İnsan bazen, yazı yazmak için konu arıyor, bulamıyor, konuyu buluyor, … yazıyor yazıyor sayfalar yetmiyor, bir türlü derdini anlatıp noktayı koyamıyor. Bu hafta yine böyle düşünürken, yıllar önce on dörtlü hece ölçüsü ile yazdığım “İncir Üstüne Şiiri” aklıma geldi. Tekrar tekrar okudum ve “işte konu budur” dedim ve benim için bu haftanın konusu “incir” oldu.
Yaşı, kurusu, beyazı ve siyahı da olan, çok tatlı ve severek yediğimiz bir meyvedir incir. Eskiden bizim oralarda ona “yemiş” derlerdi. Sanki bağ inciri varmış gibi, birde dağ inciri vardır onun yemesine doyamazsınız. İncir ağacının yaprağı olur, çiçeği olmaz, ham inciri veya incir ağacının yeşil yaprağını dalından koparırsanız bembeyaz ve yapışkan süt damlar.
Günlük yaşamda ve halk dilinde atasözü gibi bazı sözlerin ana öğesidir incir. “Bir çuval inciri mahvettiniz” denir, “söylediklerin incir çekirdeğini doldurmaz” … vb. Günümüzde incirin nerede nasıl taşındığı ve muhafaza edildiğini gören ve bilenler vardır, ancak eski yıllarda kuru incir keten çuvallar ile taşınır, saklanır ve pazara getirilirdi. Sadece taze ve çok olgunlaşmış incirler ezilmesin ve tazeliğini korusun diye örme sepetlerde taşınır ve muhafaza edilirdi. Şimdilerde kuru incir tahta veya plastik sandıklarda, naylon torba ve paketlerde taşınıp saklanıyor, pazarlanıyor, sevk ve muhafaza ediliyor. O eski sepet ve çuvallar artık kullanılmıyor.
Eski insanların resim ve veya figürlerinde insanların avret yerlerini bir adet incir yaprağı ile kapattıklarını görürüz. Sağlıklı olma konusunda da incirin çok faydası vardır, incir insana enerji verir, insani duyu, duygu ve hormonları harekete geçirir, zihin açıcıdır, insanı gençleştirir, doping etkisi yaratır, insanların ondan beklediği çok şeyler vardır güç, kuvvet, vitamin, enerji ve mutluluk gibi…
Bir de delice (erkek) incir vardır, olgunlaşmadan dökülür, tadı yoktur, makbul olan diğer yediğimiz dişi incirdir. Ev hanımları delice incirden olgunlaşıp yere dökülmeden yaş ve yeşil iken toplar ve reçel yaparlar ve o reçelin tadına doyulmaz. Delice (erkek) incir yenmez, sadece reçelini yaptığımız incire verilen isimdir. Dişi incir ise, yaş veya kuru olarak meyvesini yediğimiz incirdir. Erkek incire yerleşerek çiçek tozlarını ve ilekleri ilek arıcığı vasıtası ile dişi incir ağacına taşıyıp – aşılama yöntemine “ilekleme” denir. İlekleme, yöreye uygun olarak nisan- haziran aylarında olur ve yapılır. Arılar, özellikle bal arıları incirden aldıkları şeker özünü kendi kovanlarındaki peteklere çiçek özleri ile birlikte depolayarak bal yaparlar.
Yazın sıcakta incir ağacının gölgesi serin olur ve bizi güneşten korur. İncirin yaprakları kışın sararır ve dökülür ancak kışın incir ağacının altı sıcak olur ve insanı ısıtır. İncir ağacının kökü sağlamdır ve toprağın çok derinliklerine kök salar, bu kök salma suya ulaşmak içindir, kökünü bir saldı mı inciri yerinden söküp atamazsınız. İncir fidanı toprağa düşen bir incir çekirdeğinden doğup gelişebildiği gibi, mevsiminde canlı incir ağacı dallarından kırıp, kesip ve koparıp toprağa dikerseniz, tutar, kök salar ve çok büyük boylarda incir ağacına dönüşür.
Yine bir sözümüz vardır, “ocağına incir ağacı dikerim” diye. İncir ağacının kökü bina, yıkık duvar, taş, beton ve kayaların arasını delerek derinlere su bulmak için uzar gider, bina ve yapılara, evlerin temeline ve duvarlara, boru ve kanallara girer, tıkar, çatlatır, patlatır ve yıkar, yıkıntı ile özdeşleştirilerek “evini yıkarım” deyimi doğmuştur, onun yerine “ocağına incir ağacı dikerim” denir. Kökü çok derinlerde, toprağın altında olduğu için şeytanın da gezdiği yerler oraları olduğundan, “incir ağacının dibine destursuz idrar yapılmaz, şeytan çarpar” derler. Bu da böyle bir inanıştır.
