiyatlara ev sahipliği yapma şansını günün birinde elbet yakalayacağız. Fakat ondan önce oluşumu uzun yıllar alacak ve futbolla sınırlı kalmayacak olan spor kültürünü nasıl oluşturmamız gerektiğini tartışmalıyız. Fanatizmden uzak, estetik kay­gıları olan ve sporu bir yaşam biçimi haline getirmiş bir toplumun düzenleyeceği olimpiyatlarda sportif başarılar da zaten kendiliğinden gelecektir. Tabii önce gerçeklerle yüzleşmek gerek. Bir türlü futbol dışındaki branşlara ilgi geliştiremiyoruz. İlgi geliştirme konusunda en büyük desteği vermesi gereken eğitim sis­temimiz ise akademik başarı odaklı. Çocuklarımız ilkokul çağlarından itibaren kendilerini acımasız bir rekabetin içinde buluyorlar. Resim, müzik ve beden eğitimi gibi dersler akademik hedeflerin önünde engel ve zaman kaybı olarak görülüyor. İlgilerini keşfedemeyen ve sınırlarını sorgulamayan çocuklar için haliyle saatlerce süren bir maraton çok sıkıcı. Bu yüzdendir ki artık Sivaslı gençleri heyecanlandıran bir Zeki Öztürk ya da Karslıların gururu Mehmet Yurdadön yok. Bilecikli çocuklar da Mehmet Terzi’den bihaber!

KAHRAMANLAR YETİŞTİRMEK İÇİN

KAHRAMANLARIMIZI BİLMELİYİZ…

Hiç olimpiyatlarda ülkemizi temsil eden, üstüne madalya kazanan bir sporcu ile karşılaştınız mı? Ben karşılaşmadım. Eğer karşıma Mehmet Akif Pirim, Naim Süleymanoğlu ya da Servet Tazegül çıksaydı eminim o gün benim için unutulmaz olurdu. Aslında bu değerlerle şimdiye kadar birçok kez karşılaşmalıydım. Çünkü ben bir eğitimciyim. Çalıştığım okullarda ya da yaşadığım yerleşimlerde milli kahramanlarımızın çocuklarımızla bir şekilde aynı ortamda buluştuğuna tanık olmalıydım. Spora yön verenler şampiyon sporcularımızı Balıkesir’in ya da farklı bir ilin en ücra kasabasına taşıyabilmeliydi. Ama yapamadık. Adlarını ezberletmemiz gereken nice değer unutuldu. Onların peşine takılacak, model alacak bir sürü potansiyel yok olup gitti.

Geçmiştekileri unuttuk, şimdikiler ilgimizi çekmiyor! Peki hani ilkler unutulmazdı? Kaçımız ülkemize atle­tizmde ilk olimpiyat madalyası kazandıran Ruhi Sarıalp’i biliyoruz? Üstelik Ruhi Sarıalp’in 1948 Londra Olimpi­yatlarında kazandığı madalya, 2004 yılında Eşref Apak’ın bronz madalyasına kadar atletizmde kazandığımız tek madalyaydı. Yani zihnimize kazınması için epey uzun bir süre! Ayrıca 1950 yılında Brüksel’de yapılan Avrupa Atletizm Şampiyonası’nda kazandığı bronz madalya ülke sporu için yine bir ilkti. Bu başarılarının dışında 1950 ve 1951 yılında askerde olduğu için katıldığı Dünya Ordular Arası Atletizm Şampiyonası’nda 2 altın madalya kazandı. Birçok kez de Türkiye şampiyonluğu yaşadı.

Böylesine büyük bir değerin adını yaşatmak isteyen Fe­nerbahçe Kulübü büyük bir incelik göstererek 2013 yılında Dereağzı Tesislerindeki atletizm pistine 2001 yılında vefat eden Ruhi Sarıalp ismini verdi. Ayrıca İstanbul’da adını taşıyan bir spor lisesi var. Ama yetmez! Ruhi Sarıalp gibi bir değerin Türk atletizminin sembolü haline getirilmesi gerekir.

