İğde ağacını ondan mı seviyordum, bilmiyorum…
“Mustafa Kemal’in Ankara’sında beni çok ilgilendiren, en çok heyecanlandıran olay, herhâlde o iğde ağacının başından geçenlerle ilgili olanıdır. Bozkırın, acı bir unutulmuşluk uykusundan Mustafa Kemal tarafından uyandırıldığı o günlerde, Çankaya’dan Meclise giden yol üstünde olacak, güzel bir iğde ağacı varmış.
Tek bir ağaç…
Ve Mustafa Kemal ne zaman o ağacın önünden geçse, arabada ne kadar önemli bir sorun konuşuluyorsa konuşulsun yanındakinin ya da kendisinin sözünü keser. Artık öğrendiği için, şoför de arabayı o sırada yavaşlatır ve Mustafa Kemal yanındakine gösterir:
“Bak! Bu benim iğde ağacım!”
Soylu, yapmacıksız, içten bir sevgidir bu. Mustafa Kemal yalnızca o iğde ağacını sevmiyordu elbette. O bir doğa sevdalısıydı ve çorak Ankara onu elbette özlüyordu.
Yeni Ankara’yı ağaçlı, yeşil bir şehir hâline getirmek onun tutkusuydu. Ve iğde ağacı bu tutkunun simgesiydi.
…Aynı yoldan geçerken bir sabah yanındakinin kolunu tutmuş, “Bak, bu benim…” derken iğde ağacının yerinde olmadığını görmüştü. Mustafa Kemal şaşkınlıklar içerisinde arabadan atladı ve orada çalışan işçilere sordu:
“ Ne oldu buradaki iğde ağacı?”
Yolu genişletmek için kesmişler iğdeyi meğer.
Mustafa Kemal acıyla döndü arabasına ve ellerini yüzüne kapayıp ağladı! Evet ağladı. Ve bu olaydan yıllar ve yıllar sonra, bu unutulmaz sevgiyi insan Mustafa Kemal’in verdiği en güzel örneklerinden biri olarak televizyonda anlattırmak istediğimde, o günkü program denetçilerinden biri, “Mustafa Kemal ağlamaz.” gibi acı bir gerekçeyle, metinden o paragrafı çıkarttı.
Oysa, Mustafa Kemaller de ağlar. Niçin ağlamasın? Sadece bir insan o. Çoğu kez her birimizden biraz daha duyarlı, biraz daha içtenlikli, yalın bir insan.
…Düşündüğü Gazi Çiftliği’nin, Gazi Orman Çiftliği adını almasında, acaba o kesilen iğde ağacı adına ödenen bir borç, bir bedel anlamı da yok muydu?” Nezihe Araz