Futbolun dev ismi Alman Franz Beckenbauer’i bizim kuşağın erkekleri çok iyi tanır. Futbolun imparatoruydu. Onunla ilgili yıllar önce okuduğum bir röportajın bir cümlesi aklımda çakılı kaldı.
“Bütün bunları nasıl başardınız?” sorusuna verdiği yanıt çok şeyi anlatıyordu. “Neyi başardım. Bir kadın olsaydım, çocuk doğursaydım neyi başardığımı bilirdim.”
Yanılmıyorsam yanıt böyle bir şeydi…
Geçenlerde gazeteyi okurken, bir sayfada atılan başlık ilgimi çekince okudum.
Başlık; “kıyamam” sözcüğünün anlamını, özünü anne olunca çok iyi anladım diyen bir anne ile yapılan söyleşiydi.
“Yaşam için felsefe” kitabını okurken yazarın ailesini anlatırken anlattığı bir olayda çok ilginçti. 1930’lu yıllar. Ben doğdum, doğum çok güç olmuştu. Doktor, annemin bir daha çocuk doğuramayacağını söyledikten sonra babamın dine bakış açışı çok değişmişti. Çocukken bunu bir türlü anlayamamıştım. Büyüdükçe öğrendim. Annem çok dindardı. Bu olay olduktan sonra papaza durumu anlatmış. Papaz da üreme yoksa cinsellik olmaz. Kocan ile cinsel ilişkiye girmeyeceksin… Babam da bu şekilde bir önerin çok abartılı bir inanış olduğunu kabul edemeyeceğini söylemesine karşın annem çok net tavır alınca ilişkilerinde cinsellik bitmişti. Odaları ayrılmıştı. Annem buna rağmen çok neşeli ve hayata çok bağlı çok canlı yaşam sürerken babam kabuğuna çekilmiş ve kendi içinde yaşar olmuştu.
Sayfamdaki kadın arkadaşların özellikle üreten ve yaşamlarını hep üretim ve sevgi içinde olanları yakından takip ediyorum, gördüğüm mutlu bir yaşamı becermeleri, küçücük şeylerden büyük sevinçler üretmeleri ve yine en önemlisi yaşamdan son ana kadar kopmamaları ve çocuklarını çok sevmeleri yanında yaşamlarına bir şekilde karışmayı da çok iyi yapabilmeleri… Sanırım bunun da sırrı, annelikte yatıyor.
Kadınlar “anne” olmayı, “annelik” duygusuyla yaşamayı seviyor. “Annelik” duygusu kadına sevginin bilincini doğal olarak veriyor. Ve sonra ayrılsalar bile çocuklarını büyük bir sevgiyle ve içtenlikle büyütmeyi ve onunla birlikte yaşamayı da seviyorlar. Evliyken bile canını çok acıtan kocasına rağmen o çocukları yine sevgiyle büyütmeye çok özen veriyorlar.
Cumhuriyet devleti kadına resmi nikahla evlenme şartını getirince ve bir anlamda tek eşliliği kanunen zorunlu hale getirince kadınlarımız bu fırsatı çok iyi değerlendirdi. Aile kurumu her geçen yıl güçlenerek ayağa kalktı. Bu anlamda kadınlar doğanın kendilerine verdiği üremeyi, üreme görevlerini yani anne olmayı çok sevdiklerinin farkına vardılar ve bu sürecin içinde baş aktör olmayı çok iyi becerdiler. Anne olduktan sonrada sevgi noktasında bir değişim yaşanıyor. Çocuğuna olan sevgi tutkuyla yer değiştirince farkında olmadan bu sefer de erkeği yönetme işine el attılar.
Sorun yok mu?
Dünya kadar var…
Ancak onlar dünya kadar sorunların içinden ayağa kalkmayı çok iyi beceriyorlar. “Annelik” sorumluluğu onları diri tutuyor ve her daim taze enerji veriyor.
Kadınların güçlü bir şekilde ayağa kalkması hem ülkemde hem dünyada sıkıntı yaratır. Egemenlik hakkının kendi elinde olduğunu düşünen erkek, bu hakkı vermemek için her yola başvurur, başta din olmak üzere her şeyi kullanır.
Kadın evde oturmalı ve yaşamalı…
“Annelik” kutsal görevdir, deyip hedef olarak evi gösteren anlayış ile,
“Annelik” daha yaşanabilir bir dünya için bir sevgi yumağıdır ve bu sevgi yumağının yaşamın her alanında coşkuyla yer alması adına her yol açılmalıdır diyen iki hakim görüş arasında tercihimiz “sevgi yumağından” yana yani ikinciden yana olmalıdır.
Kutsal olan sevginin doğru yönetilmesidir. Sevginin anlamını bilmek kadar uygulamak, uygularken bir şey beklememek, beklenmediğini hissettirmek çok önemlidir. Bunu ancak “annelik” duygusu, bilinci sağlar. Sevginin anlamını ve “korkmayan” yüzünü bu anektod çok güzel anlatır.
“Göl kenarında yaşayan ve sudan nefret eden bir kedi doğum yapar. Bu kedinin yavruları ise annelerinden farklı olarak gölde oynamayı ve suya girmeyi çok sevmektedir. Anne kedi de yavruları ile birlikte göle girer ve onlarla suda oynar. Bunu gören bir başka kedi hayretler içinde kalır ve ona sorar: “Sen hep sudan nefret ederdin, ama görüyorum ki artık sudan hiç çıkmıyorsun. Bunun sebebi nedir?”
Anne kedi şöyle cevap verir: “Hala suyu sevmiyorum ama yavrularımı çok seviyorum”.
“Annelik” böyle coşkulu bir sevgi yumağıdır, sevgi anlatımıdır. “Annelik,” doğurmanın çok ötesindedir.
Kadın her nerede olursa olsun evi dünyadır ve dünyanın her köşesinde sevgiyle üretmeli ve sevgiyle tüketmeli ve sevgiyle yaşamalıdır…
Kadın erkek arasında ki kavgada erkeğin daha fazla kadın olması gerekiyor… Eğer olursa o zaman da bu kavga bitecektir…
Erkek, kadını apış arasından değil aklından ve üretime olan gücünden ve annelik duygusu üzerinden sevmeye başlayacak…
Ve sanırım o gün yeni ve güzel bir dünya kurulacaktır.
Saygılarımla…