Her gün, her an insanlığı yakından ilgilendiren ve şaşkınlık yaratan olaylara tanık olup hayal kırıklığı yaşıyoruz.
Hayal kırıklığı yaşıyoruz derken; etrafında olup biten üzücü olaylara karşı duyarlı olan ve dertlenenleri, yani “insan” olarak yaşama direnenleri kastediyorum.
Zira insan; sürekli beklenti içinde olan ve her zaman hayal kırıklığı yaşayan bir varlık ve hayat öyle bir okul ki; üzücü tecrübelerle eğitiyor insanı. Ancak üzülenler yine sağduyulu insanlar oluyor ne yazık ki.
Oysa ulaştığı bilgiyle kendini tanıma, diğerlerinin kendisine ayna olduğunu fark etme, bütün için hak, hukuk, kazanç gibi paylaşımlarda eşitliği kabul etme, hoşnut olmadığı şeyleri başkaları için de istememe ve dünyaya, ortak yaşama karşı sorumluluk bilinciyle hareket etmenin bir sonucu değil midir, insan olmak?
Geçenlerde sitemizin arıtmasında meydana gelen arıza sebebiyle ustalar çalışma yapıyorlardı. Ustalardan birisi evimin önündeki bordür taşlarının üzerine oturmuş duman tüttürüyor, evime ait bahçe musluğuna bağlı hortumu da yanı başına çekmiş, şırıl şırıl su akıyordu. Üstelik arıtma alanında ustaların kullanabileceği kuyu suyu mevcut iken.
Neyse, bir müddet yüzüne baktım ustanın, anlamadı. “Usta bu su niye boşa akıyor?” dedim. Elini, yüzünü yıkadığını ve biraz dinlendikten sonra iş için kullandığı merdivenini yıkayacağını söyledi.
Ustanın, özel mülke ait suyu kullanmak için izin almamasını ve hak meselesini geçtim, boşa akıtılan her bir damla suya yakın gelecekte nasıl muhtaç olacağımızı umursamaması beni üzdü.
Üstelik su kıtlığının kıyısında bir ülke olarak yaşanacak su krizine, bilimsel verilerle yirmi beş yıl ömür biçilmişken. Salgın hastalıklar, zorunlu göçler ve gıda kıtlığı gibi tehlikeleri de beraberinde getirecek olan bu tehdide karşı hala duyarsız olmak nasıl bir insanlıktır?
Zira düşüncesizce sergilenen çoğu bireysel davranışın sebep olduğu ve özellikle topluma mal olan olaylara karşı, ta ki kendi canı yanana kadar “aman nemelazım” yaklaşımı sayesinde zaten insanlık uzun zamandır can çekişiyordu.
Yukarıda anlattığım ve söz konusu bile edilmeye değmez gibi görünen olayın ana fikrini, elbette herkes kendi algısına göre değerlendirecek. Ve bu değerlendirme, aynı zamanda herkesin bireysel olarak hayata bakışının ve “İnsan olmak ne demek?” sorusuna vereceği cevabın karşılığı olacak.
Bir düşünün! Gün içerisinde tanık olduğunuz ve önemsiz gibi görünen ancak zamanla normalleşip ahlak çöküntüsüne sebep olan kaç olayı görmezden gelip, tepkisiz kalıyorsunuz?
Yıllar önce bir balıkçı teknesinde, denize atılan pet şişenin halkası boynunda takılı kalmış ve bu sebeple baş bölgesi küçücük, orantısız şekilde büyümüş bir palamut görmüştüm. Bir an nefessiz kaldığımı hatırlıyorum. Ey bu duruma sebep olan cahil insan, acaba kendi bebeğinin bu şekilde büyümesini ister miydin?
Sırf manzarasını kapatıyor veya dökülen yaprakları evinin önünü kirletiyor diye, ürün veren bir ağacın dibine her gün kimyasal döküp ağacın ölmesini bekleyenler. Yalan, yanlış bilgilerle dedikodu üretip kendi duygu tatminleri için başkalarının hayatlarını zora sokanlar.
Yakın zamanda yaşanan büyük depremden zarar gören insanlara, dilenci muamelesi yapanlar. Yaşlı insanları dolandırıp, birikimlerini ellerinden alanlar. Şiddete, tacize, tecavüze uğrayan her bir canlıya karşı seyirci kalanlar.
Sözüm ona titizlikle övünüp çevresini çöplüğe çevirenler. Bireysel çıkarları için adaletten, doğruluktan şaşanlar, ormanları, tarım arazilerini imara açanlar, insan sağlığını hiçe sayıp sahte gıda üretenler…
Ve daha niceleri. Uzar gider bu liste ve dünyanın etrafını iki kez dolanır.
Sahi neydi insanlık? Unuttuk. Unutturulduk. Can çekiştirdik ve sonunda öldürdük.
Sözün özü sevgili insanlık; insanlığı kurt gibi içten içe kemiren, sinsi sinsi duyarsızlaştıran ve insan kalmayı seçenlere, “dünyanın çivisi çıktı” dedirten; işte zamanında kayda değer bulmayıp o görmezden gelinen ve tepki gösterilmeyen olumsuz insan davranışlarının, hat safhada görünür hale gelmesinden ibaret.
Uzun lafın kısası; insanlık öldü, helvasını kim kavuracak?