“Saygıdeğer efendiler!
Lozan Barış Antlaşması’ndaki hükümleri öteki barış teklifleriyle daha fazla karşılaştırmanın yersiz olduğu düşüncesindeyim.
Bu antlaşma, Türk Milleti’ne karşı yüzyıllardan beri hazırlanmış ve Sevr Antlaşması ile tamamlandığı sanılmış Büyük Suikast’ın sonuçsuz kaldığını bildirir bir belgedir. Osmanlı tarihinde benzeri görülmemiş siyasi bir zaferdir.”
Gazi Mustafa Kemal Atatürk, 1927 – ANKARA
Yakın tarihimizde iki kalemin etkisi büyüktür. Biri Rıza Tevfik Bey’in kalemi, diğeri ise İsmet İnönü’nün kalemi.
Birinci kalem, esareti getiren ve vatanı parçalayan Sevr antlaşmasını imzalamakla onur ve gurur duyan eski Şurayı Devlet (DANIŞTAY) Reisi (Başkanı) Rıza Tevfik Bey’in, antlaşmayı imzalarken kullandığı kalemdir. Rıza Tevfik Bey bu kalemi Amerikalı misyonerlerin kurduğu Robert Koleje (Boğaziçi Üniversitesi) hediye etmiştir.
( Not: DANIŞTAY 10.Dairesinin, 24 Kasım 1934 tarih ve 2/1589 sayılı Atatürk’ün de imzasının da bulunduğu bakanlar kurulunun aldığı bir kararı iptal etmesi tarihi bir tesadüf mü?!)
İmzalanan Sevr Antlaşmasıyla Osmanlı’ya; Giresun’un batısı, Ordu, Samsun, Amasya, Sinop Çorum, Çankırı, Kırşehir, Nevşehir’in, Konya’nın, Tokat’ın ve Elazığ’ın kuzeyi, Bursa’nın ve Afyon’un doğusu, Ankara, Eskişehir, Yozgat, Bolu, Adapazarı, Zonguldak, Kastamonu ve Bilecik illeri olmak üzere yaklaşık 230.000 km2’lik bir TÜRKİYE bırakılmıştır. (Lozan’ göre TÜRKİYE: 775.173 km2, Bugünkü TÜRKİYE: 780.576 km2 )
Türk Milleti’nin SEVR antlaşmasına tepkisi çok sert olmuştur. 19 Ağustos 1920 günü toplanan TBMM Sevr Antlaşması’nı hiçbir şekilde tanımadığını ilgili devletlere bildirmiş, bu antlaşmayı kabul edenlerle, antlaşmayı imzalayanları “vatan haini” ilan etmiştir.
Ankara İstiklal Mahkemesi de, Sevr’i kabul eden Damat Ferit’i, antlaşmayı imzalayan Hadi Paşa, Rıza Tevfik, Reşat Halis’i idama mahkum etmiştir ( 7 Ekim 1920).
Türk ulusu; İşgalcilere ve işbirlikçilerine karşı verdiği dört yıl süren bağımsızlık ve özgürlük mücadelesinden zaferle çıktı. Bu büyük zafer; emperyalistlerin rüyalarını süsleyen SEVR’i yırtıp tarihin çöplüğüne attığı gibi işbirlikçilerin de beklentilerine son vermiş, LOZAN’ı gündeme getirmiştir.
İkinci kalem ise; İsmet İnönü’nün, Anadolu’nun tekrar Türkiye olduğunu, milli sınırlar içerisinde bir bütün ve parçalanamayacağını, minarelerin özgürleştirildiğini, bağımsız ve dünya devletleriyle eşit haklara sahip Yeni TÜRK DEVLETİ’ni dünyaya kabul ettirdiği Lozan Antlaşmasını imzalarken kullandığı kalemdir. İsmet İNÖNÜ bu altın kalemi İstanbul Üniversitesine armağan etmiştir.
Bugün ülkemiz içeride dışarıda büyük sorunlarla boğuşmakta. Etrafımız ateş çemberi. Birlik beraberlik içinde kolayca çözülebilecek sorunlar her nedense, milletin ayrıştırılması -ötekileştirilmesiyle daha da büyük ve içinden çıkılmaz hal alıyor.
Anayasamızın başlangıç bölümünde yer alan değerler ile ilk üç maddesinde belirtilen CUMHURİYETİMİZİN temel niteliklerinin yanı sıra, Türkiye Cumhuriyet’inin kuruluş felsefesinin hedef alınmaya başlandığı Cumhuriyetin kazanımlarının yok sayıldığı, hilafet çağrılarının yapıldığı bir sürece doğru hızla sürükleniyoruz. Tam da bu ortamda Hilaliahmer (Kızılay)’den bir reklam afişi: “HİLAL OLSUN TÜRKİYE”!!! Ne diyelim… Yorumu siz yapın…. Tehlikeli bir gidiş.
Böyle bir ortamda; Büyük zaferin kazanılmasını kabullenemeyip sonra Türklükten istifa eden Son Osmanlı Şeyhülislamı Mustafa Sabrilerin, “Keşke Yunan galip gelseydi” diyen fesli ve fessizlerin, “Batı ile isteklerimiz 200 yıldır ilk defa örtüştü” diye açıklamalarda bulunanların ve ardıllarının Lozan’ı tartışmaya açmaya çalışmaları tesadüf mü acaba!?
Şunu iyi bilmeliyiz ki, emperyalistler ve içerideki çıkar ortakları SEVR’in ortadan kaldırılmasıyla kaybettiklerini elde edebilir miyiz hayaliyle, var güçleriyle Lozan Antlaşması’na saldırıp duruyorlar. İyi biliyorlar ki, LOZAN ANTLAŞMASI var olduğu sürece amaçlarına ulaşamayacaklardır.
Lozan’la oynamak evin tapusuyla oynamaktır.
Son pişmanlık fayda getirmez.
Ayhan Öztürk