featured
  1. Haberler
  2. EKONOMİ
  3. “KAHRAMAN BAKKAL SÜPERMARKETE KARŞI”

“KAHRAMAN BAKKAL SÜPERMARKETE KARŞI”

Gazetecilerin bir kenarda saklayıp boş kaldıkça aynı konsept içinde evirip çevirip yayınladıklarını düşündüğüm pazar eki eğlencelik orta sayfa manşeti.

Ferhan Şensoy’un “Kahraman Bakkal Süper  Markete Karşı” oyunundan esinlenerek atılan haber başlığına  “Y” kuşağının tanımı bu. Tamamen soyut, günlük hayatta yerini bulamamış. Belki birilerinin nemalanmak için kullandıkları bir asparagas haber olarak bakıyorlar. Sakın eleştirdiğim anlaşılmasın, bakkal Ahmet Amca’nın veresiye defterine aldıklarını yazdırmamış bir neslin bu konuda duyarlı olmalarını beklemiyorum elbette. Oysa onların bizim anlayamadığımız, anlamaya da çalışmadığımız yüzlerce duyarlılığı var ya da daha dürüst olayım, vardır. Anlaşılacağı üzeri filmlerde ak sakallı hayat tecrübesi yüksek olan  nur yüzlü amcaların öğütleriyle yoluna giremeyecek kadar ciddi bir kuşak çatışması var ve bu şu an bir kaç cümleyle çözemeyeceğimiz kadar derin bir konu. O yüzden biz şimdi demode “kahraman bakkal” konumuza dönelim.

Yaşım gereği biraz bilirim, leblebi tozu, bisküvi, lokum, çay bardağıyla çekirdekten ibaret olan bakkal raflarını. Evet belki pirinç, nohut veya toz şeker gibi şeylerde vardı raflarda ama hiçbir zaman biz çocukların ilgisini çekmezdi. Aslında şu an market raflarında gördüğümüz tüm ürünlerin tek çeşitten ibaret halleri raflarda olurdu. Raf dediysek eskimiş onlarca yıldır duvarda çakılı duran tahtalardan bahsediyoruz. Şimdiki renkli demir rafların onların yerini alması onlarca yıl aldı. Eskiden bu kadar hızlı akmazdı hayat sanırım. O yüzden de ne raflar eskir, ne yeni ürünler çıkar, ne de bakkal amcalar yaşlanırdı. Birden bire ne olduysa oldu. Televizyon kanalları arttı, reklamlar çıktı yüzlerce. Oysa daha 5  yıl önce o kadar marka bile yokken, 5  yıl sonra her markanın bir sürü ürünü ve bir sürü ürününün de bir sürü reklamı çıkmıştı. Ama haklılardı biz nereden bilip alacaktık o kadar ürün içerisinden en faydalısını. (“Alışverişe  gittiğinde alacağın ürünü kendin seçtiğini mi sanıyorsun”, böyle düşünüyorsan ben seni o tatlı rüyadan uyandırmayayım. Reklamların bilinç altımızla nasıl oynadığı kısmını boş ver. Mavi hapı içip eski güzel hayatına dönebilirsin. )

Tabii çeşitlilikle birlikte rekabet, rekabetle birlikte de reklam piyasası vazgeçilmez bir hale geldi. Aman efendim yıllardır ne kötü yıkamış meğer o eski deterjanımız. Hem de bunu aynı deterjanın yeni çıkardığı nano teknolojiyi kullanan deterjanı yapıyor, boru mu? (gerçekten boru mu bu? bilemem). Ya yıllardır içtiğimiz az gıdalı sütlere ne demeli? Oysa aynı marka büyük fedakarlıklarla ürettiği o güzel, tertemiz ineklerin sütlerine ayrıca omega3, kalsiyum ve efendime söyleyeyim A,ve B vitaminleri katmak suretiyle…  Kısacası biz anlamayız ama tüm markalar bizi düşünerek ürünlerini geliştiriyorlar. İsviçreli bilim adamları konusunu zaten hepimiz biliyoruz, o konuyu konuşmaya bile gerek yok ki markaların bizi ne kadar düşündüğünü tartışmayalım.

Tabi bir de asıl konumuz olan Bakkal Ahmet Amca’nın o eski ama mistik, kadim rafları yetmemeye, en büyüğü  20-25 m2 olan küçük sıcak dükkanlara sığmamaya başladı yüzlerce çekici ve hepsi birbirinden faydalı  ürünler!…

Sorunda tam burada başladı aslında.

Ve sektör küçümsenemeyecek, Ahmet bakkala bırakılamayacak kadar büyüdü. Markalar arttı, ürün çeşitliliği arttı, raflar yetmemeye, o küçücük bakkal dükkanlarına sığmamaya başladı. Hem o kadar bilgilendirici reklam çekilmişti, onlarında bir şekilde maliyet hesaplarında yerleri olmaya, kimseye zararı olmayan yerlerinde durup duran ürünlerin de fiyatlarında artış olmaya başlatmıştı. Zeki yatırımcılar! Amerika’daki ağabeylerini de örnek alarak hemen fırsatı gördüler. Kocam kocaman dükkanlar açtılar. Bu kocaman yerler tabii ki küçücük bakkala aynı isimde olmayacaktı ve hemen yeni adlarıyla boy göstermeye başladılar. Marketler artık büyük şehirlerde açılmaya başlamıştı. Başlarda problem yoktu, çok problem yoktu yani. Bakkallar hala veresiye defterleriyle satış yapıyordu. Kredi kartları yaygınlaşmamıştı daha. Hem sadece büyük şehirlerdeydi marketler ve henüz SÜPER değillerdi de. Tekrar ürünler arttı, reklamlar arttı, insanlar ve talep arttı, satışlar arttı . Marketler süperleşirken, bakkallar git gide fakirleşmeye ve yer yer kapanmaya başladı. Hem de öyle daha ulusal markalar daha piyasaya tam hakim değilken yerel süper marketler neden oldu buna.

