Elin ülkesinin içinden sadece nehir geçiyor.
Tek nehirle turizmini patlatıyor.
Bizim üç tarafımız deniz.
Yıllar yıllar sonra İstanbul’a cruise geldi diye havalara zıplıyoruz.
Kuşadası’na cruise gemiler uzun çabalar sonucu yavaş yavaş dönmeye başladığı için göbek atıyoruz.
Dünyanın sayısız ve benzersiz su güzelliklerine sahip olup da; deniz kadar büyük Van Gölü’ne gereken önemi vermeyen, Göller Yöresindeki gölleri yavaş yavaş kurutan, Salda’nın doğallığını bitirmek için hücum eden kim?..
Üç tarafı denizle çevrili olup Marmara gibi sadece bize ait olan eşsiz iç denizimiz varken limanlarımız arası yolcu taşımacılığı yapamadığımız, Altınoluk-Ayvalık arasında bir motoru bile üç ay işletemediğimiz, İDO ve BUDO ile Mudanya, Bandırma, İstanbul arasında insan taşımacılığı dışında yolcu taşımacılığı yapamadığımız yani şimdiki haliyle denizin üstünü böylesine unutan ve kullanamayan başka bir ülke var mıdır?
Bunlar yetmiyormuş gibi denizlerin altını da mahvettiğimiz, balıkçılığı da bitirdiğimiz bir başka “kabus” örnek değil midir?
Çok basit bir soru:
Avlanmak için 24 metre olan sığlık sınırı neden 18 metreye çekildi?
Dünyada böyle bir sınır yok.
Bizde de yoktu.
Tarım ve Orman Bakanlığı bir tebliğ yayınladı.
Şak, sığlık sınırı 18 metreye indi.
Neden?
Gırgır diye bilinen balıkçı tekneleriyle avlanmak için sınırın 24 metre altına çekilmesi demek nedir?
Balıkçılıkla hiç ilgisi olmayan ortalama bir vatandaş bile düşündüğünde bunun sebebini bulamaz mı dersiniz?
Sığlık sınırını düşürdüğünüz sürece balıkların yaşam alanlarını, üreme ve büyüme bölgelerini yok ediyorsunuz demektir.
Küçük balıkların girip kendilerini koruyabildikleri yerdir buralar.
Gırgır dediğimiz o dev balıkçı gemileri zaten balık stoklarına yeterince zarar veriyor ama bunun ötesinde balıkların yumurtaları da gidiyor.
Peki Türkiye’de balıkçılık ne durumda?
Bile bile ladeslerin sonunun gelmediği topraklar buraları.
Bile bile, her daim olduğu gibi uzmanlara kulak tıkaya tıkaya balıkçılığı da bitirmek üzereyiz.
2000 yılında 460 bin ton balık yakalanmış sularımızda.
Geçen yıl 283 bin ton.
E 20 yıl daha geçti mi; balık da bitti demek, et fiyatlarını sollar geçer.
Uzmanlar açıklıyor ve tehlikeye dikkat çekerek diyorlar ki:
“Avrupa’da balık koruma alanları yüzde 10’un üzerinde. Türkiye’de bu oran yüzde 3,5. Hamsi büyüklüğünde mezgit yakalanıyor.”
Bu rakamsal veriler ve tespitler karşısında yetkili ve sorumlu bakanlığın sığlık sınırını daha düşürmesini aklın, mantığın, bilimin neresine koyacaksınız?
Bir ülke düşünün…
Yarımada…
Dünyanın en güzel coğrafyasında…
Topraklarında sayısız gölleri de var üstüne..
Gölleri kurutuyor, denizleri atıl, balıkçılığı dibe vurmuş…
Harakiri Japonlara özgü müydü?
Bizim yaptığımız kaçıncı harakiri?