Dünyada ne kadar insan varsa, o kadar dilde üslup vardır. Konuşmada , karşılıklı söylem ve iletişim ortamlarında, bu çeşitlilik fark edilir.
Söz konusu dünyada konuşulan diller değil, konuşulan dilin düzgün kullanılmasıdır. İstek, dilek, eleştiri, övgü ve yergilerde kullanılan seçilmiş sözcüklerden ve edebe mugayir (edebe ters) dil biçiminden söz ediyorum.
Yöresel, bölgesel, ağız, sözcük oluşumundan (diyalekt) söz etmiyorum. İnsanın yüceltilmesi ve insana yakışan yüreklendirici, coşturucu, insanı olumlayan dili kastediyorum.
Eğitim-öğretimde kullanılan dili ele aldığımızda buyurgan, aşağılayıcı, iteleyici, öteleyici sözcüklerin egemen olduğuna tanık olursunuz.
İnsanın ilk sözcükleri anlamaya ve kullanmaya başladığı 2-3 yaşlarında oluşan temel dil yapısı, ileri yaşlarda ki eğitim ve öğretim aşamalarında; olumsuzluklar yaşar, bu oluşum üzerine bina edilen dil yapımız, yaşama bakış açımızı da, doğrudan etkilemektedir. Bu anlamda ailede başlayan dildeki üslup bozukluğunun, yaşam boyu beslenerek ve onarım görmeden bir ömür boyu devam ettiğine tanık oluyoruz.
Benim tanımlamaya ve ayrıntılamaya, çalıştığım meslek dillerinden söz etmiyorum.
Her mesleğin kendi içinde bir eğitim ve öğretim dili vardır. Öğretmen, asker, güvenlik, denizci, demirci, manav, esnaf, sokak çığırtkanları,ses ve gösteri sanatları, siyaset, akademi, uluslararası siyaset, matematik, briç, satranç … hepsinin kendi içlerinde bir anlaşma, iletişim, onaylama, yüreklendirme, dil üslupları vardır.
Dinler tarihine baktığımızda; korku dilinin egemen olduğunu fark edersiniz.
Sevgi dili egemen olmayan insanlarda ve toplumlarda yergi dili egemen olur. Yergi dili, çatışmaların ve tüm anlaşmazlıkların ana nedenidir.
İnsani ilişkilerde sorunların çözümünde; yargı dili, haber dili, sorgu dili, elbette gereklidir. Konumuz insani, siyasi, ekonomik, kültürel… edebi dilimizi örseleyen tavır ve sinkaflı, aşağılayan, insanı örseleyen, yaralayan dil üslubunun yersizliğidir.
TAM YERİNE DENK GELDİ
Kasabanın birinde yaşayan küfürbaz; erene, durana, gökte uçan kelebeğe, yerdeki karıncaya, doğmuş, doğmamış bebeğe, ortalık yerlerde, edebe mugayir sözcüklerle küfür eder. İnsanları aşağılama ve rahatsız etme konusunda, ileriye gidince küfürbaz mahkemeye verilir.
Yapılan sorgulama ve tanıkların dinlenmesi üzerine suçu sabit bulunur. Yasa gereği cezası karara bağlanır. Hakim kararı yazma aşamasındadır.
Duruşma salonu kapısı vurulur.
Kapıdaki vatandaş,
– Sayın Hakim Beyim! Karım öldü. Kaynanamla evlene bilir miyim?” diye sorunca;
Küfürbaz suçlu suçlu;
– Sayın Hakimim! İşte ben, bunun gibi adamların anasına, avradına, sülalesine sinkafı çekerim…”
Hakim Bey bunun üzerine katibeye döner.
– Yaz kızım; her ne kadar suçu sabit görülmüşse de, temyiz yolu açık olmak üzere, davalının BERAATINA KARAR VERİLMİŞTİR.”
Bu durumdaki yersizlikler, usulsüzlükler karşısında insanın nutku tutuluyor.
Hangi sıfat ve mevkide olursa olsun, küfürlü konuşmak toplumda hoş karşılanmaz. Küfürbazlık üslubu anlamında; küfürlü sözcüklerin 150’ye yakın cümlede kullanıldığı söylenir.
İnsani ilişkilerimizin temeli arı bir dil kullanmaktan geçer * İ D U R A K İ *.
“Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır…” özlü sözü insanın dilini kullanım konusunda ince bir iletidir. Bu özdeyişte, tat sözcüğü şeker, bal, helva anlamında değil,edebe uygun konuşma üslubu konusunda bizleri aydınlatması anlamındadır.
Sıcak günlerden geçerken, güneşten yakınma hakkımız yok. Güzel dilimiz, güneş aydınlığındadır.
Sevgi sağlık, esenlik içinde, mutlu günler