Seçme ve Seçilme Hakkı tanınmasının 85. yıldönümü bugün…
Bu yılın ilk 11 ayında en az 430 kadın öldürüldü Türkiye’de.
“En az” denmesinin sebebi bu, kamuoyuna yansıyan, resmi verilere geçen…
Fazlası vardır, eksiği yok!
Dün de Ordu’da genç bir çiçeğe kıydılar.
Ordu Üniversitesi Müzik Bölümü ikinci sınıf öğrencisi 20 yaşında balerin Ceren…
Evinin önünde bıçaklanarak öldürüldü.
Cinayetin ardından sosyal medyada paylaşılan yorumların bazıları ise ürkütücü ve dehşet boyutta:
“Çok bile yaşamış, tipe bakın bi” yazmış insanlık dışı yaratığın teki.
Bir başka yaratık “Sen git erkeklerle sabaha kadar iç pislik yap, sonra öldürsünler, ailesi de adalet peşinde koşsun, kusura bakma teyze kızın o… adalet yerini bulmuş” yazmış.
Bu ve bunun gibi insanlıktan zerre nasiplenememiş yaratık pek çok maalesef!..
Sanattan, müzikten, güzellikten, gençlikten, öğrencilikten, zarafetten nasibini almayanların hiç bitmediği ve bitmeyeceği topraklar buralar.
N’aparsınız?..
Toplumsal görgünün, ahlak kurallarının işleyemediği yerde devreye Türk Ceza Kanunu girecek elbet.
Ki yasamızda “İşlenmiş olan bir suçu…..alenen öven kişi iki yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır.” diye kapı gibi hüküm de var.
Cumhuriyet Savcıları bu yaratıklar için kamu davası açmalı da asıl ötesi önemli.
Bu kadın kırımının önüne geçmek için suçu öven, arka çıkan, destek olan kişilere verilen hapis cezalarından hiçbir indirim sebebi olmamalı.
“Çok bile yaşamış” diyenin de, “adalet yerini bulmuş” diyenin de bir süre aklını toplaması, vicdani melekelerini kazanması için istisnasız, indirimsiz, dönüşümsüz, paraya çevrilmesiz, ertelemesiz cezaevinde misafir edilmesi şart.
Çünkü 20 yaşında bir genç kızın cinayete kurban gitmesinin ardından bu tarz yorumları yazabilenlerin hepsi potansiyel cani adayıdır.
Cinayet zanlısıdır! Daha da popüler ve bilimsel bir cümleyle “makul şüphelidir.”
Kadınlara Seçme ve Seçilme Hakkı’nın yıldönümü bugün.
Cumhuriyet’in o güzel ilk yıllarında kadına çok daha fazla değer veriliyordu.
21’nci yüzyılın ilk çeyreğinde ise kadın çok daha kötü durumda…
Bu yüzden siyasetteki varlığını arttırmalı, erkek manyaklığına inat daha çok hayatın içinde olmalı, daha aktif rol almalı…
Ama siyaset dediğimizde de pasif ve rutin, klasik el kaldıran el indiren değil; ses veren, ses getiren, gerçekten çalışan, gerçekten kadını hayata ve topluma yansıtan siyasetçiler olmalı.
Geleceğe bakmalı.
Parantezlerle oynamayan, Cumhuriyet’le didişmeyen, Atatürk’ün gösterdiği hedefte azim ve kararlılıkla çalışan siyasetin gerçek oyuncuları olmalı…
Yoksa Türkiye’de siyasetin ne durumda olduğunu hepimiz görüyoruz zaten.
Komedide bile zeka ön plandadır, bizdeki komedinin akıl kaybetmiş hali!
Ulu önder Atatürk, “Dünyada gördüğünüz her şey kadının eseridir” demişti.
En az bunun kadar güzel bir sözü rahmetli büyük halk ozanımız Neşet Ertaş söylemiş ve “kadınlar insandır, biz insanoğlu” demişti.
Laf olsun veya kadınların hoşuna gitsin diye sarf edilen cümleler değil bunlar!..
Asla!
Lakin bugünün zıvanadan çıkmış toplum yapısında Türkiye’de kadının hali, akıl sınırlarını zorlayan bir duruma dönüşmüştür.
Savcılıklara 23 kez şikayette bulunup 24.şikayeti cebinden çıkan Tuba’nın katili sadece eski eşi midir?..
Ya da Kırıkkale’de kızının gözleri önünde eski eşi tarafından öldürülürken, “ölmek istemiyorum” feryatları göğü delen Emine Bulut’un pek çok kez koruma kararı almasına rağmen yine de cinayete kurban gitmesinde kusur sadece o cani eşte midir?
Yoksa Adalet Bakanı’nın yaptığı özeleştiride de açıkça ortaya konulduğu gibi, sistemin aksayan yönlerinin etkisi ile bu feryatları duymayanların da sorumluluğu yok mudur?..
Bugün güzel bir gün aslında…
5 Aralık…
Kadınlarımızın dünyanın pek çok ülkesine örnek ve öncü olduğu gün…
Ama bu çağda o güzelliğin farkına varabiliyor mu kadınlar?..
Kadın cinayetlerinin inanılmaz boyuta ulaştığı ülkemizde…
Kadınların seçimi midir ölüm?