Peki atletizmde uluslararası organizasyonlarda Cum­huriyet tarihinin ilk altın madalyasını kazandıran Akın Altınok’tan kaçımızın haberi var? Akın Altınok, 1951 yılında Mısır’ın İskenderiye kentinde yapılan ilk Akdeniz Oyunları’nda üç adım atlamada altın madalya kazanarak tarihe geçmişti. Aslında Mısır’da Ahmet Aytar da mara­tonda altın madalya kazanmıştı ancak üç adım atlama müsabakaları oyunların ilk gününde yapıldığı için Akın Altınok ilk şampiyonumuz olmuştu.

Atletizme üç adım atlama ile 17 yaşında başlayan Akın Altınok’un spor kariyeri aşil tendonundaki sakatlık nedeniy­le 1954 yılında sekteye uğradı ve 1956 yılında da pistlere veda etmek zorunda kaldı. Ama kısa spor hayatına birçok başarı sığdırdı. Akdeniz Oyunları şampiyonluğunun yanında 23 Ocak 1952 tarihinde Turgay Birgül ve Cüneyt Koryürek ile birlikte Ankara Amatör Atletizm Kulübü’nü kurarak yine bir ilki gerçekleştirmişti. O dönem Fenerbahçe ve Galatasaray’ın atletizm takımları vardı ancak sadece atletizmle uğraşan ilk takım Ankara Amatör Atletizm Kulübüydü.

Akın Altınok, çekirdekten yetişmiş büyük bir sporcu­dur. Baba Saim Altıok kayak sporunun gelişiminde büyük katkıları olan Bursa Dağcılık Kulübü’nün 10 kurucusundan biri ve ilk başkanıdır. Anne Şahsine Altıok ve teyze Muzaffer Kalkan ise Cumhuriyet tarihinin ilk bayan kayakçılarından ve öğretmenlerindendir.

Bugünlerde telefonla da olsa Akın Altınok ile görüşmenin gururunu yaşıyorum. Çocukluğunun geçtiği Bursa günlerin­den Akdeniz Oyunları’ndaki şampiyonluğuna, Mısır Kralı Faruk’un özel konuğu olarak katıldığı davete ve yarıştığı 1952 Helsinki Olimpiyatları’na kadar birçok konuda keyifle sohbet etme imkanı buldum kendisiyle. O da tıpkı Ruhi Sarıalp gibi sakatlık yüzünden kariyerini çok erken bitirmek zorunda kalmış. Bu yüzden aynı dönemlerde yarışmalarına rağmen ülkemizin en başarılı üç adım atlamacılarının büyük çekişmeye sahne olacak rekabeti hiç olmamış.

Akın Altınok şimdilerde Ankara’da ülkesi adına görevini layıkıyla yapmanın huzuruyla emekliliğinin tadını çıkarıyor. Tabii hiç boş durmuyor. Ülkemiz için “Uludağ ve Unutu­lan Kulüp Bursa Dağcılık Kulübü” kitap çalışması eşsiz bir kaynak niteliğinde. 1930’lu yıllara ait onlarca fotoğraf, anı ve makalenin toplandığı çalışmada pek desteklendiği de söylenemez. Kendi imkanları ile bastırıp yorgun zihinlerde unutulmaya yüz tutmuş değerli bilgileri geleceğe taşımış. Biraz destek ve çok daha kaliteli baskılar ile kış sporları tut­kunlarının başucu kitabı olabilir. Ama hepsinden önce Akın Altınok’a Türk sporuna yaptığı katkılar nedeniyle hak ettiği değeri vererek işe başlayabiliriz.

Ne diyorduk? Yeni kahramanlar yetiştirmek istiyorsak işe kahramanlarımızı öğreterek başlamalıyız. İlklerimiz Ruhi Sarıalp ve Akın Altınok bu anlamda harika bir başlangıç olur.

 

0
sevdim_bunu
Sevdim Bunu
0
_ok_sevdim_bunu
Çok Sevdim Bunu
0
g_ld_rd_
Güldürdü
0
karars_z_m
Kararsızım
0
bu_ne_bi_im_bi_ey
Bu Ne Biçim Bişey
0
k_zd_rd_n_z_beni
Kızdırdınız Beni
KAHRAMAN- Uğur SATILMA
Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Uygulamayı Yükle

Uygulamamızı yükleyerek içeriklerimize daha hızlı ve kolay erişim sağlayabilirsiniz.

Giriş Yap

Balikesir24saat ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!