Büyük balık küçük balığı yemeye başlamıştı. Sadece bakkallar değil, manavlar, butikler, kırtasiyelerde etkilenmişti süpermarketlerden. Aç gözlü, zeki, ileriyi gören yatırımcılarımız zenginleşirken tabii ki ürün gamlarını arttırdılar her geçen gün. Büyüdüler. Kimileri büyümenin sancılarını yaşadı, battı, kapattı ya da az iş yapan bayilerini kapatarak küçüldü. Ama maalesef bakkalların başına gelen yerel marketlerin de başına gelmesi gecikmedi. Ulusal marketlere arttık büyük şehirler yetmiyordu. öyle ya Anadolu’nun her köşesinde potansiyel müşterileri vardı. Bakkalların kaderini şimdi yerel süper marketler yaşamaya başladı. Bir kez daha büyük balık küçük balığı yemişti.Ama kurumsallaşmayı başaramayan yerel marketler kapatsa da hala kıyıda köşede birkaç bakkal kalmıştı.

Burada sakın yanlış anlaşılmasın, süper marketleri suçlamıyorum. Kapitalizmin doğası gereği bu sürecin  acımasız bir şekilde gerçekleşmesi kaçınılmazdı. AK Parti 2002’de ki seçimlerde 365 milletvekiliyle tek başına iktidara geldikten sonra Recep Tayyip Erdoğan da bu konuya da değinmişti aslında. Kurumsallaşamayan, büyüyemeyen iş yerlerinin yok olmaya mahkum olduğunu söylemişti.  Ve maalesef ki haklıydı ve mahalle bakkalları süper marketlerde tezgahtar olarak çalıır duruma gelmişti. Yine kasaplara market içindeki  kasap reyonları, balıkçılara  balık tezgahları görünmüştü.

Adım başı gördüğümüz malum 3 marka da mahalle bakkalı kıvamında küçük marketler açmaya başlamıştı. Süpermarket olmasalar da süper marketlerden daha süper sayılara ve cirolara ulaştılar. Bir çok şehir efsanesi çıktı haklarında. Ortaklıklarının bozulduğu birbirlerinin karşılarına yeni yeni şubeler açtığı,  her 100 metrede bir şube açarak  7000 şubeye ulaşacakları vs…

Tabii belki yapılması gereken bazı şeyleri de bakkallar da görememiş, çağa ayak uyduramamış olabilir. Biraz da çuvaldızı kendilerine batırmaları lazım.  Odalar, aidat toplamaktan, önemli gün ve haftalarda mesaj atmak dışında sektörlerine sahip çıksalardı belki bu kadar da çabuk pes etmek zorunda kalmazdı bakkal Ahmet Amca’ da. Efendim bu konuda ne yapabiliriz diyen oda yönetici arkadaşımız varsa da hemen makamını terk edip, çözüm üretemedikleri gerekçesiyle istifa edebilir.

Hepimiz geçmişe özlem duyuyoruz. Bu konuda gerek gazetemizde  gerekse diğer medya organlarında bir çok yazı yazıldı. Hepsi de bizi o eski günlere götüren, okunulurluğu yüksek çok güzel yazılardı. Sanırım toplum olarak geçmişe özlem duyuyoruz. Bunun altında da bugünden mutlu olmadığımız çıkabilir. Ama değişim devam ediyor, mahalle bakkalları gibi birçok değerimiz yok oldu. Bu yazıda sadece bakkallara değindik ama pastanelerimizin yerini alan bol Latte Macchiatolu, cheesecakeli  kafeler gibi birçok sektör yok oldu ya da tanınamayacak halde değişti. Belki önümüzdeki yıllarda da bu günlere özlem duyacağız.

Ha bitirmeden önce, bu yazının baş kahramanı sayılabilecek benim büyüdüğüm Zeytinli Kasabası’ndaki bakkallardan biri olan Ahmet Amca’ya ve onun nezdinde de tüm bakkal amcalara saygılar, sevgiler…

Öyleyse bu yazı da, geçmişe özlem duymayacağız bir dünya dileyerek bitsin…

0
sevdim_bunu
Sevdim Bunu
0
_ok_sevdim_bunu
Çok Sevdim Bunu
0
g_ld_rd_
Güldürdü
0
karars_z_m
Kararsızım
0
bu_ne_bi_im_bi_ey
Bu Ne Biçim Bişey
0
k_zd_rd_n_z_beni
Kızdırdınız Beni
“KAHRAMAN BAKKAL SÜPERMARKETE KARŞI”
Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Uygulamayı Yükle

Uygulamamızı yükleyerek içeriklerimize daha hızlı ve kolay erişim sağlayabilirsiniz.

Giriş Yap

Balikesir24saat ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!