İncir severek yediğimiz ve tercih ettiğimiz, cazip bir meyve olduğundan incirler ağacın en yüksekteki dallarında bile olsa ona ulaşmak için çıkanlar düşebilirler ve düştüklerinde de bir yerleri kırılabilir. Yüksekten düştükleri için “incir ağacından düşenler iflah olmaz” denir.
Halk arasında söylenen yanık bir incir ağacı türküsü vardır,” hastane önünde incir ağacı, doktor bulamadı bana ilacı, baş tabip geliyor zehirden acı…” Bu türküyü hikayesini de bilerek dinlerseniz sizi ağlatır ve siz de bu türküyü ağlayarak söylersiniz. Yani, incir türkülerimizin bile konusu olmuştur.
Biliyor musunuz; zeytin ile incir ağacı doğaya ters olarak çalışırlar.Bütün bitkiler gündüz oksijen verirken, zeytin ve incir ağaçları gündüz karbondioksit salınımı yaparlar. Geceleyin ise diğer ağaçlar karbondioksit verirken, zeytin ve incir ağaçları oksijen vermeye başlar. İncir ağacı yapraklarını döker, ama zeytin ağacı hiç bir zaman yapraklarını dökmez. Zeytin ağacı devamlı olarak oksijen de salgılamaktadır. Bu durum İtalya’da ve Edremit Körfezinde kendisini daha net gösterir.
Zeytin ağaçları geceleri atmosfere oksijen verirken bir yandan da sabaha kadar atmosfere iyot saçan denizimiz ve Kaz Dağları’ndan gelen temiz hava ile karışan bir havamız bulunmaktadır. Tanyeri ağarırken deniz kıyısından gözlendiğinde bu durum bir bulut ve sis halinde göze çarpar. Yazı Altınoluk ve Kazdağı eteklerindeki sahillerde geçirenler Şahin Deresi vadisini takip ederek, kanyonlarla Kazdağı’nın zirve ve doruklarını aşan gedik ve geçitlere baktıklarında, anlatılan bu temiz ve bol oksijenli sisli hava sirkülasyonunu gözleri ile görebilirler…
Zeytin ağacı ile incir ağacı aynı dönemde meyve verir, bu dönem zeytin sineğinin üremeye başladığı zamandır. Zeytin sineğinin zeytine ve zeytin ağacına zarar vereceği dönemlerde iyice olgunlaşan incir ağacının meyveleri bal dökmeye başlar, incirin balı zeytin sineğine cazip gelir ve zeytin yerine incire gider. Bu sebeple incir ağaçları bir paratoner gibi zeytin sineklerini üzerine çeker, balı yiyen sinekler zehirlenerek bir süre sonra ölür.
Kurtuluş savaşı ve Lozan Antlaşmasını müteakip, yapılan mübadele öncesinde, bu bölgelerde (Edremit Körfezi ve Kaz Dağları etekleri ile Ege kıyılarımızda) yaşayan Rumlar zeytin tarlalarına üçer beşer adet incir ağacı dikerlermiş. Bizim yeni nesil zeytincilerimiz ise “sinek topluyor” diye incir ağaçlarını kesip odun yapmışlar. Sonuçta bugün zeytin sineği başta olmak üzere zeytin zararlısı uçkunlar çoğalmıştır.
“İncir üstüne” diye yazdığım şiiri siz değerli okuyucularımla paylaşmak beni ziyadesi ile memnun edecektir, taze veya kuru severek yediğimiz incirin tadı damağımızdan eksik olmasın dileklerimle… sağlıklı güzel günler diliyorum.
20 TEMMUZ 2022
Muharrem KAYNAK
İNCİR ÜSTÜNE ŞİİR
Çok incir gördüm ben, inciri iyi tanırım
Karası var, akı var, kurusu var, yaşı var
İncir çekirdeğinin küçüklük ölçüsü var
Ham iken kopar da bak, bembeyaz bir sütü var
İçi çok önemlidir, kıpkırmızı olmalı
Kabuğunu soymadan hiç incir yememeli
Artık doydum demek için, kaç incir yemeli
Bilmem, onu inciri çok sevene sormalı
İncirin kurusu da olur, çok da sevilir
Yaşı da, kurusu da, insana enerji verir
Bazıları inciri çok sever ve her gün yer
Bilmem ki ondan başka ne mucizeler bekler
İlk insan çıplaktır, urbası yoktur, utanır
Ayıp yerlerini, incir yaprağı kapatır
Şifalı bir yemiştir incir, herkes yemiştir
İncir yedikten sonra, daha yok mu demiştir
İncir altı yazın serin, kışın sıcak olur
İncir çiçek açmaz, yaprak arasında olur
Ocağına incir ağacı ekerim derler
Bazen de bir çuval inciri berbat ederler
Arının balı tatlı, incir baldan da tatlı
Bu böyle bir zincirdir, incir önce olmalı
Olmasa idi bunca incir ve bin bir çiçek
Balı nasıl yapardı arı denen o böcek
19 TEMMUZ 2022
Muharrem KAYNAK